Hekimlik zannettiğiniz gibi 3-5 kalem ilaç reçete etmekten ibaret değildir. Sağlık sistemi hekimleri risk almaktan kaçınan bir sistemin içine hapsetmiş olsa da bizler bu sistemin içerisinde çarkımızı döndürmeye çalışan Hipokrat yemini etmiş savaşçılarız. Bu köşede yazılarıma yer verilmesi , duygularımı ifade etmek adına beni diğer hekim arkadaşlarımdan daha şanslı kılıyor. Geçenlerde polikliniğime gelen bir hastanın […]
Hekimlik zannettiğiniz gibi 3-5 kalem ilaç reçete etmekten ibaret değildir. Sağlık sistemi hekimleri risk almaktan kaçınan bir sistemin içine hapsetmiş olsa da bizler bu sistemin içerisinde çarkımızı döndürmeye çalışan Hipokrat yemini etmiş savaşçılarız. Bu köşede yazılarıma yer verilmesi , duygularımı ifade etmek adına beni diğer hekim arkadaşlarımdan daha şanslı kılıyor.
Geçenlerde polikliniğime gelen bir hastanın reçetemdeki ilaçları sorgulaması ve hastalığının seyrinin kötüleşmesi konusunda bu ilaçları suçlaması bir kez daha düşündürdü beni ve bu haftanın konusu bu şekilde belirlenmiş oldu.
Bu yazımda hekimliğin dışardan görüldüğü gibi havalı bir meslek olmadığı ve bazı durumlarda kimsenin almak istemediği riskleri göğüslemek zorunda kaldığımızı anlatmak istedim size. Anılar sayfamdan bir sayfa çeviriyorum ve bu hikayemde insan hayatının zaman kaybedilmeyecek kadar riskli kararlarla bir pamuk ipliğine bağlanmış olabileceğini anlatıyorum.
Yıl 2018 .Poliklinik yaparken enfeksiyon hastalıklarının takip ettiği bir hastayı konsültasyon amaçlı tekerlekli sandalyede getirdiler. Ciddi kilo kaybı yaşamış olan bu hastanın yüzüne baktığımda bu kilo kaybının altından kesinlikle sıkıntılı bir hastalık çıkacağını anlamıştım hastanın cildinde belirginleşen koyulaşma sanki bir tehlike sinyali gibi duruyordu.
Hastayı muayene ederken sekreterimin eğilerek kulağıma bu hastadan lenfoma (lenf kanseri) düşünülüyor dediğinde gerçekten lenfomayı destekleyecek bütün bulgular mevcuttu. Ama ben çok büyük oranda akciğer tüberkülozu ve tüberküloza bağlı sistemik tutulumlarının olduğunu düşünmüştüm ve bunun içinde hastayı sahiplenmem gerekti. Aksi taktirde genel durumu her gün daha çok bozulan ve tanının doğrulanmasını beklemeden tedaviye başlanılması gereken bir durum karşısında hasta tetkik edilirken vakit kaybedecekti.
Çünkü hastada böbrek üstü bezi tutulumu vardı ve mevcut bulgularla eğer tüberküloz düşünüyorsam , tanıyı doğrulamayı beklemeden hemen tedaviye başlayıp tedaviden tanıya gitmeliydim. Gerçekten fakültede araştırılması gereken bir durumdu. Ve ben tedaviye başlarken hastama “Siz gazeteciymişsiniz, ben şimdi size sonuçları beklemeden tüberküloz tedavisi başlayacağım ve 1 ay sonra belki siz bana teşekkür edeceksiniz belki de tanımı geciktirdiniz diyerek gazetenizde manşet atıp beni dava edeceksiniz” demiştim.
İşte hekimlik buydu hastanızın aciliyeti durumunda bütün önsezilerinizle hareket edip risk almaktı. Gerçek hasta gibi davranmak ise hekimine güvenmek onun kendisi için çaba sarf ettiğini görebilmekti. Hasta ve hekim arasındaki en güzel şeydi güven .Bir gazetede köşe yazarlığı yapmak aklımın ucundan geçmezken bu hastamın sayesinde bu yola girdim. Sanırım iyi ve kararlı bir hekimden neden iyi bir köşe yazarı çıkmasın diye düşünmüştü sevgili hastam.
En yüksek puan alarak okuma hakkı kazandığımız tıp fakültelerinde 6 yıl eğitim aldıktan sonra tıpta uzmanlık sınavı adı altında bir sınav ile hak kazanacağımız uzmanlık dallarına yerleştiriliyoruz.. Bu uzmanlık eğitimi 4-5 yıl sürüyor. Farklı uzmanlık alanlarında branşlaştıktan sonra belirli aralıklarla mesleki gelişim kursları ya da kongrelerle bilgilerimizi güncelliyoruz. Yıllar içerisinde kazandığımız mesleki tecrübelerden bahsetmiyorum bile.
Şimdi size soruyorum “Hekimin reçetesini- tedavi protokolünü sorgulayacak duruma gelebilmek için sizler hangi eğitimlerden geçiyorsunuz?”
Elbette mesleğimize halen saygı duyan kişiler vardır, bu kişilerin affına sığınarak ders alması gereken kişilere yazımın ulaşmasını diliyorum.