Sebepsiz ayrılıkların mahkûmiyetidir. Yarıda kalan bir rüya, tamamlanmamış bir hikâye gibi boşluklarını hissedip hasret, özlem ve asla sonu gelmeyecek derin bir acıdır. Yüreğin yüzünü örten perdelerin ardındaki sessiz hicaptır, vuslata gebe vakitlere hitaptır. Hicran, özlenen ne varsa çekilen hasret değil midir..? Kapanan kapılara değil midir bu savaş. En sevgiliye, ait olamadığın, yabancılaştığın, içindeki boşluğu hissederek, […]
Sebepsiz ayrılıkların mahkûmiyetidir.
Yarıda kalan bir rüya, tamamlanmamış bir hikâye gibi boşluklarını hissedip hasret, özlem ve asla sonu gelmeyecek derin bir acıdır. Yüreğin yüzünü örten perdelerin ardındaki sessiz hicaptır, vuslata gebe vakitlere hitaptır.
Hicran, özlenen ne varsa çekilen hasret değil midir..?
Kapanan kapılara değil midir bu savaş. En sevgiliye, ait olamadığın, yabancılaştığın, içindeki boşluğu hissederek, en kutsal edebiyle, ağır başlı kederin bir serzenişi değil midir.
Zordur, zorluktur..!
Hicran, yoluna bir kere girdiysen eğer zaten vuslata talipsindir.
İnsan bilmeli ki neşe, keyif, kahkaha ve şakalar gibi acı, keder, hüzün ve ağıtlar sadece beyinden gelir…
Ve hepsinin sebebi niyettir. Niyet akıbet, akıbet hayr diyebilmeli insan.
Hicran gamdır, kederdir..!
Sahip olamadığın şeyler için üzülmektir. Yalanmış demeye dilinin varmadığı, hiç özlemeyenden, hiç hayalinin gelmediğinden, gözlerden ve gönüllerden uzak kaldığındır.
Vazgeçmek sanıldığı yada tarif edildiği gibi kolay değildir yarası kalır hep bir yerlerde hiç kapanmamak üzere. Bir yâr kenarından boşluğa bırakılmak gibi bir şey dolduramadığın boşluklardan.
Hicran, bazen sessizce gitmektir, her şeyden ve herkesten. Kendine dahi söylemeden öylece gitmek, içinle, en ücrâ odaklarınla, göz ve kulak menfezlerinle vedalaşmak. Bazen sevmemek gerekir hiç bir şeyi. Sevmekten kaçmak gerekir daha fazla yara almamak için. Bazen kopmak gerekir en yakın bildiklerinden. Tanımak gerekir yalnızlığı, anlamak. Belki yalnızlığı sevmek gerekir, kabullenmek gerekir. Senden gitmeyecek tek şeydir çünkü yalnızlık ne yeryüzünde ne yer dibinde.
Hicran, kimi zaman yollara revan olmak, kimi zaman sulara gark olmak. Aşkın mürekkebinden bir derya yazmak.
Hicran, özünde ayrılmak, ayrı düşmek demek olsa da aklımıza ilk gelen sevgiliye ayrılık, sevgiliden ayrı kalmak değil. Aşk yola gelmez, hesap bilmez vücudun her zerresinde hâl işidir.
Hicran mihnettir, mihnet zahmet, eziyettir. Tecrübe ile sınanmaktır.
Aslında en güzel ipucunu aşkın kendisi veriyor.
“Ateşe âşıksan onun hakikatini öğrenmek için, ateşe düşecek onunla yanacaksın… Amma yandıktan sonra ona anlatacak aşkı söyleyecek bir sen kalmayacak…
Döne döne yanacak, yana yana bitecek.
Bittiğin an..!
Olacaksın..! “
Ebedi bir mükafat varsa ötelerde; fani dertlere takılmak bilmeyene mahsustur.
İnanan bilir ki; hüzünlerin sonu sevinç, hicranın sonu vuslattır.