Hesap Sormayanlardan da Hesap Sorulmalı…

Yayınlama: 23.10.2023
A+
A-

Vaktiyle Behlül Dânâ hazretleri çarşıda, pazarda, halk içinde dolaşırken hatasını gördüğü insanları Allah rızası için uyarırmış ama ikazları insanla­rın işine gelmediği için bir kulaklarından girer, öteki kulaklarından çıkarmış. Üstüne üstlük işittikleri nefislerine de ağır geldiği için pek karşılaşmak istemezlermiş mübarek ile.

Yine bir gün terazide haksızlık yaptıkları için pazarcıları uyarmış. Pazarcılar da altta kalmamışlar, “Vay efen­dim, sen bize nasıl iftira ediyorsun, hiç mi Allah’tan korkmuyorsun’’ diyerek velveleye vermişler ortalığı. Hatta hırslarını alamayıp bizzat Harun Reşit’e çıka­rak şikâyet etmişler. Harun Reşit, Behlül Dânâ’yı huzuruna çağırmış. Bir de ondan dinlemiş hikâyeyi.

“Hile yapıp günaha girmesinler diye uyardım ben onları” diye sözlerini bitirmiş.

“Zabitler tezgâhları denetliyor. Sen hiç kafa­na takma. Ne yapacaksın sen milletin ne yaptı­ğını, ne ettiğini? Her koyun kendi bacağından asılır. Kendi ibadetini yap, başkasına karışma” demiş Harun Reşit. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan saraydan ayrılmış. Gidip bir koyun almış. Koyunu kesip butları­nı mahallenin ortasındaki evinin cumbasından sallandırmış.

Onu görenler “İyice delirdi bu adam” deyip gülerek uzaklaşmışlar. Aradan birkaç gün geçmiş, asılan etler kokmaya başlamış. Etrafı kesif bir koku sarmış. İnsanlar mahallenin ortasından geçemez olmuşlar. Mahalleli “Deli misin be adam, kaldır at şu etleri, kurt düşecek yakında” diye ısrar etse de Behlül Dânâ kaldırmamış. Mahalleli de soluğu yine Harun Reşit’in huzurunda almış.

“Aman efendim, koku­dan mahalleye girilmez oldu. Etraf sinekten, böcekten geçilmiyor. Bu adam iyice bunadı mı ne yaptı? Yalvarırız bir konuşun da indirsin şu leşleri” demişler hep bir ağızdan.

Harun Reşit yine Behlül Dânâ’yı huzuruna çağırmış. Bu sefer mahalleli de yanındaymış. “Ey adam, derdin ne de bütün mahalleyi kokuya verdin? Bak mahallelinin hepsi senden şikâyetçi.” demiş.

Behlül Dânâ gülümsemiş. “efen­di,” demiş, “ben ne yapmışım ki? Her koyun kendi bacağından asılır, kimseye karışma diye buyuran sizsiniz. Ben de aynen öyle yaptım. Koyunları bacaklarından astım. Madem kim­seye karışılmayacaksa herkes bana niye karı­şıyor?”

“İyi de” demiş Harun Reşit, “Senin yaptığının her­kese zararı var.”

“İşteee” demiş Behlül Dânâ “her koyun kendi bacağından asılsa da bütün çevreyi rahatsız ediyor. Bir kötünün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Ben bir şey yapmadım, her koyunun kendi bacağından asıldığını onlara gösterdim” diye cevap vermiş…

Hemen bu noktada, Resulullah (s.a.v.)’ın “Sizden her kim bir kötülük veya çirkin bir şey görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirmeye çalışsın. Ona da gücü yetmezse kalbiyle onu hoş görmeyip kabullenmesin ki bu da imanın en zayıf derecesidir” (Müslim) hadîs-i şerefiyle giriş yapmak istiyorum.

İnsanlar kendi yaptıklarından sorumludur. Herkesin günahı kendi boynuna- dır ancak başkalarını da ilgilendiren konularda insan kafasına göre davranamaz, dilediği gibi keyfince yaşayamaz. Kendisine değmeyen yılanı sevemez. Severse şayet, o yılan bir gelir onu sever.

İnsanoğlunun bu dünyadaki aslî görevi yemek, içmek, uyumak, malına mal katmak, “orası benim, şurası senin” kavgaları içinde boğuşmak, hakkı olmayanı yağmalamak, gerek duyguğu anda hiç gözünü kırpmadan savaşmak, savaşırken dahi adaletsizce, acımadan hunharca öldürmek anlamı taşıyor sanki.

Dönüp bakıyorum tarih sayfalarına; yakıyor, yıkıyor, delik deşik ediyor “yer”in yüzünü. Görüyorum ki yıllar boyu, hiç bitip tükenmeyen, sürekli birbirini tetikleyen insanlık suçları ile dolu. Ve çok acı ki bunların tümü, insanoğlunun yaradılışında var olan, ön yargıların yönlendirdiği kin ve acımasızlık göstergeleri olduğunu fark ediyorum.

Kafası kızdı mı tohuma gebe topraktan, çiçeklerini bezenmiş ağaçlara değin basıyor bombayı. Süslü saraylar, sonra üzerine görkemli tapınaklar, dağ gibi kaleler yapıyor özene bezene. Bağnaz bir hoşgörüsüzlük, kendinden olmayanları hain, aşağılık ve kötü; ikinci sınıf insanlar olarak görmesinden kaynaklanıyor.

Ve Gazze’ ye dönüyor çehrem. Gazze’de insanlık tarihinin en ağır durumlarından biri yaşanıyor. Savunmasız ve masum bir halkın üzerinde, ampirik apriorilerini uygulayan işgalci İsrail; kadın-çocuk, yaşlı- genç demeden, suçsuz-günahsız sivil halkı katlediyor. İsrail’in gözetleme kuleleri ve duvarları altında, evlerinin her yerinde bomba deliklerinden bakarak ölümü bekleyen küçük bedenler… hastanelerin, okulların, ibadethanelerin bombaladığı bir şehir…

Ve İsrail, aynı zamanda Filistin halkına karşı insanlık suçu işliyor.

Üç İbrahimi din için kıymeti açısından Filistin ve Kudüs gerçekten ümmetin önceliği olması gereken bir husus olsada, sadece Müslüman ülkeleri baz almak ne kadar abesle iştigaldir. Çünkü İsrail konttollü, ABD destekli bu katliamdan, tüm dünya ülkeleri sorumludur.

Allâhu Teâlâ Mâide Suresi 51. Âyeti Kerîme’sinde “Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” buyurarak açık bir şekilde tarif ettiği İsrailli Yahudilerin özelliklerini anlamamıza yeter de artar.

Müslümanların yeryüzündeki en azılı düşmanları YAHUDİLER’dir. Allah’a verdikleri hiçbir sözde durmamışlardır. Lanetli bir millettirler. Kalpleri katıdır. Merhametleri yoktur. Kendilerine gönderilen kitabı (tevrat) tahrif etmiş, Allah’ın onlara bildirdiği tenbihleri unutmuş âdetâ demonolojik bir zihin hakimiyetindeler. Pek azı hariç tamamı ihanet içindedirler. Onlar birbirleri ile ve Hıristiyanlarla dostturlar.

Görüyoruz ki bu Âyet-i Kerîme, bu gün yaşananların sebebini gayet net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak yaptıkları zulüm ve ihanetin asıl gerekçeleri tahrif ettikleri tevratta zikredilmektedir. Yani kendi uydurdukları kitaptan cesaret alıp dünyayı kasıp kavurmaktalar ne yazık.

Vel-hâsıl; göğüyle- güneşiyle, toprağıyla-bitkisiyle, havasıyla-suyuyla insanoğluna bağrını açmış bu dünyanın gözü önünde yaşanan katliamlara sessiz kalanlar, görmezden gelenler, duymayanlar âdetâ üç maymun kesilenlere karşı sesimizi duyurmak, vahşeti onlara anlatmak ve onları insanlığa davet etmek, İnsanlık adına boynumuzun borcu ve bir insanlık vazifesidir. Ama insan, dünyanın da değerini bilmiyor.

Ve insanlık, insanlık suçu işleyenlerden, hesap sormayanlardan da hesap sormalı diyerek, hiç bir milletin bir başka milleti sömürmediği, barışın hakim olduğu, merhametin, vicdanın, insanî duyguların tek yürek olduğu bir dünyada var olmayı niyaz ediyorum.

Selam ve duâlarla…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 6 Yorum
  1. Halime Yağmur Kaplan dedi ki:

    Harika bir yazı diline kalemine sağlık

    1. Meral YAĞMUR dedi ki:

      Çok teşekkür ederim canım benim

  2. İsmet Bozkurt dedi ki:

    Çok güzel bir yazıydı yine değerli kalemden.
    Örnekleriyle, fikirleriyle ruhumuzu aydınlattınız.
    Yüreğinize sağlık
    Kaleminiz daim olsun inşallah
    Selamlar

    1. Meral YAĞMUR dedi ki:

      Teşekkür ederim üstad

      Varlığınız dâim olsun

  3. İnci Canatan dedi ki:

    Yüreğine sağlık Sultanım makalelerini ibretle severek okuyorum

    1. Meral YAĞMUR dedi ki:

      Teşekkür ediyorum sultanım
      Cansın.