Bir ülke düşünün; gölleri çocukken gittiğiniz piknik alanıydı, şimdi çatlamış toprak…
Bir ülke düşünün; ormanı yaz sabahlarında nefes aldığınız temiz havaydı, şimdi simsiyah is…
Son 10 yılda kuruyan göllerimizin adlarını tek tek saysak…
Akşehir Gölü,
Eber Gölü,
Seyfe Gölü,
Tuz Gölü’nün büyük bölümü,
Amik Gölü,
Samsam Gölü,
Hotamış Gölü,
Avlan Gölü
Ve daha niceleri…
Kuruyan sadece göller değil. Vicdanımız da kuruyor, aklımız da susuz kalıyor.
Gelecek 10 yıl değil, gelecek 50 yıl içinde Türkiye’nin büyük kısmı çölleşme riskiyle karşı karşıya.
Birileri hâlâ daha “yol yapıyoruz”, “inşaat yapıyoruz”, “gelişiyoruz” diyor.
Hayır. Biz betonla değil, doğayla gelişiriz.
Beton çoğaldıkça;
Toprak su tutamıyor.
Göller beslenemiyor.
Ormanlar yanıyor.
Yangınlar büyüyor.
Yağmur yağsa bile şehirler boğuluyor.
Kuşlar göç etmiyor, yok oluyor.
İnsanlar nefes alamıyor, hasta oluyor.
Son 50 yılda 14 milyon hektar orman yok oldu.
Aynı dönemde şehirleşme oranı %75’i geçti.
Artık betonun rengi yeşilden fazla.
Ve biz hâlâ susuyoruz.
Hayır, susmayacağız.
Betona DUR demek bizim elimizde.
Bu bir isyan değil.
Bu bir uyarı.
Bu bir yaşama çağrısı.
Hiç kimse “betona dur” dediği için ölmez.
Ama durmadığımız her gün,
Geleceğimizden bir çocuğu daha toprağa gömeriz.
Bir ağaç daha sessizce devrilir.
Bir kuş daha gökyüzünden düşer.
Orman yangınları artık rastgele değil,
Birçoğu kasıtlı,
Çünkü rant büyük,
Para çok.
Ama ceza yok denecek kadar az.
Eğer yasal düzenlemeler yapılmazsa,
Eğer caydırıcı cezalar gelmezse,
Bir sabah uyanacağız ve artık hiçbir orman kalmamış olacak.
O gün geldiğinde…
Hiçbir apartman, hiçbir AVM, hiçbir otopark bizi kurtaramayacak.
Yeşili kaybeden ülke, ruhunu kaybeder.
Ağacı kaybeden insan, yarınını kaybeder.
Ama biz bugün hâlâ geç değilken diyelim:
BETONA HAYIR.
YEŞİLE EVET.
GELECEĞE EVET.