Mahremiyetin kaybı ve öz saygının çöküşü!

Yayınlama: 29.06.2025
A+
A-

İnsan çıplak doğar ama çıplak kalmaz. Henüz iki yaşına gelmeden bile, içgüdüsel bir utanma duygusu gelişir. Bu, birinin ona neyin ayıp olduğunu öğretmesinden önce ortaya çıkar.

Çünkü bu duygu, insanın doğasında, fıtratında vardır.

Zamanla bu doğal mahremiyet bilinci gelişir. Ergenliğe giren bir kız çocuğu, bedeninde oluşan değişimlerden utanır; erkek çocukları da aynı şekilde içe kapanır. Oysa bu utanç bir zayıflık değil, kişinin kendi sınırlarını fark etmesi, içsel bir öz saygı inşasıdır.

Fakat zamanla, toplumsal kalıplar ve “özgürlük” adı altındaki yönlendirmelerle bu doğal sınırlar silikleşmeye başlar.

Eskiden bir baba karşısında daha ölçülü davranılırdı, bir anne yanında bile dikkat edilirdi. Bugünse yatak odaları, ilişkiler, sofralar, hatta duygular sosyal medyada sergileniyor.

Paylaştıkça özgürleştiğimizi sandık ama aslında görünür oldukça derinliğimizi kaybettik. Sevgi, ilgi, değer artık gerçek ilişkilerle değil, beğenilerle ölçülüyor.

Utanmak, yalnızca bedenle ilgili değil; ruha dair bir farkındalıktır. Bu mahremiyet duygusu dinle başlamaz. Dinler bu içgüdüyü korur belki ama özü fıtrattır. İnsan hiçbir şey bilmeden bile utanmayı hisseder. Çünkü bu, insana doğuştan yazılmış bir sessiz ahlaktır.

Ve şimdi, tüm sınırlar silikleşirken, öz saygı da geri çekiliyor. Modernlik adı altında “özgürleşen” birey, aslında içsel değerlerinden uzaklaşıyor. Görünmek için yaşarken, hissedemeyen bir hale geliyoruz.

Gerçek şu ki; mahremiyet kaybolduğunda, sadece beden değil, ruh da çıplak kalıyor.

Ve insan fıtratı bu çıplaklığı kaldıramıyor. Belki de bu yüzden, hiç olmadığımız kadar görünür, ama hiç olmadığımız kadar yalnızız.

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.