Ya devlet başa Ya kuzgun leşe diyebilir miyiz…? (2)

Günümüz medeniyetlerinin ve dünyamızdaki sosyolojik esasların gereklilikleri değişti. Üretimin nevisi ve muhtevası değişti. Haliyle üretim araçlarının da niteliği değişti. Yüksek teknoloji insan yaşamını kolaylaştırmak için her gün yeni bir ürünü veya yeni bir versiyonunu piyasaya sürerken yeni bir hayat tarzını da sosyolojik olarak yönlendirmiş oldu. İletişim ve ulaşımda gerçekleşen yenilikler ve baş döndürücü hız yepyeni […]

Yayınlama: 22.05.2017
A+
A-

Günümüz medeniyetlerinin ve dünyamızdaki sosyolojik esasların gereklilikleri değişti. Üretimin nevisi ve muhtevası değişti. Haliyle üretim araçlarının da niteliği değişti. Yüksek teknoloji insan yaşamını kolaylaştırmak için her gün yeni bir ürünü veya yeni bir versiyonunu piyasaya sürerken yeni bir hayat tarzını da sosyolojik olarak yönlendirmiş oldu.

İletişim ve ulaşımda gerçekleşen yenilikler ve baş döndürücü hız yepyeni bir sosyolojinin tahakkümünü zorunlu hale getirdi. Yıllarca süreceğini düşündüğümüz sosyolojik değişimler aylar haftalar içinde gerçekleşir oldu. Bilginin hızla elden ele ulaşması bilginin değerini düşürdü. Daha da kötüsü ortaya atılan bir çok bilgi adına uydurma, bilginin muhtevasını bozdu.

Sosyolojik açıdan klanımsı toplumların inançları hızla değişti. Artık klanlar, boylar ve milletler kendi içinde inançta birlik esasını kaybetti. Şüphecilik ve yeniden sorgulama esası bütün bilgilerin ve inançların sorgulanmasına, yapılan sorgularda akıl, mantık ve deneysel neticelerin esas alınmasına sebep oluşu, Metafizik inançların birçoğunun askıda kalışına sebep oldu. Çünkü metafizik inançları fizik, kimya ya da matematiksel verilerle sonuçlandıramazsın.

Metafizik inançların ortadan kalkması, ya da bilimsel anlamda horlanması materyalist düşünceler altında şekillenen toplumları geliştirdi. Artık toplumlarda duygusal bağlılık yerini fiziki bağımlılıklara bırakır oldu. Bu fiziki bağımlılıklar toplumun bireyleri arasındaki ilişkiyi etkilemekten ileri giderek aile bağlarına tesir etti. Artık ailelerde duygusal bağlar yerini fiziki bağlara bıraktı. Aile idraki içindeki bütün veriler yenilenmeye ve gönül bağını maddesel bağlar almaya başladı. Elbette bunda ailenin temel taşını oluşturan kadının iş hayatında yer alması, maddesel değerler adına evlatlarını kariyer veya iş zorunluluğu olarak terk etmesinin de büyük payı oldu.

Sosyolojik değerler değiştikçe yeni gelenler, eskiden kalma geleneksel davranışların ve değerlerin yenileri ile yer değiştirmesine sebep oldu. Bu değişimler genelde ahlak değerleri açısından en belirginleri olarak göze çarptı. Sosyolojik tepkiler bireysel tepkiler sürekli olarak değer yargıları ile şekillendi. Bu yeni bir sosyolojinin üstelik klan, boy yada milletlere ait değerler manzumesinin yerini, küresel değerler aldı.

Devletleri oluşturan sosyal yapı artık devletin kimliğini oluşturmaktan uzaklaştı. Çeşitli entegrasyonlar ve yeni iletişim merkezleri vasıtası ile sürekli yenilenen enformasyonist baskılar yeni bir toplum dokusu oluşturdu. Bu toplumun kuruluşunda var olan toplumsal yapı ile bir alakası kalmadı. Böylece devlet kuruluş sebep ve değerlerinin yerine yeni değerler koymak zarureti ile baş başa kaldı. Ancak toplumun değişmeyen gelenek ve eski değerlerine bağlı kesimi azınlık bile olsa toplumun milli değerlerinin temsilcisi konumunda kaldı. Bu kalış bu duruş milli meselelerde onu örnek ve söz sahibi yaptı. Böylece toplumun değişimine paralel değişen devletin tabasına bakış zihniyeti sorumluluk ve yeni görüşün eseri davranışları, en azından azınlık olarak kalan milli değerlerin temsilcileri açısından devlet milli olmaktan çıktı.

Ortada devletin değişen kimliği karakteri yeni travmalarla karşı karşıya kaldığını gösteren yüzlerce vaka bulunuyor. Örneklemelere her ülke kendi açısından bakarak cevap verebilir. Sosyoloji artık yeni kuramlar ve yeni yargılar bulmak zorunda. Çünkü artık toplumların aristokrasisi burjuvası kalmadı. Belki bu özelliğe sahip insanların variyeti hala sürmekte olsa bile bu kavramların içi boşaldı kudreti azaldı. Enformasyon bilgi akışı hızı, bilginin sıhhati, popülist dayanağı, sürekliliği yeni aristokratları yeni burjuvaları üretti. Belki kavramsal değerler olarak değil ama nitelik olarak o görevi yapan o vasıfları taşıyan yeni kimlikler türedi. Üstelik bu kimliklerin sürekliliği de yoktu. Her gün değişti. Her gün toplumun karşısına yeni bir aristokrat yeni bir burjuva çıktı. Yeni bir halk kitlesi hiç olmadı.

Değişmeyen ve sürekli değişiklik arz eden toplumun bütün katmanları için devlet isteneni veren konumundan çıktı. Hiçbir sosyal kesim artık devletten istediğini alamıyor. Çünkü devlet küresel toplumun bir şubesi olmaktan öteye gidecek sosyal aktiviteden yeterince pay alamaz oldu. Devleti taşıyacak sosyal aktivite toplumun sürekli üretimi, gelişimi kendine mahsus tarzı ortak hedefleri olabiliyordu. Bu ortaklık devletin kimliğini ve kişiliğini tescil ettiriyordu. Oysa şimdiki toplumun bir kişiliği olmadığından devletinin de kişiliği olmuyor. 

Devlet toplumundan ayrı değil ama toplumun onu kurmasının sebebi olmaktan da çoktan çıkmış olduğunu bu şartlar altında görebiliyoruz. Çünkü devlet artık bir ticarethane olmuş. Yol yapıyor üzerinden geçen vatandaşından para alıyor. Yolu yapmak için zaten vergi alıyor. Çay satıyor vergi alıyor benzin satıyor vergi alıyor para kazanıyorsun vergi alıyor zarar ediyorsun vergi alıyor. Yani her işini yapmak için senden vergi alıyor ama her yaptığını yine sana kullanmak için ücreti mukabilinde izin veriyor. Askerliği mecbur edince belli bir yaşa gelince zorunlu askerlik yapıyorsun. Zira savaş yada benzeri bir sıkıntı hasıl olunca zaten yaşının ve askerlik yapıp yapmayışının önemi yok seferberlik adı altında bütün halkını istediği yere topluyor. Yapmayanı hain ilan ediyor beklide canını bile alıyor.

Peki devlet ne için kurulmuştu?

Karnımızı doyurmak, Güvenliğimizi sağlamak, Sağlık sorunlarımızı gidermek, Eğitim için ortam hazırlamak ve ihtiyaçlarımızı karşılamak için.

Birinci maddenin hükmünü devlet uzun zamandır hiç yerine getirmiyor. Bütün yükü bana bırakmış. Çalış kazan ye karnını doyur, karının ve çocuklarınınkini de doyur diyor. Belki de bu şartlar altında bunu demeye de mecburdur. Bilemiyorum. İyi bir eğitim almak için özel okullar kurulmuş buralarda okumanın bedelinin öde diyor.  Devlet okullarında yeteneksiz vasıfsız bireyler olarak yetişmek bedava. Hastaneden istifade edeyim diyorum. Bana diyor ki “sosyal güvencen var mı?”

Var dersem; zaten senede bir kere hasta olurum da tedaviye ihtiyacım olursa diye sigorta adı altında benden bedelini peşinen almış oluyor. Eğer yoksa hemen bedelini ödemem şartı ile beni tedavi ediyor. Mal güvenliğim ise kanunlarla korunduğu söyleniyor ama hırsıza kilit para etmiyor. Neredeyse hırsızlığın suç olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Malını korumak için güç kullanman ise suç.

Can güvenliğimiz ise ne yazık ki toplumsal güvenlik ve bireysel güvenlik açısından da bana terk edilmiş. Söylediklerimin en açık ispatı ise; özel güvenlik özel okul özel hastanenin oluşudur. Bir memlekette bunlar varsa o memlekette özel insanlar var demektir Özel insanların özel imkanlardan yararlanması ise devletin sorumluluğunda sıkıntı var demektir. Toplumda eşit olmayan bir hak kullanımı var demektir. Devletin tabası arasında farklar var demektir. İşte bu farklara sahip olanlara sosyal açıdan aristokrat veya burjuva diyoruz. Siyaseten yönetenler, istedikleri gibi devlet malını talan etmeye, halkın hakkını yöneticiler tarafından peşkeş çekilerek satın alıyor. yöneticiler ve efradının oluşturduğu her gün yeni bir aristokrasinin söz sahibi oluşunu izliyoruz.

Bu durumda hala devlet başa demek insanın içinden geliyor mu?

Devam edeceğiz…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.