Hep bir şeyler bekleriz bu hayatta. Önce doğmayı bekleriz, doğup büyümeyi, büyürken mutlu olmayı, eğlenmek, evlenmek, çocuk sahibi olmayı bekleriz, sevmeyi-sevilmeyi bekleriz. Sonra iş bulmayı, işimizde başarı bekleriz. Hayallerimiz gerçekleşsin, umutlarımız yeşersin, kapalı kapılar açılsın, suâllerimize cevap bekleriz, beklenen gelsin bekleriz meselâ. İstisnasız hepimizin bekledikleri ve hepimizi bekleyenler vardır hayatımızda; ve dur durak bilmeden geçip […]
Hep bir şeyler bekleriz bu hayatta. Önce doğmayı bekleriz, doğup büyümeyi, büyürken mutlu olmayı, eğlenmek, evlenmek, çocuk sahibi olmayı bekleriz, sevmeyi-sevilmeyi bekleriz. Sonra iş bulmayı, işimizde başarı bekleriz.
Hayallerimiz gerçekleşsin, umutlarımız yeşersin, kapalı kapılar açılsın, suâllerimize cevap bekleriz, beklenen gelsin bekleriz meselâ.
İstisnasız hepimizin bekledikleri ve hepimizi bekleyenler vardır hayatımızda; ve dur durak bilmeden geçip giden öyle küçük beklemeler mevcut ki! Saatlerin geçmesini bekleriz meselâ, otobüsün gelmesini, girdiğimiz kuyrukta sıranın bize gelmesini bekleriz. Tatil olsun isteriz tatili bekleriz, sınav saatini, sınavın bitmesini bekleriz, iş saati mola vaktini bekleriz, yemeğin pişmesini, sofraya gelmesini bekleriz. Hastalanır şifâ bekleriz. Akşamı bekleriz, geceyi- gündüzü bekleriz. Kış ayı güneşi, yaz sıcağında esinti bekleriz.
Bunun gibi birçok beklentilerimiz var hiç farkında olmadığımız. Beklemeyi bile bekleriz vesselâm…
Öyle kapılırız ki beklemeye, ahirete irtihâl edeceğimizi bile bile bu dünyada ebediyeti, hatta bazen öyle olur ki, su gibi akıp gitmesinden şikayet ettiğimiz zamanın dahi geçmesini bekleriz.
Belki de bilinçaltımızda derinlerde yer tutan en büyük ironimiz de bu beklenti olabilir kendimize.
Beklemek, doğum anından son nefese değin yaşam sürecinde hayatın yadsınamaz bir gerçeğidir.
Çevremizdeki insanların mükemmel olmalarını, her söylediğimizi kabul etmelerini, bizi anlamalarını, her zaman bizi desteklemelerini, bizim davrandığımız ölçüde davranmalarını beklemek, farkında olmadan kendimizle bir kıyas hâsıl olacağı için beklenti çıtası yükselecek ve hezimete uğrayacağız.
Her zaman herkesten arzu ettiğimiz davranışı sergilemesini bekleyemeyiz.
Ve buna mukabil, olmasını istediğimiz bir işin hemen gerçekleşmesini beklemekte yorar duygularımızı. Zirâ duygular zaman içinde aynı durumlarda dahi değişebilirlik gösterebilir gerçeğiyle, çevremizdeki insanları kontrol etmeye çalışmak akla uygun bir davranış değildir.
Evet; her beklentinin mahiyetinde, insanı bu hâletten ayırmayan bir umut vardır. Asla gelmeyecek ve asla olmayacak beklentileri umutsuzca beklemek hayal kırıklığına yol açar çünkü.
Bu noktada, uzak ya da yakın olsun, muhataplarımıza karşı bakış açımızı değiştirmek, bekleten ya da beklenenden beklentilerimizi nispeten azaltmak hayal kırıklıklarımız adına bir çözüm olabilir.
Meselâ gelecek gibi veya bitecek gibi gelir ya da olacak gibi… Gelmez, bitmez, olmaz ise, beklenti girdabında bu döngü böyle devam eder gider.
Bu durumda hemen muhteşem beynimizi kullanarak bir hesaplama yapmalı ve kendimize şöyle telkinde bulunmalıyız.
Hayatımıza giren herkes değerlidir fakat herkes özel değildir.
Kezâ insanların bizim duygu ve düşüncelerimiz ile aynı istikamette olmasını beklemek ” oysa ben senin için … ” veya ” hâlbuki ben onun için … ” gibi serzenişlerde bulunmak insan psikolojisi açısından yanlış bir tutumdur.
Önemli olan, ilişkilendiğimiz her ne ise beklemekten ziyade doğru beklentiler oluşturmak ve karşılık bulamadığımız beklentilerimize rağmen ayakta kalabilmektir.
Bu minvâlde en güçlü sığınağım, Bakara Suresi’nde (216) geçen “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır.. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz” Âyet-i Kerime’si düşüyor gönlüme.
Vel-hâsıl yaşamak bir beklentidir asl-ı zâtında. Bazen büyük bir elem verse de bazen hiç bitmesin istenilen bir süreçtir. Kimi zaman sancılı bir ıstırap kimi zaman geçtikçe daha bir anlam kazanan…
Sabırdır beklemek, asâletidir sabrın. Umudun rehberi, vuslatın itibarıdır beklemek.
Hasrete gebe kalmaktır bile bile. Hasret çekmektir, özlemektir, kavuşmayı dilemektir beklemek. Tek kişilik duâdır aminlerle süslenen. Arz-u taleptir. Gizdir, sırdır kalp odaklarında gezinen.
Sadâkattir. Ne vakit gerçekleşir vuslat bilmeden yine de itimat etmektir geleceğe, inanmaktır. Şans vermektir başka bir cihetten.
Nezâkettir beklemek. Bir teveccühtür, empatidir ve özeldir. Bekletene dâir önemdir, ciddiye almaktır samimi duygularla bezenen.
Vefâdır beklemek. Kayıtsız şartsız özveridir. Hesapsızdır da karşılık beklenmeyen. Tıpkı üstad Necip Fazıl’ın
” Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.” dediği gibi, bir serzeniştir beklemek. Hüzündür hücrelere bölünüp nakış nakış zerrelere işlenen.
Nazlıdır. Nazın öznesidir beklemek. Ve mahsundur ve nazlanmaktır beklenene. Bekleyen hep aynı mesabede beklerde, bekleten bu ölçüme uyar mı bilemem.
Belki nâkıs kalmıştır cümlelerim, belki beklentilere yeterli cevap olamamıştır fakat son söz olarak; bekleyerek beklentilerinizi en aza düşürün ve sadece hükmünüz yettiğince sürece odaklanın. Bırakın sinenizde biraz daha olgunlaşsın. Unutmayalım ki her insanın bir kapasite ölçütü vardır. Kimseden sizin ile aynı hassasiyette olmasını beklemeyin. Siz düşünebiliyorsanız, eylemlerinizde fâalseniz beklediğiniz kişinin de bir düşünce yetisine sahip olduğunu ve sizin gibi onun da fâil olabileceğini göz ardı etmeyin lâkin beklemek bir üstünlük olmadığı gibi, bekletenin de bekletiyorluğunu eksiklik olarak nitelemeyin. Aksi halde bu psikoloji kalbe zarar…
Başka bir ihtimâlden bahsetmek isterdim fakat anlıyor ya insan bir zaman sonra, olduğun gibiysen, olmamışların gönlünde yer tutamazsın.
Beklemek; zamana zaman tanımak demektir. Velhasıl; hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok.
Biz onu anlayana kadar gelip geçecek.
Muhabbet ile…