Bir valizin içine sığdırılan sessizlik!

Yayınlama: 22.07.2025
Düzenleme: 22.07.2025 18:13
A+
A-

Yıllar boyunca polis adliye muhabirliği yaptım; sanıkların yüzlerine, ailelerin gözyaşlarına, savcıların cümlelerine yakından tanıklık ettim..

Her gün bir başka acıyla tanıştım, bir başka sessiz çığlığın izini sürdüm, ama bazı hikâyeler var ki üzerinden yıllar geçse de insanın ruhuna kazınır ve unutulmazlar..

Hande Çinkitaş mesela.. Onun adı hâlâ hafızamda taze, hâlâ çözülemeyen bir cinayetin gölgesi gibi içimde sızlıyor..
Onca yıl geçti, o genç kızın katilinin kim olduğunu hâlâ bilmiyoruz ve bu belirsizlik, bu sessizlik, vicdanı kemiren bir kurşun gibi kalıyor içimizde..

Ve şimdi Ayşe Tokyaz.. Onun adı da artık bu sessizliğin içinde yankılanan bir çığlığa dönüştü.. Çünkü o sadece bir kadın değildi; o bir üniversite öğrencisiydi, bir kardeşti, bir hayaldi ve daha yolun başında bir insandı..

Şimdi ise Eyüpsultan’da bir valizin içinden sesleniyor bize..

Ayşe’nin cansız bedeni, terk edilmiş bir valizin içine sıkıştırılmış halde bulunduğunda, bu olay sadece bir cinayet olmaktan çıktı..

Bu, göz göre göre gelen bir ölümün, susturulmuş çığlıkların, görmezden gelinen başvuruların kanlı bir belgesine dönüştü..

Bu cinayetin faili, ihraç edilmiş bir polis memuru olan Cemil Koç’tu.. Ama yalnız değildi; yanında altı kişi daha vardı, hepsi tutuklandı..

Cemil Koç’un geçmişinde rüşvet, silah, tehdit ve uyuşturucu suçları vardı ama tüm bunlara rağmen elini kolunu sallayarak dolaşabiliyordu..

İlayda Alkaş’ın ismi de hâlâ taze.. Genç yaşında, dini nikâhla birlikte yaşadığı adam tarafından silahla öldürüldü..

İlayda’nın kız kardeşi o günü hâlâ gözleri dolarak anlatıyor; babası eve koşarak gelip, “Hepinizi öldürecekler” demiş..

Bu cümle bir kehanet değil, çaresizlik içinde bir haykırıştı..

Ayşe Tokyaz’ın ikizi Esra, kardeşinin kaybolduğunu fark ettiğinde hemen harekete geçti.. Defalarca polise başvurdu, Ayşe’nin tehlikede olduğunu söyledi, yardım istedi.. Ama aldığı cevap hep aynıydı: “Reşit, kendi kararıdır..”

Sanki reşit olmak, devletin gözlerini kapatması için yeterli bir gerekçeymiş gibi.. Sanki bir kadının hayatı, sadece yaşının üstündeki rakama göre değerlendirilmesi gereken bir formaliteymiş gibi.. Oysa bir insan “korkuyorum” diyorsa, bir kurumun görevi onu ciddiye almaktır..

Fail, yakalandığında tanıdık cümleleri sıraladı.. “Panikledim”, “kaza oldu”, “merdivenden düştü” dedi..

Bu savunmalar artık her kadın cinayetinde karşımıza çıkan, şiddeti meşrulaştıran ezberlere dönüştü.. Ama unutmamamız gereken bir şey var: Şiddet bir hata değil, bilinçli bir tercihtir..

Ayşe Tokyaz, artık yok.. Onun ismi dosya numaralarına, dava kayıtlarına, haber arşivlerine yazıldı ama onun hayalleri, sevinçleri, umutları bir valize sığacak kadar küçümsendi bu düzende..

Bu cinayet, bireysel bir öfkenin değil, sistematik bir ihmalkârlığın, kurumsal iflasın ve toplumsal duyarsızlığın sonucudur..

Ayşe’nin çığlığına kulak tıkayan her yetkili, geçmişi kabarık bir adamı kontrol altında tutmayan her mekanizma ve sessiz kalan herkes bu suçun ortağıdır..

Ve artık başka bir gerçeği de yüksek sesle konuşmamız gerekiyor: Türk Ceza Kanunu’nda yer alan maddeler, uygulamada yeterince caydırıcı değildir..

Cezaların infazında yaşanan esneklik, cezaevlerinin ıslah merkezi olmaktan çok geçici bir konaklama yeri gibi görülmesi, adalet duygusunu yerle bir etmektedir..

Her üç beş yılda bir çıkarılan af yasaları, suç işleyen kişilerin içeride kalacağını bilen insanların sayısını her geçen gün azaltmaktadır.. Suçun bedelinin ağır olmadığını bilen bir fail, korkmadan, çekinmeden, hatta rahatlıkla tekrar edebilir..

Ceza, gerçek bir ceza değilse, toplum için bir güvenlik duvarı olmaktan çıkar ve faile ikinci bir fırsat değil, ikinci bir kurban imkânı sunar.. Ayşe’nin hikâyesinde olduğu gibi, bazı insanlar bu “fırsatın” bedelini canıyla öder..

Şimdi soruyoruz: Bir kadının hayatı, kaç başvuru, kaç dilekçe, kaç çığlık sonra ciddiye alınacak.. Kaç genç kadın daha bir valize sığdırıldıktan sonra “aslında haklıymış” denilecek..

Çünkü sessizlik öldürür..
Ve bu kez bir valizin içinden konuşuyor bize..
Artık duymamazlıktan gelmek mümkün değil..

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Nurcan Akçay dedi ki:

    Çok derin bir yaranın kabuğunu kaşıyarak çok duyarlı bir mesaj vermiş olmandan arkadaşın olarak gurur duydum. Malesef ülkemizin bu duruma gelmesinden hicap duyuyoruz ama toplumun bu sessizliği de çok ürkütücü ve umutsuzluk suskunluğu beni çok yaralıyor.