İnsan; doğumundan son nefese kadar öğrenmeye ve öğrenimi doğrultusunda eğitime muhatap olan bir varlıktır. Eğitim önce aileden başlar. Anne-babaların çocuklarına öğretmiş olduğu görgü ve kültürel her davranış, ahlâkî ve adâbî terbiye eğitim kapsamında kişiliğin oluşması açısından en büyük etkendir. Hatta anne karnında başlayan ve dünya hayatıyla resetlenen öğrenim sürecinde eğitimin sürekli bir kazanım olduğu, bilginin […]
İnsan; doğumundan son nefese kadar öğrenmeye ve öğrenimi doğrultusunda eğitime muhatap olan bir varlıktır. Eğitim önce aileden başlar. Anne-babaların çocuklarına öğretmiş olduğu görgü ve kültürel her davranış, ahlâkî ve adâbî terbiye eğitim kapsamında kişiliğin oluşması açısından en büyük etkendir.
Hatta anne karnında başlayan ve dünya hayatıyla resetlenen öğrenim sürecinde eğitimin sürekli bir kazanım olduğu, bilginin ve öğrenmenin sınırı ve yaşı olmadığı gerçeği ile bilgiyi; çevresi ve hasseten kendisi için faydalı bir şekilde kullanması ve kişisel gelişimine katkı sağlaması hasebiyle eğitime devam ederken, kişinin davranışlarının kendi isteğiyle kendine uygun olacak bir biçimde geliştirerek değiştirmesi amaçlanmalıdır.
Eğitilen kişinin entelektüel olmasındaki en önemli faktör olan eğitim, bir nevi insan kişiliğinin toplumda edindiği rolün yansımasıdır.
Eğitimli insan nerede nasıl durması gerektiğini, istediği şeyleri elde etmek için neleri nasıl yapması gerektiğini; toplumda kendine yer edinmek için nasıl konuşması gerektiğini ve hâsılı nerede nasıl davranması gerektiğini iyi bilir.
Eğitim kelime anlamı olarak belirli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, geliştirme ve yetiştirme faaliyeti olarak sıfatlandırılsa da, ayrıca insanlığın varoluşunda kültürel bazda zenginlik, görgü kalitesi yüksek, bakış açısı geniş, nitelikli bir toplum yaşamı hususunda da ciddi önem arz eder.
Şunu söylemeliyim ki, insan; insan kalarak eğitilemez. İnsanın istenilen kalıplara sokulması bir süreç işidir, ancak sürecin en can alıcı, en önemli noktası insanın henüz ilk idrak aşamasında, zihnen eğitime hazırlandığı okul öncesi dönemdir. Bu dönemde anne-babalar olarak birinci derecede ilişkilenen insanlar çocuğun yetenek ve kabiliyetlerini ciddî bir takiple keşfedip, doğru yönlendirmelerle öğrenim ve sonrasında eğitim hayatına hazırlamaları elzemdir. Evde, okulda ve hatta sokakta dahi yekdüze bir kalıp içine sokmaya çalışmak ileriki yaşlarda sorunlu ve tek boyutlu bir birey olarak karşımıza çıkmasına neden olacağımız bir gerçektir.
Yeni bakış açıları, yeni ölçütler, davranış kalıpları için ikna etmekle, devamında onu kendi istediĝimiz doğrultuda yönlendirmek, kendi eksikliklerimizi onun hayatında deneylemek, ideal ve hedeflerine müdahale etmek olur ki buda onu kişiliğini tamamlayamamış, karakteri oturmamış davranışlar sergileyen bir varlığa dönüştürmek ve onun enerjisini bu yeni haliyle üretime katmak, onu üretimin bir aracı haline getirmek demektir.
Belki de en önemli kırılma noktası burasıdır. Süreç içerisinde onu yönlendirmiş, şartlandırmış ve istenilen kalıplar içerisine sokmuş olmak…
Eğitim, kendi içinde öğretimle birlikte var olan bir süreçtir. Öğretim belli bir amaçla bilgi vermek işiyken eğitim ise kişinin gelişimi sürecinde kazanımlarına önderlik yapan faaliyetlerin tümüdür. Yani içeriğinde yalnızca teorik bilgi almak değil, uygulama ve tecrübeyi de barındırmaktadır… Öğretimin içinde eğitim sürece baĝlıdır, fakat eğitimin içinde öğretim mutlak mevcuttur.
Zihinsel eğitimden geçmemiş olan çocuklar, gençlik ve olgunluk zamanlarında da estetik değerlerden haz alamıyor, mizah algısını olgunlaştıramıyor ve neyin estetik, neyin kaba olduğunu, espiri ya da şaka kavramını ayırt etmekte bile sorunlar yaşayabiliyorlar. Estetik algının gelişmesi ve espiri yapabilmek, insanları bir söz, bir hareket ile gülümsetebilmek ve espriden anlayabilmek, gelişmiş beyinlerin, bilge ve deneyimli insanların “nüktedan” özellikleri büyük oranda erken yaşlarda sanatsal içeriklerle karşılaşmayı ve alâkadar olmayı öngörür.
Sahilde kıyıya vuran dalgaların köpürmesinden günbatımına, bir bebeğin gülümsemesinden bir çiçeğin girift tasarımına, bir şiirin dizelerinde yürürken bir şarkının nakaratına eşlik etmeye kadar her türlü güzelliği algılayabilen ve görünende bir “estetik-güzellik” ilişkisi kurabilme, hayattan zevk alabilme yetisine sahip olmak öğrenim sürecinde eğitimin yüklemiş olduğu güzel hasletlerdir.
Elbette zevkler ve renkler tabiri insanlara göre değişkenlik gösterebilir; fakat genel-geçer estetik değerlerin kaybolduğu bir toplumda zerâfetten, nezaketten, yenilikçi düşünceden ve işbirliğiyle üretilecek üstün değerlerin kazanımları söz konusu dahi olamaz.
İstidâtı mukabilince öğrenim ve eğitimin insan üzerinde etkisi, kendinin farkında olabilme, kendi benliği dışına çıkarak kendisini değerlendirip eleştirebilme, hareketlerini kontrol edebilme, dünyadaki yerini ve ideallerini sorgulayabilme yeteneğine sahip olmasını saĝlar.
Gerçekten her hâli ile diğer canlılarla kıyas kabul edilmeyecek nispette yine onların zihinsel dünyasına dair oldukça detaylı tahmin ve çıkarımlar yapabilecek donanımla yaratılmış olan insan, aynı zamanda somut dünyadan alınan bilgilerle soyut düşünceler inşa edip, bunları somut eserler şeklinde tekrar hayata geçirebilme becerisine sahip yine tek canlıdır.
Çünkü insan tabiatıyla bir bütündür ve her canlı onun hizmetindedir.
Bu yüzdendir ki insan; algısı, kabiliyetleri, düşünebilme yetisi ile toplumun gelişmesinde, sağlıklı bir nesil, güvenli bir gelecek adına her alanda ve her türlü öğrenim ve eğitime daima destek vermelidir. Neslimize emanet edeceğimiz yarınların ve onların selâmeti için öğrenim kalitesini artırarak ve eğitim çıtasını yükselterek insanlık adına daha modern, daha gelişmiş düzeye ulaşmasına yardımcı olmalıyız.
“Bugünün çocukları yarının büyükleridir.” sözüyle sona gelirken doğru eğitim, karanlıktan aydınlığa gidilecek yolu hazırlar diyor muhabbet ile selamlıyorum…
Sevgilerle…