Türk Devleti’nin beka sorunu var mı?

Bazı batılı ülkelerde ve ABD kökenli strateji araştırma kuruluşlarında Siyasal İslam ile ilgili açıklamalar ve iddialar var. Buna göre siyasal İslam İran ve Türkiye de ömrünü tamamladı denmekte ve “Yakın bir zaman içinde toplum buna karşı olan tepkisini bütün totaliter diktatoryaya rağmen gösterecek ve bu iki ülkede rejim siyasal İslam’dan kurtulacaktır” deniyor. Aslında siyasal İslam […]

Yayınlama: 06.01.2018
A+
A-

Bazı batılı ülkelerde ve ABD kökenli strateji araştırma kuruluşlarında Siyasal İslam ile ilgili açıklamalar ve iddialar var. Buna göre siyasal İslam İran ve Türkiye de ömrünü tamamladı denmekte ve “Yakın bir zaman içinde toplum buna karşı olan tepkisini bütün totaliter diktatoryaya rağmen gösterecek ve bu iki ülkede rejim siyasal İslam’dan kurtulacaktır” deniyor.

Aslında siyasal İslam terimini hiç kabul etmediğimi bir kaç kere belirtmiştim. Çünkü siyasal İslam olmaz. Yani siyasi İslam olmaz. İslam İslam’dır. Kendince hükümleri ve kabulleri olan bir inanç felsefesidir. Siyasi yada siyaset dışı olmaz. Yakınlaştıkları konular vardır öngörüleri tavsiyeleri ve reddiyeleri vardır. Ama bütünü ile siyasal olmaz. Bunu bir kabul olarak sürekli tekrarlamak doğru olduğu manasını taşımaz… Ancak siyasallaştırmaya çalışan insanlar olabilir yada siyasete dini alet etmek isteyen insanlar olur onlara da siyasal İslamcı denir… Siyasal yada değil İslam’a siyaseti dine alet etmiş İslamcı görüntünün bir biri ile alakası olmadığını burada çok defa konuştuk. O yüzden siyasal İslamcılar diyerek konuyu özetliyorum…

Benim görüşüm siyasal İslamcı olan iktidar kendini ve görüşünü 2015 yılında tasfiye etti… Türkiye’deki siyasal İslamcılığın dayanak noktaları vardı. Bunun başında diyanetin resmi bir kurum oluşu nedeni ile ehli küfrün dindar insanlarımız üzerinde bir hegemonya olarak kabul edilip asla hükümlerinin ve tayinlerinin İslami olmadığı bu yüzden diyanetin tayin ettiği imamların arkasında namaz kılınamayacağı hükmüydü… 2015 senesinden sonra bu konum tamamen değiştirildi.

Siyasal İslamcılık devleti tepeden tırnağa kafir olarak deklere eder ve devleti yıkmanın yani darül harbin farziyetini vaaz ederdi. 2015 senesinden sonra ciddi manada devletçiliğe başladılar. artık siyasal İslamcılık devletçilik yapıyor…

Siyasal İslamcılık ciddi anlamda kavmiyetçilik karşıtlığı yaparken aslında kürt milliyetçiliğini zirveye çıkarıyor da. Şimdi Kürt milliyetçiliğini saklamış söylem ve vaazlarından çıkarmış görünüyorlar. yani mesnet noktalarını dayanak noktalarını değiştirdiler..

Buda siyasal İslamcılığın dev bir paradigma değişikliğidir. Bu paradigma değişikliği bütün netokratik unsurların da devreye girişi ile senelerce yıkanan beyinlerin ve yerleştirilen algıların değişmesi anlamına gelmiştir ki yeni bir algı eski algını temizlenmesinden sonra ancak yerleştirilebilir. Eski siyasal İslamcılık algısı bitirilmiş yeni bir siyasal devletçilik idrakı oluşturulmuştur. Bunda hala İslamcı olarak kabul edilen iktidarın payı büyük ölçüde olmuştur.

ABD gibi algı ve toplum mühendisliği operasyonlarını en üst düzeyde yapabilen devletler, her algı değişiminde kaos üretmek zorundadır. Kaos teorisinin altında yatan belirsizliklerin belirsizliklerini bilmek kaosun götüreceği yeri ve kelebek etkisini hesaplamak konusunda yapılan kamu oyu araştırmaları ile büyük veri  birikimleri olan bu ülkelerin şu aşamada netokrasi üzerinde bir iki silahı ancak Türkiye de devrededir. İktidarın ezici gücü bu imkanı onların elinden almış olması belki de asimetrik çalışmalar için bir kardır. Böyle olması bu ülkelerin yeni operasyonlar için ülkemizde çalışmalar yapmadığı anlamına gelmez.

ABD kökenli Fox TV ve yine ABD ile yakın ilişkisi olan Sözcü ve Cumhuriyet gibi medya kuruluşları ve tamamen ABD kontrolünde olan sosyal medya dediğimiz bu sayfalar ile yapılan yayın Türk milleti üzerinde çok sınırlı bir kesime hitap edebilmektedir… Son yapılan deneme ise Diyanetle ilgilidir ve bunun neticesinde toplumun nasıl tepki vereceğini izlemişlerdir… Sosyal medya üzerinden sürdürülen bu operasyon beklenenden fazla etkili olmuştur. Bu ABD için umut vericidir. Beklenen hedefin gerçekleşip gerçekleşmediğini onlar bizden daha iyi bilir. Ancak oluşturulan kaos un neticelerini onlar gibi bizlerde gözlemlemekteyiz

Görünen odur ki Türk toplumunun tüm atraksiyonları çok iyi analiz edilmiş. Bir konunun haklılık yada haksızlığının işleniş şekli ile alakalı oluşu ve Türk toplumunun bu sunumu derinlemesine analiz etmediği hatta çoğu zaman bu doğrumu bile sormadığı belirlenmiş. Analitik düşünceden ne kadar uzak olduğu tespit edilmiş ve bir gerçeği aykırı bir dille sununca ortaya çıkan tepki izlenmiştir…

Şahsen bende izledim. Medya ortamında isimlerini bilmedim bir sürü insanın ne olduğunu bilmediği hakkında hiç bir fikrinin olmadığı bir konuda sunulan öğe öyle bir aktarılmıştır ki bu toplum o öğenin üzerinden bütün kutsal değerlerini yerle bir edecek olan isyanın ortağı olmuştur. Adam aslında reddettiğinin Allah’ın bir emri olduğunu hiç bilmeden bunu yapan bukuralı koyan sapıktır diyebiliyor, Allaha bilmeden, istemeden diyanet ve diyanetin temsil ettiği bir camianın insanlarına olan öfkesini kusarak isyan ediyordu. 

Birebir tanıdığım insanlarla konuşurken onların söze ben Müslümanım benim dinimde böyle bir sapıklık olmaz diyerek başladıklarını elhamdülillah ben Müslümanım deyişlerindeki gurur ve sadakatı görmesem bunların münafık olduklarına inanırdım. Ama hayır o gerçekten inanıyor ve sadakat ile inancına sahip çıkıyordu. Hatta kızmasının ve isyanın temelinde de bu inanç yatıyordu. Onun temiz ve kusursuz olan inancına hakaret eden siyasi bir iktidarın uzantısı siyasallaştırılmış bir diyanet algısı sebep oluyordu. 

Mesele biraz konuşulup adamın hiddet ve öfkesi yatışınca bunun ayet olduğunu ve diyanetin Allah’ın emrini bildirdiğini söyleyince inanmıyor nasıl olurda Allah bizden sübyancılık yapmamızı ister diyordu. Ona bunun bir zaruretler silsilesi içinde kolaylık olduğunu kimseye bunu yapın demediğini ama gerekirse en küçük yaşın bu olacağını bildiriyor. Yoksa 3-5 yaşındaki çocukların evlendirildiği garip bir zaman dilimine yepyeni bir aydınlık getiriyordu dediğimiz zaman düşünüyor ve biraz daha konuştuğumuzda Nisa suresi 3 ayeti okuyup bak gördün mü zamanında malı ve mülkü için yetim çocukların evlendirilmediğini onların vasisi olarak bütün mallarının ve mülklerinin hak sahibi oluşlarını bunun önüne geçmek için Allah’ın “”akil baliğ olduklarında onları deneyin eğer evlenecek olgunlukta bulursanız hemen evlendirin ve mallarını mülklerini hiç tereddüt etmeden kendilerine devredin. Zenginseniz malınızdan yiyin. Fakirseniz o mala muhtaçsanız sizin için karınca yiyerek yaşamak bile o yetimin malına sahip çıkmaktan daha hayırlıdır”” diyor dediğimizde susuyor ve düşünmeye başlıyor

Öğrendikçe susuyor ve akıl yürütüyor ama diyanetin buna bir açıklama getirmesi ve hatta bu konuda bir içtahatta bulunması gerekmiyor mu demeye başladığına şahit oluyorum. Elbette haklılık payı olan bir yaklaşıma geliyor ama konumuz bu değil. Konumuz samimi insanların nasıl tetiklendiğini göstermek. Nasıl bir konuda istenen noktaya yönlendirildiğini anlatmak. İşte bu bize karşı yapılan asimetrik savaşın bir başka versiyonu…

İran ve Türkiye bölgede gerçekten binlerce yıllık devlet geleneği olan devletin içindeki bütün hainlere rağmen, halkın kendi irade ve sadakatı ile yıkılmayan kuralları olan iki ülke olduğunu unutmamak lazım. Her ne kadar düşmanın kullandığı akıl tutulmaları ve algı operasyonları inanılmaz yüksek potansiyel sahibi bile olsa halkın sağ duyusunun bütün her şeye rağmen kümesi yıkar bütün tavukların dışarda hazır bekleyen tilkiye yem olacağının bilinci içinde. Bu genetik DNA sına kodlanmış binlerce yılın birikimi

İran’da bu gün yaşanan iktidar karşıtı hareketler iktidarı yıkmak için değil gelecekte iktidarı yıkabilecek olan İran radikalleri marjinal İran milliyetçileri için bir barikattır. Bu bölgede İran Türkiye yakınlaşması asla gerçekleştirilmemek istenen sürekli olarak İran da ki Türk düşmanlığı potansiyeli ile eşleştirilen politikadır…

Türk devleti artık bu olayları daha önceden okumalı ve her türlü ihtimali bilerek buna uygun politikalar üretmelidir. Ama her şeyden önemlisi halkın devlete, devletin kurumlarına ve bilhassa yargıya olan inancı tekrardan kazanılmalıdır. Adalet en kısa sürede teessüs ettirilmeli onun adamı benim adamımım ayırımı bitirilmeli ve yargı üzerindeki siyasi baskı kaldırılmalıdır. Hatta adaleti iğfal ederek kendi çıkarlarına bile olsa gayri adil kararlar alan hakimler savcılar derhal adalet kurumundan uzaklaştırılmalıdır. 

Bu Türk devletinin bekası için asıl öncelikli konudur. Çünkü halkının desteğini almayan bir Türk devleti kendisinden binlerce kat kuvvetli ve kendisinden daha güçlü silahlara sahip ülkeleri ile asla baş edemez.. Halkının desteğini almayan Türk devleti hiç bir konuda vatandaşının fedakarlığının muhatabı olamaz. İçerdeki kurt dışardaki direncini bitirir.

Dışardan ve içerden sürdürülen faaliyetler bize birinci dünya savaşı öncesi günleri hatırlatmaktadır. Zihniyet olarak birinci dünya savaşına giren padişah ve ekibi ile aynı olan iktidarın zaafiyetleri ve konulara yaklaşımları bize büyük endişeler vermektedir. Hala üretmek yerine düşmanından silah satın almayı marifet sanan bir zihniyetin Almanlara inanarak bütün cephelerini askerlerini, hatta bir top mermisi bile atmadan bertaraf edilen bataryaları teslim edenlerden zerrece farkı yoktur

İşte bu gerçekten endişe ile takip ettiğimiz beka sorunun kendisidir…
Beka sorunumuz var diyerek sorunun kendisine sımsıkı sarılmak ise sorunu çözmek gidermek yerine kendini kandırmaktan başka bir şey değildir…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.