İstanbul şiirlere, şarkılara, romanlara konu olmuş, kültür ve tarih mozaiği… Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunma özelliğiyle dünyada eşsizdir. İstanbul Boğazı görenleri derinlemesine etkilerken, boğazın mavisine aşık olursun. Birçok imparatorluğa başkentlik yapmış, üç yüz bin yıla kadar uzanan tarihiyle dünyanın en eski şehirlerinden biri olmuştur. Bizans ve Osmanlı imparatorluğundan kalma tarihi eserlere de ev […]
İstanbul şiirlere, şarkılara, romanlara konu olmuş, kültür ve tarih mozaiği… Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunma özelliğiyle dünyada eşsizdir. İstanbul Boğazı görenleri derinlemesine etkilerken, boğazın mavisine aşık olursun. Birçok imparatorluğa başkentlik yapmış, üç yüz bin yıla kadar uzanan tarihiyle dünyanın en eski şehirlerinden biri olmuştur.
Bizans ve Osmanlı imparatorluğundan kalma tarihi eserlere de ev sahipliği yapan bu şehir Fatih Sultan Mehmet’in de en güzel hatırasıdır bizlere. Yıllar içerisinde birçok değişikliğe uğradı maalesef.
İnsanoğlunun hırs ve ihtiraslarına yenildi. “Taşı toprağı altın” dendi, birçok şehrimiz gibi göç aldı.
En yüksek gökdelenler, rezidanslar, gece kondular, sanayileşme, kaçak olarak hazine veya özel arazilere yapılan binalar düşük ve kalitesiz yapılar, çarpık kentleşme derken doğudan, batıya göç aldı. Son yıllarda inşa edilen yüksek yapılar, şehrin hızla gelişmesinden ve göç almasından dolayı şehir dışına doğru ilerledi. İstanbul’un bir çok tarihi binaları, yalıları, köşkleri görülmez oldu.
Türkiye’nin nüfusu açısından en büyük şehri dediğimiz, aynı zamanda da Kuzey Anadolu fay hattının batı kanadına yakınlığı bulunan İstanbul’un deprem riski de böylece giderek artış gösterdi. Anadolu fay hattının önümüzdeki yıllar içerisindeki, buradan geçen kollarının kırılması sonucu büyük bir deprem olmasına sebebiyet vereceği düşünülmektedir. Marmara denizine ve çevresinde olan depremlere bakıldığında, ilk guruba uyan depremlerin büyüklüğü Mw5- 6,9 arasında kalan depremlerdir. Saroz körfezinden İzmit körfezine kadar olan deniz alanında bu depremlerin sayısı 20 civarındadır. Ölümlere ve yıkıma yol açan depremler ise 1912 Mürefte Şarköy, 1953 Yenice Gönen ve 1999 Gölcük depremidir.
Tüm bunlar fiziki olsa da, sosyolojik açıdan da bakmamız gereken unsurlar var tabii ki. Yaşadığımız alanları şekillendirirken, barınma ve konuta her zaman ihtiyaç duymuşuzdur. Sosyal statü göstergesi olarak yükselmeye başlayan apartman, rezidans, gibi yapıların estetiğinin dışında sağlamlığına bakılmış mıdır acaba? Deprem gibi doğal bir afet karşısında projeler geliştirilmiş uygulanmış mıdır? Bilinmelidir ki deprem, sel, kasırga, çığ, volkanik patlamalar ve kuraklık daima var olacaktır…
Bunların sonucunda ölümler, toplumsal çöküşler, ekonomik zararlar, ortaya çıkacaktır. Önemli olan afetlere karşı örgütlenmek, yapılan ve yapılacak olan binaların güvenliği, imar planları, yol ve köprü dayanıklılığı. Olası bir depremde iletişim yeterliliği, sağlık hizmetleri, kurtarma faaliyetleri, toplama alanları vs. Türkiye’de kilometre başına ortalama 86 kişi düşerken, İstanbul’da 2 bin 576 kişi düşmektedir. Birim alana düşen kişi yoğunluğunun yüksek olması, depremde ölü ve yaralıların artmasına, kurtarma çalışmalarının da başarısızlığa uğramasına neden olacaktır. Bizler millet olarak kaderciliği inanırız. Tamamen söylentiler den ibaret olan “bizim bina kayalıklar üzerine kurulmuş” diğer bir yaklaşımda, gece yatarken deprem riskine karşı, giyilen kıyafete özen gösterilmesinden ibaret olmuştur.
Tarihinde “Küçük kıyamet “ denilen bir süreç yaşamış olan kadim şehir İstanbul’a daha itinalı ve özenli davranmamız gerekmiyor mu! Dolayısıyla İstanbul iki büyük sorunla karşı karşıya kalmıştır. Deprem riski ve yapı stokunun niteliği nedeniyle dönüşüm gereksinimi.
Diğer bir deyişle, bir yandan afete hazırlık çalışmasının hızla yapılması ve kent planlama ile bütünleştirilmesi, kentsel dönüşüme hız verilmesi gerekmektedir.
Nitekim Kartal Belediyesi Temmuz Ayı son toplantısın da söz alan İyi Parti Kartal Belediyesi Meclis Üyesi Av. İbrahim Yıldırım Ateş de olası bir İstanbul depremin önemine değinmiş, bu konunun elzem olduğunu, bu şehre daha çok tahribat yapılmaması konusunda uyarıda bulunmuştur.
Ayrıca yüz yüze görüşme imkanı bulduğumuz Kartal Belediyesi Ak Partili Meclis Üyesi Nizamettin Altıntaş’ın da Kartal da yaşanan 4,2 büyüklüğündeki depremin, yaşanacak olan felaketin habercisi olacağını vurgulaması konunun ehemmiyeti açısından önem arzetmiştir.
Nizamettin Altıntaş “ İlçe teşkilatı olarak muhtemel İstanbul depremine karşı kentsel dönüşümün hızlandırılması için Kartal Belediyesi’ne uyarılarda bulunmuştuk derken, Kartal’ da yaşanan Yeşilyurt Apartmanı faciasın da bizlere depremin önemini bir kez daha hatırlatmış olduğunu, alınacak önlemlerin daha hızlı ve itinalı yapılmasını, kentsel dönüşümün hız kazanmasını söyledi.
Özellikle Marmara depreminin yıkıcılığına karşın, Türk toplumunun afetler karşısındaki algısını yeni bir sorgulama sürecine ittiği ve bilinçlilik düzeyinin yükselmesine katkı sağladığını düşünenlerdenim. Deprem karşısında yıkımların derecesini belirleyen aslında, toplumsal bilinç düzeyinin belirli bir noktaya erişmesinde yatmaktadır.
Sonuç olarak kentsel dönüşüm çalışmaları, yerel yönetimlerin bireysel çabaları ile uygulanan tekil projelerden ibaret iken, kentsel planlama çabaları sınırlı kalmıştır. Bu yönde atılan tüm adımlar değerlidir ve ülkesel politikalara ışık tutmalı, öncü olmalıdır.
Dünya tarihinde iz bırakmış, Napolyon Bonapart “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” cümlesini kurar.
Saygılarımla…