Heybeti yüreğinde, gücü kalbinde taşımalı insan. Alnı açık, başı dik, aklı selim olmalı. Öyle olmalı ki; cürümü ne olursa olsun yürüdüğü yollar inlemeli, başlar çevrilmeli, yer açılmalı bulunduğu mecliste. Özü berrak, sözü net olmalı. Bakışlarında olmalı asâleti. Yürüyüşü, duruşu, bir bütün olmalı. Sözlerimiz kalbimizin aynasıdır, sevdiğimiz maddî-manevî her bir şey ile aramızda duvar da olabilir […]
Heybeti yüreğinde, gücü kalbinde taşımalı insan. Alnı açık, başı dik, aklı selim olmalı.
Öyle olmalı ki; cürümü ne olursa olsun yürüdüğü yollar inlemeli, başlar çevrilmeli, yer açılmalı bulunduğu mecliste. Özü berrak, sözü net olmalı. Bakışlarında olmalı asâleti. Yürüyüşü, duruşu, bir bütün olmalı.
Sözlerimiz kalbimizin aynasıdır, sevdiğimiz maddî-manevî her bir şey ile aramızda duvar da olabilir köprü de.
Mesele onlara hakim olmak ve birbirimizden uzaklaşmak için değil yakınlaşmak için kullanmaktır.
İnsanın yer yüzünde kendisine en uzak olduğu nokta, kalbidir. Bu cihetten kişiliği oluşmamış insan fakirdir. Yeryüzü âleminde tek gerçek mutluluk, sahte bir kimliğe bürünmemiş ve onun zindanında hapsolmamış kalplerdir.
Kalbi temiz, kişiliği oturmuş bir insanın karakteristik özelliği ise ne methiyelere, ne de takdire ihtiyaç duymaz. O kalp ancak kendi öz kimliği ile mutlu olur.
Kalp, sahip olduğumuz en esnek organdır. Bazen üzülür, bazen süzülür, bazen bükülür hatta ezilir, paramparça olur. Lâkin hep yaşamaya, affetmeye, sevmeye devam eder. Ruhsal açıdan sağlıklı bir kalp mevcut olduğu bedene pusula gibidir. Kendi vicdanının sesi ona yön verir. Ve başka seslerin kalabalığından izole olup kendini dinler ve temizler. Çünkü vicdan hazinesi onda saklıdır.
Kalbin hayatı hidayet, ölümü dalâlet, sağlığı saflık, hastalığı maddiyat, uyanıklığı maneviyat, uykusu da gaflettir.
Kalbin duymaya ve görmeye öncelik hakkı vardır. Kalp sadece bir et parçası değildir. Ancak; Rabbânî bir lâtifedir ki hissiyâtın mazharı, duyguların ortaya çıktığı yer vicdan; fikirlerin aksettiği, düşüncelerin yansıma yeri dimağdır.
Kalp derken iki şeyi anlamak gerekir aslında. Biri sol göğüs altındaki, kanı toplayan ve bütün vücudumuza pompalayan organımız. Diğeri ise sezgi ve duygularımızın, düşünme gücümüzün kaynağı, manevî hayatımızın merkezi olan fakat içimizde bir yerlerde belli olmayan kalp; bu ruhtur, vicdandır ve insanın asıl gerçeği de budur…
Evet; aklı yöneten kalptir. Kalp ölmeden hiç bir uzuv ölmez. Sadece Hazreti Allah uzuv ve organların işlevini kaldırır. Dikkat edilirse beyin ölümü gerçekleşse de kalp ölmedikçe yaşam devam eder. Akıl ve ruh; seferber vaziyeti alır. Bu noktada vicdan denilen latîfe zuhûr eder. Çünkü vicdanı kalp taşır. Kalp ruha âyinedarlık yapar. Vicdan sorgusu yapamayan insan da akılsızdır.
Beyinde zekâ olur. Mantık, zekâ, us, denilen aklın bir kolu; felsefe, fikir, huy, karakter, düşünce, hissiyât vs. akıl başlığı altında toplanır. Ama aklın evi kalptir. Kalpten yol bulur deryasına dökülür.
Ve hayat kalbe aittir. Hayat sadece kalbin içinden yeşerir, filizlenir, büyür, gelişir. Sevginin yeşerdiği, umudun filizlendiği, yaşamın büyüdüğü, ruhun geliştiği toprak kalbe aittir. Güzel olan her şey, gerçekten değerli olan her şey, anlamlı, önemli olan her şey kalpten gelir.
Çünkü kalp mânevi âlemin merkezi, Hazret-i Allah’ı bilme, sevme makamıdır. İlâhi sırların, tecelliyâtın ve muhabbetin kaynağıdır. Kalp öyle bir eşref-i azâdır ki insanın dünya ve ahiretine vesiledir.
İnsan olmaya niyetliysek, hiç şikâyet edip sızlanmadan dünyayı kalbimize sığdırıp taşımalıyız. Ve yüzümüzü okşayarak ısıtan o tatlı esintiye bir tebessüm bırakıp hayat diyebilmeliyiz. Kalbimiz ne kadar büyükse hayat ta o kadar büyüktür.
Hani yaygın bir söz vardır halk tabiriyle “Herkes kalbinin ekmeğini yer” diye. Buna muzâharet, “Her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir” buyuruyor Geylâni Hazretleri.
O halde kalbinize iyi bakın, onu sevin ve ona dönün.
Kalbî muhabbet ile…