Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen bir haber, hukuk sistemimizin içinde bulunduğu garabeti özetler gibiydi. Habere göre; Kartal’da iki hayat kadının evine giden 3 şüpheli, eskort kadınları beğenmeyince silah tehdidiyle evdekileri soyup soğana çevirmişti. Hayat kadınlarının verdiği ifade üzerine harekete geçen emniyet güçleri üç şüpheliyi kısa sürede yakalayarak adalete teslim etmişlerdi. Haberin buraya kadarı gayet normaldi. Fakat […]
Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen bir haber, hukuk sistemimizin içinde bulunduğu garabeti özetler gibiydi.
Habere göre; Kartal’da iki hayat kadının evine giden 3 şüpheli, eskort kadınları beğenmeyince silah tehdidiyle evdekileri soyup soğana çevirmişti.
Hayat kadınlarının verdiği ifade üzerine harekete geçen emniyet güçleri üç şüpheliyi kısa sürede yakalayarak adalete teslim etmişlerdi.
Haberin buraya kadarı gayet normaldi. Fakat olayı gerçekleştirenlerin sabıka kaydı öyle doluydu ki bence asıl haber buydu.
İşte o şüphelilerin sabıka kaydı:
İstanbul, Asayiş Şube Müdürlüğüne getirilerek sorgulanan şüphelilerden inşaat işçisi O. T.’nin daha önceden motosiklet ve bisiklet hırsızlığı, kasten yaralama uyuşturucu madde kullanmak, tehdit suçlarından 15 kez gözaltına alındığı tespit edildi.
Yine inşaat işçisi T. D.’nin ise fuhuşa teşvik, hırsızlık, yaralama uyuşturucu kullanmak, Trafiği tehlikeye düşürmek suçlarından 15 kez yakalandığı öğrenildi.
Şüpheliler arasında bulunan ve dondurmacılık yaptığı öğrenilen Z.B.’nin ise tehdit, hakaret , kundaklama, hırsızlık , yaralama, öldürmeye teşebbüs, ruhsatsız silah bulundurmak suçlarından 14 kez yakalandığı belirtildi.
Peki “Ne var bunda” diyebilirsiniz. Bence ülkemizdeki suç oranının sürekle artması ve azalmamasının nedeni tam da haberin bu kısmında gizli.
Eğer ceza sistemimiz, bir kez suç işleyeni bir daha suç işlemeyecek kadar caydırıcı olsa, inanın bu zanlılar bir daha ne hakim karşısına ne de cezaevine düşmek istemezdi.
Yıllar önce polis muhabirliği yaptığım bir dönemde bir hırsızla röportaj yapmıştım. O hırsız bana şunları anlatmıştı:
“Ben bir kez hırsızlık yapıp cezaevine düştüm. O zamana kadar bilmediğim ne kadar hırsızlık yöntemi varsa, içerideki diğer hırsızlardan öğrendim. Yani cezaevi beni ıslah etmediği gibi aksine bana bir okul olmuştu. Çıktıktan sonra da iş bulamayınca bu yolu seçmek zorunda kaldım.”
Gerçekten cezaevlerimiz ve ceza sistemimiz caydırıcı olmadıktan sonra, bir kez içeri giren zanlı, çıktıktan sonra tam bir suç makinesi haline gelebiliyor.
Ceza sistemimizi eski bir hakimle konuştum. Söyledikleri gerçekten ders niteliğindeydi:
“Türkiye’nin medeni ülkelerdeki ceza sistemini getirdiği söyleniyor. Oysa bu o kadar yanlış ki. Ben birkaç kez yurt dışına eğitim amaçlı çıktım. Ne Amerika’da ne de Avrupa’da bizdeki kadar esnek sistem yok. Oralarda suç işleyen cezasını son gününe kadar en ağır şartlarda çekiyor. Biz de ise bir cana kıyan bile ceza sistemimiz sayesinde 3-5 yıl yatıp çıkıyor, sonra da yanına 3-5 adam toplayıp mafya babası oluyor.”
Bizde bu ceza sistemi ve sürekli af konusu gündemde oldukça, ne suç oranı azalır ne de cezaevlerimiz boşalır.
Ne diyelim bari şu adamlara birer de madalya takalım tam olsun!
Allah sizi bildiği gibi yapsın!
Bir süre önce televizyonların reklam süreleriyle dalga geçerek izleyiciyi keriz yerine koyduğunu, RTÜK’ün ise bu olaya seyirci kaldığına değinmiştik.
Onca televizyon eleştirmeni ve yazarlar bu konuyu sık sık gündeme getiriyor.
Fakat RTÜK’ten en ufak bir ceza bile çıkmıyor..
Çünkü RTÜK o reklamlardan pay alıyor ve bu duruma sessiz kalıyor..
Bir süre önce bir diziye takıldım. Dizinin özeti bitti, reklama geçildi.. 16 dakikalık reklamın ardından yeni bölüm başladı.
Biz yeni bölüm beklerken, önce geçen bölümün son sahneleri bir kez daha tekrarlandı, ardından kısa bir süre sonra yeniden reklama geçildi.
Kendince uyanık kanal, izleyiciye tam 17 dakikalık reklam izletti, ardından reklama geçilen sahneyi bir kez daha gösterdi.
Sonuçta saat 20.00’de başlayan dize ertesi güne sarktı ve tam 4 saat 15 dakika sonra bitti. Yani saat 0.15 sıralarında..
Şurası bir gerçek ki bu durumdan izleyici dışında herkes fazlasıyla memnun.
Çünkü televizyonlar adeta bir afyon görevi üstleniyor ve asıl konuşmamız gerekenleri konuşmuyoruz..
“İzleme kardeşim, kumanda elinde değil mi” diyebilirsiniz.
Peki, halkın başka bir eğlencesi var mı?
Sinemaya, tiyatroya gidebiliyor musunuz?
Ya da çoluğunuzu çocuğunuzu alıp dışarı çıkabiliyor musunuz?
İsterseniz buyurun deneyin, bir aylık maaşınızı tek gecede harcayın da görelim!