Cumhuriyet’in 102. yılı…
İstanbul’da TED Tenis Kulübü kortlarında her yıl geleneksel hale gelen profesyonel kadınlar tenis turnuvası, bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’yla aynı gün başladı.
Bu tesadüf değil, tarihle sporu buluşturan anlamlı bir kesişimdi.
Cumhuriyet’in ışığı altında, kortta özgürce raket sallayan kadınlar…
Gerçek bir simgeydi bu ülke için.
Kortta Mücadele, Tribünde Sessizlik
Turnuva kadrosu güçlüydü.
Dünyanın dört bir yanından gelen ilk 150 içinde yer alan
Junior oyuncular ,tecrübeli profesyonel oyuncular,
ve ilk 20’ye girmiş yetenekli gençler…
Hepsi aynı sahada, aynı hedefte buluştu.
Kortta tecrübe ile cesaretin buluştuğu bir turnuva izledik.
Yılların sporcusu Çağla Büyükakçay, hâlâ atletik, hâlâ disiplinli…
Ve altı aylık talihsiz sakatlığın ardından yeniden ayağa kalkan Berfu Cengiz — o tanıdık savaşçı ruhuyla korttaydı.
Zeka, sabır, öfke kontrolü, hepsi ondaydı.
Eğer fiziksel gelişimi bu hızda sürerse, dünya sıralamasında ilk 100 artık bir hayal değil, bir zaman meselesi.
Yeni Neslin Cesareti
Genç oyuncu İrem Kurt, ana tabloda ilk maçını kazanarak adını duyurdu.
Bu bir galibetten çok daha fazlasıydı —
özgüvenin, sahnede kalabilme cesaretinin ilk adımı.
Elemelerde istediklerini bulamayan Türk oyuncular olsa da,
bu turnuva bir uyarıydı: “Mesaj alın, çünkü dünya bizden hızla uzaklaşıyor.”
Rusya Dolu Ana Tablo, Boş Tribünler
Ana tabloya baktığınızda, yarısına yakını Rus oyuncularla doluydu.
Sistemli, hedef odaklı, kolektif çalışan bir tenis kültürünün yansıması…
Ama 29 Ekim günü, okullar tatil, hava güzel, kortlar dolu olmalıydı değil mi?
Hayır.
Tribünler bomboştu.
Ne akademiler ne kulüpler oradaydı.
Çünkü büyük ihtimalle hepsi “antrenman”daydı.
Ama kimse şunu demedi
“Bugün antrenman değil vizyon günü.”
Vizyon Kortta Öğrenilir, Duvar Dibinde Değil
ITF Junior 20 numarayı ya da WTA 170 numarayı canlı izlemek,
bir sporcunun ufkunu bir yıl ileri taşır.
Ama biz hâlâ kulüplerde aynı topları, aynı hızda, aynı kortta döndürüyoruz.
Ve sonra diyoruz ki:
“Neden ilerlemiyoruz?”
İşte cevabı burada.
Ticari kaygılar, sporun ruhunun önüne geçmiş durumda.
Kimse konfor alanını terk etmek istemiyor.
Ama gelişim, rahatsızlıkla başlar.
Vizyon, seyrederek, hissederek, analiz ederek büyür.
Antrenmanla değil — farkındalıkla.
Cumhuriyet Kızları…
Belki de turnuvanın adı, her şeyi özetliyor:
Cumhuriyet Kızları.
Korkmayan, sorgulayan, çalışan, savaşan kızlar.
Ama bu kızlara gerçekten değer veren, onları izleyen,
onlardan ilham alan bir nesil yetiştirebiliyor muyuz?
Belki de hayır.
Çünkü küçümsüyoruz.
Kendimizi, oyuncularımızı, fırsatlarımızı.
Ve farkında olmadan,
vizyonsuz bir nesil yetiştiriyoruz.
Cumhuriyet’in bize bıraktığı en büyük miras özgür düşünceydi.
Korttaki bu kızlar da bunun modern haliydi:
Ellerinde raket, zihinlerinde cesaret.
Seyreden değil, yazan kadınlar.
Bu turnuva bir tenis turnuvası değildi sadece.
Bu turnuva, Cumhuriyet’in ruhunun korta yansımasıydı.
Boş tribünler dolacak bir gün…
Çünkü vizyon, bir gün yine “kadınların raketinden” yükselecek.