Anıları olmalı insanın. Kiliti zümrüt, kapağı yâkut ışıltılı. Kenarlarını inciler bezemiş bir sandıkta saklamalı. Belki hatırladıkça bir mutluluk, belki daha karışık duygular olur bakarken. Kimbilir ağlarız belki de. Geçen her saniyemiz anıya dönüşüyor. İyi veya kötü olsun tüm anılarımız birikmekte çünkü. Yarına umutlu bakmak için hoş anılarımız hep yanı başımızdadır. Ders çıkarmak adına da kötü […]
Anıları olmalı insanın.
Kiliti zümrüt, kapağı yâkut ışıltılı.
Kenarlarını inciler bezemiş bir sandıkta saklamalı. Belki hatırladıkça bir mutluluk, belki daha karışık duygular olur bakarken. Kimbilir ağlarız belki de.
Geçen her saniyemiz anıya dönüşüyor. İyi veya kötü olsun tüm anılarımız birikmekte çünkü. Yarına umutlu bakmak için hoş anılarımız hep yanı başımızdadır. Ders çıkarmak adına da kötü anılarımız aklımızın bir köşesinde.
Anılardan korkmamalı bilakis sahiplenmeliyiz onları. Hele de çocukluk anıları, gençlik maceraları… Sonra yaşlılık ve ihtiyarlama süreçleri derken her dönemimiz kendine münhasır bir katolog misâli ayrı renkte, ayrı ahenkte, ayrı kalitede; bazen sevindiren, bazen güldüren hatta kahkahalara bezeyen, kimi zaman üzen, hüzünlendiren elbette ağlatan anılarımız iyi ki varlar diyebilmeliyiz. Böylece kendimizle barışık yaşar ve severiz de kendimizi. Hâsılı kendini sevmeyen insan kimseyi sevemez.
Anılarımız; yalnız kaldığımız vakitlerde ruhumuzun deposunda yüreğimizi sımsıcak tutan, göz ve kulak menfezlerinin şahitliğinde, akıl ve dimağın var ettiği hayat denen gerçek süreçte ömür belleğinde yerini koruyan, tarihe emânet ettiğimiz ve asla bizden alınamayan hazinelerdir.
İster güzel olsun ister kötü, yaşamımızdan sönüp giden her saniye anı olarak beynimizde yer edinirken kimi zaman bizi üzebildiği gibi çoğu zamanda mutlu edip hayatımızı daha eğlenceli ve yarınlara daha bir umutlanmayı ve mukabilinde planlı yaşamayı sağlar.
İnsan anılarına bakarak büyür yada gerçekleri görür.
Aslında hayatımıza ayna olan yine onlardır. Yıllar geçtikçe kaybolabilir fakat hiç bir zaman yaşlanmazlar.
Öyle anılarımız vardır ki gerçeğin ta kendisidir ve bir daha aklımıza gelebilecek her şeyden daha evlâdır. Bazıları korkar bu gerçeklere bakamaz. Oysa anılar bizi biz yapar. İnsan anılarına baktığı vakit kendi gerçeğiyle yüzleşir. Zîra bizleri geçmişimize götürenlerdir anılar.
Anılar geçmişin değil geleceğin miftahıdır. Sadece geçmişe hizmet etmez, geleceğimizi de belirler. Antika gibidirler; yıllar boyu her an/ımızda değeri katlanarak artar. Bizim onları örme biçimimizle şekillenecektir. Bu durumda ne hatırladığımız kadar nasıl hatırladığımız da önem arz eder. Ve aynı zamanda sanıyorum ki hayat yolculuğunda en belirleyici sermayedir. Nereden geldiğini hatırlatır ve nereye gideceğini öğretir insana.
Üzgün anılarımız da olacak elbette ancak çoğu zaman kurtarıcıdır da…
Biliyoruz ki bütün an/lar bir anı olur geçer. Bütün fotoğraflar sararır. Yaralar kabuk tutar kapanır. Bir sabah yine taze ekmek isteriz kahvaltıda… Bir fincan orta şeker kahve.
Demli bir çay çeker canımız akşam üstü olunca..
Sokakta mevsimi fark ederiz, aynada kendimizi.
Önceleri belli belirsiz sonra gamzeye kadar beliren tebessüm oluşur anılar hatırlanınca.
Şarkılar mırıldanırken sessizce, çekmecelerde renkli kalemleri ararız…
Kuşlar gelir konar dallarımıza cıvıl cıvıl. Hüzün kokuları saçan anılarda kırıldığımız yerden açan çiçeklerimizi toplarız.
Ve bütün anılar an olur geçer bir gün.
Fakat yine devam eden hayat hep biriktirir anıları bir yerlerde. Haybede acı tatlı sözler kalır kimine ah çekip, kimini özlemle yâd ettiğimiz.
Velhâsıl anıları olmalı insanın. Kiliti zümrüt, kapağı yâkut ışıltılı. Kenarlarını inciler bezemiş bir sandıkta saklamalı.
Ara ara açıp bakmalı yaldızlı sayfalara gülümseyerek.
Gözünde buğu hissetmeli ve tatlı bir bûse konduracağı alnına hasretle…
En naif anlarda her dâim anılmak temennisiyle…
Sevgiler.