Yıllardır gözler hep aynı üç şehirdeydi: İstanbul, Ankara, İzmir.
Ama o şehirlerden beklenirken, bir Anadolu kulübü çıktı sahneye ve bütün algıları yerle bir etti.
Profesyonel tenis, Türkiye’nin en derin yaralarından biriydi.
Ülkede “profesyonel” denebilecek sadece üç, bilemedin dört sporcu var.
Onlar da çoğu zaman yalnız: sakatlıkla, psikolojik yıpranmayla, uzun ve yorucu yolculuklarla, bütçesizlikle baş başa.
Turda yanında fizyoterapist yok, kondisyoner yok, beslenme desteği yok.
Kısacası, kimse yok.
Ve yıllardır aynı insanlar aynı koltuklarda oturuyor.
Aynı isimler, aynı düzen…
Bu insanlar değişmeden ne İstanbul’dan, ne Ankara’dan, ne İzmir’den bir oyuncu yetişir.
Yetenekli çocuklar, “kumaşı olanlar” sistemin içinde kaybolur gider.
Ama şimdi bir Anadolu kulübü çıktı, “başka bir yol mümkün” dedi.
Ve o yolun ilk adımını, sahada değil, ruhta attı.
Düşünün:
Bir kulüp başkanı, sırf sporcusunun ne yaşadığını anlamak için 25 saatlik bir uçak yolculuğuna çıkıyor.
Turun temposunu, stresini, yorgunluğunu birebir yaşamak istiyor.
Sonra dönüp şunu söylüyor:
“Onlarla yaşamadan, dışarıdan bakınca hiçbir şeyi gerçekten göremiyormuşuz.”
İşte fark bu.
Bu empatiyi, bu vizyonu, bu kalbi…
Bugün İstanbul’daki bir yöneticiye yaptıramazsın.
Çünkü İstanbul kaybetmiş durumda.
Trafiğinde, temposunda, kibrinde… ruhunu kaybetmiş durumda.
Bir belediyeye gidip iki cümle anlatamazsın, üçüncüye geçemezsin.
Ama Adana’da biri çıkıyor, gençlerin hayalini, ülkenin umudunu yeniden inşa ediyor.
Bugün Adana Tenis Dağcılık, sadece bir kulüp değildir.
Türkiye için yeniden doğan bir ruhtur.
Bir hatırlatmadır:
Bu ülkenin geleceği, bazen büyükşehirlerin değil, büyük yüreklerin içinden doğar.
Ve belki de yıllardır aradığımız şey teknik değil, para değil, sistem değil…
Bir inançtı.
Kaybettiğimiz, unuttuğumuz, bir zamanlar “bu ülkeden de olur” dediğimiz o inanç…
O inanç şimdi Adana’da yeniden filizleniyor.
Çünkü bazen bir ülke, kurtuluşunu bir şehrin yüreğinde bulur.
Bir kulübün sahasında, bir sporcunun gözyaşında, bir başkanın samimiyetinde yeniden doğar.
Ve biz belki de ilk kez şunu görüyoruz:
Tenis sadece bir spor değil, bir karakter sınavı.
Adana bu sınavı geçti.
Şimdi sıra, bu ülkenin geri kalanında.
Artık bahaneler değil, örnekler var.
Ve o örnek, Anadolu’nun kalbinde, sessiz ama güçlü bir sesle diyor ki:
“Artık biz de varız.”