ORTALIKÇI

Bir köşede kitap okuyup kahvemi yudumlarken birden kırılan bir bardak sesiyle irkildim. Barda servis yapan barmen, diğer arkadaşına: “Çabuk bizim ortalıkçıyı çağır da şurayı temizlesin!” diye bağırdı. Ortalıkçı mı?  Hiç duymamıştım bu sözü ya da mesleği diyeyim artık. Hemen kelimeyi araştırdım. Kafe ve otel gibi işletmelerde getir-götür işlerini yapan kişiye ORTALIKÇI denirmiş. Ne kaba bir […]

Yayınlama: 08.11.2018
A+
A-

Bir köşede kitap okuyup kahvemi yudumlarken birden kırılan bir bardak sesiyle irkildim. Barda servis yapan barmen, diğer arkadaşına: “Çabuk bizim ortalıkçıyı çağır da şurayı temizlesin!” diye bağırdı. Ortalıkçı mı?  Hiç duymamıştım bu sözü ya da mesleği diyeyim artık. Hemen kelimeyi araştırdım. Kafe ve otel gibi işletmelerde getir-götür işlerini yapan kişiye ORTALIKÇI denirmiş. Ne kaba bir tabir! Derken kafeden içeri elinde faraş ve süpürgesiyle bir adam girdi. Etraftaki herkesi onların nereli olabileceğini tahmin ederek çeşitli dillerde selamladı sonra da temizliğe koyuldu. Giderken de aynı şeyi yaparak herkese güzel bir gün diledi. Birden okumakta olduğum kitaptan daha da ilginç gelmişti bana bu adam! Birkaç günlük seyahatim onu gözlemlerken geçecekmiş meğer, bilemedim…

Olanları eşime anlattığımda adamın belki birkaç kelime yabancı dil biliyor olabileceğine inandırdı beni. Yoksa sular seller gibi birkaç yabancı dil konuşan biri neden bu işi yapsın ki? Doğru olabilirdi. Ertesi gün eşim plaj havlusu almak için havlu dağıtılan yere gittiğinde oldukça neşeli tavırlarla döndüğünü fark ettim. Çalışanlardan birinin kendisiyle Almanca şakalaştığını anlattı. Sonra dedi ki: “Sadece Almancası ve İngilizcesi değil Fransızcası da çok iyiydi! Sonuçta insanlarla onların dilinde şakalaşmak için o dile hâkim olmak lazım, öyle değil mi?”. Herhalde animatörlerden biri havlu dağıtıyordu diye konunun üstünde durmadım pek.

Aynı akşam otelde büyük bir gösteri vardı.  Dışarısı da biraz serin. Büyük varillerde ateş yakarak soğuğu biraz yumuşatmaya çalıştılar. Bir baktım ortalıkçı denilen çalışan da etrafa koşuşturuyor. Yaklaşarak yaka kartına baktım ismini okumak için. Adı Kadir’miş. Adıyla bahsetmek daha hoş olacaktı sonuçta adamdan yoksa dilime dolanacaktı bu ortalıkçı lafı! Adamı eşime göstererek: “Bahsettiğim adam şu beydi canım!” dedim.  Adama bakarak: “Aa Kadir bu! Plaj havlusu dağıtırken benimle şakalaşan da oydu!”.

Kadir’in etrafa olan tavırlarından etkilenen tek ben değildim. Derken otel misafirleriyle bu konuda sohbet etmeye başladım. Kimse animatörlerden bir kişinin adını bile bilmezken bir şekilde herkes Kadir’i tanıyordu otelde. Otel çalışanları dışında herkesin saygısı sonsuzdu Kadir’e. Yoksa kendisinden ortalıkçı diye değil Kadir Bey diye bahsederlerdi, öyle değil mi ama?

Gecenin ilerleyen saatlerinde tuvalete giderken Kadir’le karşılaştık. Elimi uzatarak adımı söyledim. Kibarca gülümseyerek adını söyledi o da.

“Kadir Bey, kim nece konuşsa o dilde konuştuğunuz gözümüzden kaçmadı” dedim.

“Evet, yabancı dilleri seviyorum. Şu an 5 dil konuşuyorum. Belçika’da doğmuştum zaten. Orda yaşayan birinin bu kadar dil konuşuyor olması çok normal. Bir de Japoncaya merak sardım bu aralar. Japonca öğreniyorum. O da olacak inşallah!” dedi.

 

Benim de Japon arkadaşlarımdan heves edip bir dönem öğrendiğim Japonca birkaç cümleyi söyledim hemen. Beni anladı ve doğru cevaplar verdi. Gülümseyerek kafamı karıştıran soruyu direk sordum ona:

Bu iş için mi baş vurmuştunuz otele Kadir Bey? Size ortalıkçı diye hitap edildiğini duydum ki hayatımda hiç duymadığım bir meslek adı olduğu için ilgimi çekmişti en başında. Sonra da o kişinin sizin gibi biri olması dikkatimi çekti.  

“Ebru Hanım, ben insanlarla iletişim halinde olmayı seviyorum. Turistlerin ülkemizde en iyi şekilde ağırlanmasına da bir katkım oluyorsa ne mutlu bana. İşimi seviyorum. Kimin bana nerde ne konuda ihtiyacı olsa koşuyorum hemen. Bu pozisyon açıktı ve bu iş için başvurdum direk yabancı misafirlerle aynı ortamda olabilmek adına. Evet, ortalıkçı diyorlar bana. Hep ortalıktayım zaten!” dedi gülümseyerek.

Evet, yaptığı işle gurur duyuyordu Kadir. Onu bu kadar göze çarpan bir insan haline getiren de buydu sanırım. Gözlerimdeki şaşkınlıkla:

“Bütün otel sizi tanıyor. Kimse animatörlerden bir kişinin ismini bile aklında tutamazken sizin adınızı herkes ezberlemiş. Gerçekten çok iyi bir iş yapıyorsunuz Kadir Bey. Peki, hiç hedefiniz var mı geleceğe dair?”.

“Dedim ya Ebru Hanım Japoncayı sular seller gibi konuşmak istiyorum önce. Sonra da Çinceyi. Japonlar ve Çinliler geldiklerinde kimse onlarla kendi dillerinde konuşamıyor. Üzülüyorlardır belki!”.

Evet, Kadir böyle bir insandı! İnsanları kendi dillerinde ağırlamayı işi olmadığı halde kendisine hedef edinmiş, onların bir gülümsemesiyle mutlu olabilen, beklentisiz, hırssız ve her şeyden önce kendisiyle mutlu biriydi o. Umarım hayat karşıma onun gibi özel insanları daha fazla çıkarır da güzel insanların varlığına karşı olan inancım, şu an olduğu gibi, hep taze kalır…

Ne diyeyim? Hepimize nice Kadir’ler!..  

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.