Ayvalık’ta sıcak bir ağustos akşamıydı. Arkadaşımla Cunda’ya Papalina yemeye gitmeye karar verdik. Güzel, bahçe içinde bir mekân vardı sevdiğimiz.
İçeri girdiğimizde sadece bir masa boştu ve tam karşımızda, sarhoş olduğu oldukça belli olan, telefonuna bakıp bakıp iç geçiren bir genç oturmaktaydı. “Aşk acısı” dedik hemen halini görünce. Biz de nasıl neşeliyiz o gün tam tersine. Utanır mıyız gülmeye? diye tereddüt ettik masaya otururken. Gencin acısıyla burkuldu biraz neşemiz ve ne yaşamıştır acaba diye düşünmeden de edemedik kendi sohbetimizi unutup…
Derken hesabı istedi genç. Garson kartla ödeme yapılacaksa kasaya kadar gelmesi gerektiğini anlattı kibarca. O ise kasaya kadar yürüyecek durumu olmadığını ama kartının şifresini söyleyebileceğini ima eden birkaç cümle kurdu karmakarışık. Hem rakamları söylüyor hem de kartın şifresinden bir türlü emin olamıyordu. 32-78 diye bağırdı!
Sonra telefonuna baktı ve “Ebru!”. “Abi Ebru işte! Benim hesabım onunla” dedi. İsmimin yankılanmasıyla anladım ki kederinin ismi: Ebru’ydu. Yalnız garson olayı algılayamıyordu bir türlü. Kendini anlatamayınca da sinirleniyordu genç. Sonunda şifre anlaşıldı garson tarafından: “32-78/Ebru”. Hesap ödendikten kısa bir süre sonra bir arkadaşı gelip aldı delikanlıyı. O halde yalnız da yürüyemeyecekti yoksa. Bu aşk yıkmıştı onu!
Sonra biz iki kafadar düşünmeye başladık:
Aşık biri neden kredi kartının şifresini sevdiğinin ismi yapar?
Bugün 32-78/Ebru olan şifre yarın 27-54/Aslı olur, Ayşe olur. Önemli olan sizin aşkı nasıl şifrelediğiniz kafanızda. Yaşamak istiyorsanız “aşk” olduğunu düşündüğünüz her duygunun peşinden gidin ve onu yaşayabildiğiniz kadar yaşayın derim. Bunların hepsi ileriki yıllarda tanışacağınız gerçek aşk için sadece bir tecrübe bence…
Sevgilerimle….