30 milyonluk Sao Paulo’nun kalbinde, ormanın içinde bir WTA 250 turnuvası…
Ne bir korna sesi var, ne bir motor gürültüsü.
Sadece tenis ve bisiklet.
Düğün salonları yok, beton yok, sadece oksijen var.
İnsanın ruhunu temizleyen bir sessizlik…
Biletler eleme maçları dahil günler öncesinden tükenmiş.
İnsanlar sıraya giriyor, 15-16 yaşındaki Brezilyalı genç yetenekleri görmek için sabırsızlanıyor.
Orada tenis bir spor değil, bir umut.
Yoksulluğa karşı bir direniş, dünyaya açılan bir pencere.
Brezilyalı halkın bu ilgisini başka türlü açıklamak mümkün değil.
Ama bir yandan da gerçeklik var.
Sokaklara “bilmediğiniz yerlere gitmeyin” uyarıları asılmış.
Turnuva sırasında iki Ukraynalı sporcunun soyulduğu haberi geldi.
Sporcuların sağlık durumu iyi, ama soygun doğru.
Bu da Sao Paulo’nun çelişkisi: Yoksulluğun gölgesinde yükselen bir vizyon.
Bizde ise tablo çok farklı.
Bir spor yöneticisiyle konuştuğunuzda, gururla rakamlar anlatır:
“3 bin kişiye sporu tanıttık, 5 bin kişiyi tenise başlattık…”
Ama şu soruya cevap veremez:
“Bu çocuklardan kaçı uluslararası vizyon kazandı?”
Çünkü bizde vizyon, istatistik tablolarına sıkışmış durumda.
Sao Paulo’da tenis, yoksulluğun zincirlerini kırmanın bir yolu.
Bizde ise “kaç kişi geldi, kaç kişi başladı”dan ibaret bir PR çalışması.
Oysa asıl mesele, bir çocuğun hayallerini sınırların ötesine taşıyabilmek.
Ama bunu yöneticilere anlatmak, dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamaktan daha zor.
İstanbul’dan umut beklemek neredeyse imkânsız.
Trafik, bütçe, belediyeler, kulüpler, akademiler…
Hepsi kendi küçük çıkar savaşlarının içinde kaybolmuş durumda.
Böylesi bir ortamda uluslararası vizyon sahibi bir yönetici çıkarmak zor.
O yüzden gözümüz Anadolu’da.
Çünkü gerçek değişim, merkezin dışında başlar.
Ali Keskin’in Adana Tenis ve Dağcılık Kulübü ile yaptığı tam da bu:
Sistemin unuttuğu yerde, sessizce bir vizyon inşa etmek.
Orada tenis, sadece raket sallamak değil; bir şehir için yeni bir ufuk demek.
Belki bu örnek başka kulüp ve akademilere de ilham olur.
Belki bir gün biz de Sao Paulo’daki gibi,
bir ormanın içinde, sessizlikle dolu bir kortta,
gerçek bir vizyonun meyvesini toplarız.
Ama o güne kadar sorumuz şu olmalı:
Kaç kişiyi tenise başlattık değil, kaç gencin ufkunu dünyaya açtık?