Toplumların kadına bakışı yalnızca yasaların çizdiği çerçevede oluşmaz. Dillerde dolaşan öğütlerde, kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerde, bir milletin kalp ritmini belirleyen kültürel kodlarda şekillenir.
Bu nedenle “Kadınlarınız size emanettir” Hadis-i Şerifi’ni anlamak, sadece tarihî bir cümlenin anlamına vakıf olmaktan ziyade, insanlığın vicdanına bırakılmış bir çağrıyı duymaktır.
Bu çağrı bir tavsiye niteliği taşımaz… İlahi bir yükümlülüğün sesidir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), Veda Hutbesi’nde bu cümleyi söyleyerek yalnızca Müslüman erkeklere değil, bu sorumluluğu tüm insanlığa bir miras olarak bırakmıştır.
Bu hadis, kadının yalnızca birey olmasından öte, toplumun kalbi, ahlakın nefesi, neslin muhafızı olarak taşıdığı değerin ilanıdır.
“Emanet” kelimesi, Kur’an’ın birçok ayetinde güven, sadakat, sorumluluk ve özen anlamlarında geçer.
İnsan dahi yeryüzüne “emanet” olarak gönderilmişken, emanet sıradan bir eşya gibi bekletilen bir şey değildir; kişi onu kalbinin üzerinde taşır, düşürmemeye çalışır.
Bu bağlamda kadın “emanet” olarak anıldığında, bu ifade bir güç karşılaştırması yapmaz.
Tam aksine, kadının değerinin ilahi makam tarafından tescil edildiğini bildirir.
Bu söz aynı zamanda şöyle bir uyarıdır: “Sana teslim edilen her varlık, Yaratıcı’dan gelen bir sorumluluktur.”
Kadının yaratılıştaki sezgisi, duyarlılığı, estetik bir bakış açısını hayatın her alanında var eden ince terazisi; onu toplumsal yapının yalnızca bir parçası olmaktan çıkarıp bir yapıtaşı hâline getirir.
Kutsal kitabımız Kur’an’da anneye verilen yüksek makam, kadının taşıdığı bu özel cevheri gösterir…
“Annelerinize ‘öf’ bile demeyin…” diye başlayan emir, kadına gösterilmesi gereken hürmetin sınırlarını çizer.
Bu incelik kimi zaman bir annenin gece uykusundan feragat eden nefesidir, kimi zaman bir eşin hayat arkadaşına sunduğu duygusal istikrar, kimi zaman da toplumun geleceğini yetiştiren bir öğretmenin sabrıdır.
Kadın neredeyse, orada estetik bir düzen, duygusal bir mimari ve vicdani bir ses yükselir.
“Kadınlarınız size emanettir” hadisi, aslında erkeğin karakterini imtihan eden bir cümledir.
Kadına davranış biçimi, onun iç dünyasını, aile içindeki ahlakını, toplum karşısındaki duruşunu belirler.
Peygamber Efendimiz’in şu hadisi ise bunu açıkça destekler niteliktedir: “Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en güzel davranandır.”
Bu ölçü ne tarihî bir ilke, ne de ilahi bir tavsiye; bugün bile erkekliğin en net tanımıdır.
Modern yaşamın içinde iş stresinin yoğunluğu, şehir yaşamının yoruculuğu, zamanın hızının insanı duygusuzlaştıran etkisi, dijital dünyanın mesafeleri çoğaltan atmosferi ve hakeza… bir erkeğin kadına karşı davranışını daha da anlamlı kılar.
Çünkü modern çağda özen göstermek, bir çiçeği gürültülü bir tarladan koparmak kadar dikkat gerektirir.
Dolayısıyla bir erkek; kadının sözünü kesmek yerine dinlediğinde, yoğunluğa rağmen ona vakit ayırdığında, fikirlerini ciddiyetle değerlendirdiğinde, başarılarını takdir ettiğinde, çabalarını görünür kıldığında, yaşamın ağırlığını paylaşma gayreti gösterdiğinde, ilahi emre bağlanan bu emaneti hakkıyla taşıdığını gösterir.
Bir kadın, bir erkeğin yanında kendini güvende hissediyorsa, bu erkeğin sorumluluklarını ahlaki nispette taşıdığına işarettir. Zira yakınlık sadece birliktelik anlamına gelmez; çok daha derinden ruhların birbirini onurlandırmasıdır.
Bir kadını hak etmek ise yalnızca ona iyi davranmakla sınırlı olmayan derin bir incelik ister. Çünkü kadın; yaratılışın zarafetle yoğrulduğu, merhametin ete kemiğe bürünmüş hâli, yeryüzünün bereket vesilesidir.
Bir aileye huzur taşıyan da odur, bir ocağa sıcaklık veren de, bir toplumun ahlakını mayalayan da…
Kadın, bir erkek tarafından hak edildiğinde; iç dünyasını açar, güvenle konuşur, sezgisini paylaşır, evinde huzur üretir ve öyle ehemmiyetlidir ki topluma dinginlik taşır.
Erkeğin sağladığı güven alanı, kadının ruhunun genişlemesine; kadının taşıdığı incelik ise erkeğin varlığının olgunlaşmasına vesile olur.
İşte ilahi düzen tam da burada ortaya çıkar. Emanet, iki ruhun birbirini yükseltmesi için vardır.
Annelik makamı ise bu hak edişin en latif tecellisidir. Bir kadının kalbinde büyüttüğü sabır, rahmet ve şefkat; insanlığın en kadim nefesini geleceğe taşır.
Bu yüzden bir erkek, bir kadını hak ettiğinde yalnızca bir eş kazanmış olmaz; aynı zamanda rahmetin gölgesinde bir yuva, bereketin izinde bir kader, ilahi düzenin kendisine emanet ettiği bir sığınağı da kazanmış olur.
Kadını hak etmek; onun inceliğini korumayı, ruhunu incitmemeyi, varlığının kutsallığını bilip her nefeste ona şükretmeyi gerektirir. Çünkü kadın, yeryüzünün en özel sırlarından biridir; onu onurlandırmak, hak eden için bir lütuf, hak etmeyen için kaybedilmiş bir rahmettir.
Hepimizin bildiği ve hemen hemen her gün duyduğumuz Peygamber Efendimiz’in “Cennet, anaların ayakları altındadır.” Hadis-i Şerifi, anneliği yalnızca biyolojik bir bağ olmaktan çıkarıp insanın ebedi yolculuğunda bir rehber, bir vesile ve ilahi bir kapı olarak yüceltir.
Bu ifade, kadının ve özellikle anneliğin taşıdığı manevi ağırlığı, toplumların inşa olduğu temel değeri gözler önüne serer. Zira huzurlu bir toplumun mayası, merhametiyle yuvasını kuran, sabrıyla nesli yetiştiren, şefkatiyle geleceğe yön veren kadınların varlığında saklıdır.
Anne; hem ailenin hem de toplumun kalbinde atan sükûnettir, dirayettir. Bu sebeple anneliğe verilen her hürmet, sadece bir bireye değil, topyekûn toplumun huzur iklimine duyulan saygıdır.
Çünkü güçlü aileyi inşa eden kadın; barışın, güvenin ve ahlakın ilk öğretmenidir. Hâliyle anneye gösterilen değer, aslında bir milletin kendi geleceğine gösterdiği özenin en berrak aynasıdır.
Diğer taraftan teknoloji değişir, kentler büyür, saatler hızlanır; fakat insan ilişkilerinin özü değişmez. Bugün şirket toplantılarında, dijital platformlarda, sosyal medya dilinde bile kadına bakış, toplumun kalitesini ele verir.
Ve gerçekten, kadına hürmetin olduğu yerde dil daha zarifleşir, tartışmalar daha seviyeli olur, çocuklar sağlıklı bir duygusal modele sahip olur, toplumun geleceğine güven yerleşir.
Bir milletin huzuru, kadına verilen kıymet kadar sağlamdır.
Kadının onurlandırıldığı ortamların yalnızca aileleri değil, kurumları, şehirleri, hatta devlet düzenini bile güçlendirdiği gerçeği yadsınamaz.
Hâsılı; “Kadınlarınız size emanettir” hadisi, düne, bugüne ve hatta yarına bırakılmış ilahi bir uyarıdır.
Bu sözle insanlığa şunu hatırlatır ki, kadına gösterilen özen, insanın Rabbine karşı sorumluluğunun bir parçasıdır.
Emaneti taşımak özen ister; özen ise merhametin en görünür hâlidir.
Kadın, erkeğin gölgesinde kalmak için yaratılmamıştır; bilakis onun vakarını tamamlayan, karakterine derinlik ve kudret katan ilahi bir güç kaynağı olarak var edilmiştir. Erkeğin olgunlaşmasına, dirayetinin kemale ermesine vesile olan ince bir hikmettir kadın.
Ve en nihayet…
Kadına sergilediğin her davranış, Yaradan’ın huzurunda kim olduğunu gösterir.
Emaneti onurlandır; çünkü emanete gösterilen sadakat, insanlığın en büyük imtihanıdır.
Kalbî muhabbet ile…