Allah Resûlü Aleyhisselâtü Vesselâm şöyle buyuruyor. “İnsanların kalbini çelmek için konuşma sanatını öğrenen kimsenin, Allah ne farzını ve ne de nafilesini kabul eder.” Ve başka bir hadiste “Aldatan bizden değildir” buyurmuş. Muhakkak birçoğumuz bir sebepten bir şekilde aldanmışlıklar yaşamış ve belki de bazılarımız aldatmışızdır da. Elbette güvenmek ve inanmak istediğimiz insanlardan beklentilerimiz olacaktır. Bu her […]
Allah Resûlü Aleyhisselâtü Vesselâm şöyle buyuruyor.
“İnsanların kalbini çelmek için konuşma sanatını öğrenen kimsenin, Allah ne farzını ve ne de nafilesini kabul eder.”
Ve başka bir hadiste “Aldatan bizden değildir” buyurmuş.
Muhakkak birçoğumuz bir sebepten bir şekilde aldanmışlıklar yaşamış ve belki de bazılarımız aldatmışızdır da.
Elbette güvenmek ve inanmak istediğimiz insanlardan beklentilerimiz olacaktır. Bu her nefs sahibi için geçerlidir. Beklentilerimiz doğrultusunda güvenimizi kazanmış olanlar; vaadlerini yerine getirince vicdanımızda yer bulmuş güven ilişkimiz inanca dönüşmüş demektir.
“Aldatan aldanır” demiş Konfiçyus.
Aldatmanın birçok farklı tanımı var ve bu tanımlar halden hâle, kişiden kişiye değişebilir.
Etrafımızda vardır; bazı insanlar o kadar güzel ve bir o kadar da kolay söyler ki yalanlarını kendi doğrularımızdan dahi şüphe etmeye başlarız. İnsan sarrafı olan ve yalanı koklayan, gözünden anlayan kişileri bile aldatmaya çalışmak, ancak sahibini rezil eder.
Aldatma meyilli kişiler; yumuşak kişisel sınırlara sahip bulanık bir kimlik duygusu, düşük özgüven ve dış kontrol odağı gibi psikolojik zayıflıklar ile mantık ve muhakeme yollarını kullanarak karşısındaki insanın duyguları üzerinde etki oluşturup kendi gerçekliğinden uzak, kötüleyerek yanlış ama belirli bir şekilde muamele görmeyi hak etmekle suçlamak gibi gerekçeler sunarak kamufle yöntemi kullanırlar.
Eğer bir tutarsızlık varsa, onu âna taşıyan etmenleri yok etmek için, bu duygudan arınmak için kendi kendini kandırır ve bu yol ile rahatlar, iç huzurunu kendi bahaneleriyle kuşatır.
Güvendiğimiz ya da güvenmeyi istediğimiz kişi tarafından aldığımız yanlış ya da eksik bilgi yüzünden, olayı onun istediği gibi görme durumu değil midir aldatılmak.
Muhatabın aldatılması veyahut aldanmak yani kandırmak, kandırana kanmak hedefteki muhatabın kandırılması birileri tarafından işlemedikleri bir şeyle insanlara eziyet etmek değil midir?
Bütün ikili ilişkilerde, bütün alış-verişlerde ve yaşam sürecinde bütün beşerî münâsebetlerde ilişkilendiğimiz her türlü eylemimizde karşılaşma ihtimalimiz yüksek olan aldanma; vefâ ve sadakatte şeffaf olunması gerekirken, virüslü hastalık gibi enfekte bir ilişki zinciri değil midir aldatılmak…
Üzülür insan mutlaka ve muhakkak çok üzülür. Sadece bir et parçası değildir ki bu yürek ve gerçekten güvendiyse karşısındakine, orta yerinden kırılıverir.
Aldatma kavramı algılandığı zaman, müthiş bir hayal kırıklığı ile birlikte yalanlar içinde olduğunun farkına varmaktır. Zahirde görünene yanlış bir yargıyla aldanmak, aslında ilk aldatandır aldatılan!
Tabi burada aldatılan kişinin aldatıldığını öğrendikten sonra kendini aptal, diğer kişiyi de dünyanın en kötü kişisi olarak görmesi durumu da vardır. Ama zamandır en iyi ilaç.
Öte yandan bazen öyle şeyler olur veya öyle davranışlar sergilenir ki; bütün güvenimize ve inancımıza rağmen ikna olamayız. Neticesinde inancımız ve güvenimiz nihai kararı vermemizi erteleyerek, hislerimizi karartmamak için başka bir duyguya sığınmamıza neden olabilir. Yani başka bir cihetiyle kendi zihnimizi manipüle ederiz.
Oysa ki o naif yüreğimiz, o güzel beynimiz denge ister. Davranışlarımız ve tutumlarımızın uyumlu olmasını ister.
Aldatılmamak için biraz şüpheci yaklaşmak gerekiyor sanki, ama paranoyağa bağlamadan. Zirâ var olan hiçbir şey tekdüze değildir. İyinin tonları olduğu gibi kötünün de tonları vardır. Buna mukabil iyi zaten iyidir. Önemli olan kötü için daima varsayımları gözönünde bulundurmalıdır.
Aldatmanın ve sadakatsizliğin tanımı durum ve kişilere göre değişiklik gösterse de, asıl çözülmesi gereken sorun, insanların neden aldatmayı seçtiğidir. Bu sebeple neyin aldatma sayılacağı herkesçe kabul edilen ortak bir tanım olmadığından aldatmayla ilgili yapılan araştırmaların da yüzdeleri oldukça değişebiliyor.
Travma sonrası saldırganın yanlışını kabul edip iyileşme sürecine girdiği gibi hayatta önemli olan şey nereye varacağımız değil gittiğimiz yoldur. Yolda karşılaştığımız zorluklar, beklenmedik virajlar ve çukurlar, yaşadığımız hayal kırıklıkları. Ancak bir gerçek var ki; dünya ve insan var olduğu sürece aldatmalar her yerde, kalıcı ve bir yere gittikleri yok. İşte bu yüzden hayat; bir sürü yol ve o yollarda yol ayrımları olan bir handikaptır. Bazen gideceğimiz yolu seçme şansımız olur, bazen ise seçtiğimiz yolun ayrımlarından geçişler yaparız. Ama yine de gitmemiz gerekir ya hani. Ya başı dik, vakar ve onurla ya da bağıra çağıra debelenerek.
Her ne kadar yaralıyor olsa da ölüp gidenlerin acısına bile alışıyor insan ve hayata yine devam ediyor.
Nedir ki biri sizi aldatmış, birilerine aldanmışsınız. Selametle deyip uğurlamaktan, yol vermekten başka seçenek var mı yüreğinizin kabul edebileceği…
Bir dost diliyle sevgiler…