Hayatı anlamak o kadar zor değil aslında. Sadece sıkıntılardan ibaret bir arena meydanı veya farklı kulvarlardan oluşan bir yarış pisti olduğunu varsaymak öyle kolay ki. En rahat yaptığımız eylem hayal kurmak. Fakat, en ufak bir olumsuzluk karşısında yine rahatlıkla yaptığımız eylem yine o hayallerimizden vazgeçmek oluyor. Ve bu küçük engellerin ne denli büyük kayıplar oluşturduğunun […]
Hayatı anlamak o kadar zor değil aslında.
Sadece sıkıntılardan ibaret bir arena meydanı veya farklı kulvarlardan oluşan bir yarış pisti olduğunu varsaymak öyle kolay ki.
En rahat yaptığımız eylem hayal kurmak. Fakat, en ufak bir olumsuzluk karşısında yine rahatlıkla yaptığımız eylem yine o hayallerimizden vazgeçmek oluyor. Ve bu küçük engellerin ne denli büyük kayıplar oluşturduğunun farkına çok zaman sonra varıyoruz.
Hayat yolunda başımıza gelen, üstlendiğimiz kötü olaylar karşısında “hayat zaten bir imtihan yurdu, yaşananlar ise insanı olgunlaştırır, yapacak bir şey yok, elimden gelen bu ” gibi cümlelere sığınır, kendimizi avutmanın en basit yolunu seçer, pes etmenin en masum gerekçesini sunarız kendimize.
Nedense olası şansı katledip diğer seçeneği yok sayarız. Peki ya gerçekten o olası seçenek doğruysa? Hayatın var olan güzellikler ve mucizelerinin de olduğu doğruysa.
Dünya var olduğundan bu yana insanoğlu her evresinde mucizeler yaşamıştır. İnsanların yaşadığı mucizeleri televizyonda, sosyal medyada ve gazetelerde de görüyoruz. Yaşama şansı yok denen birinin hayata geri dönmesi, pert olmuş bir aracın içinden sağ-sâlim kurtulmuş bir insan…
Ne bileyim; meselâ bir radyo, bir televizyon, Kudüs’te Kubbet-üs Sahra’nın içinde yer alan havada asılı duran taş, uzaya başlatılan yolculuk, dünyanın herhangi bir yerini küçücük bir kutudan izleyebilmek ve bir iletişim sistemi sayesinde istediğimiz an sevdiklerimizle bağlantı kurup, istediğimiz her bilgiye ulaşabilmek? Bunlar sihirli bir şeyler değil. Ya da bir sihirbazın değneğinden, bir büyücünün üfürüğünden oluşan gelişmeler de değil.
Bu babdan bakınca inanmalıyız ki hayatın gerçekten güzelliklerle imgelenmiş mucizeleri her zaman vardır. Pozitif düşüncenin, müspet gelişmeler sunduğuna bire bir şahitlik ettim. Bu cümleyi bir kaç yazımda da zikretmişliğim vardır.
Kimsenin sizi alkışlaması gerekmiyor. Gerçek başarı başkalarından takdir görmekle değil, kendinizle gurur duymakla ilgilidir. İşte mucizeler de burada başlar zaten. Ben kendi adıma bütün zerrelerimle mucizelere inanıyorum. Çünkü kendi mucizelerimi yaşadım ve yaşıyorum.
Mucize yaşamak için illâki gökten nidâ gelmesi gerekmiyor.
Mutlu olmak, mucizeler yaşamak kesinlikle bizim elimizde. Formül çok basit. Az sabır, biraz inanç, bir de bazı gereksiz ve boş işlerde kullandığımız o kırılmaz inadımızı da eklersek, altına başarı diye imzamızı attığımız asıl mucizemizi taçlandırmış oluruz.
Hayat tıpkı bir satranç oyunu gibi. Oyunun gidişatını sadece sizin hamleniz belirlemez. Rakibinizin de etkili bir hamlesi olabileceğini varsaymanız elzemdir.
Bazen öyle olur ki, zaman çok acımasız gelebilir ama dünyada varlığımız sürecinde yaşanan her olayın zincirleme şeklinde ilerlediği muhakkak bir gerçeğimizdir. Çünkü aklımızdan geçen planlarımız yüreğimize sığmıyor, yüreğimize aldıklarımızı da akıl kabul etmiyor. Kimbilir belkide önce kendi içimizde mucizelerimize inanmalıyız. Aksi halde kendi tatminsizliğimizle ne hayatın sunduğu mucizeleri görebiliriz ne de önümüze gelmiş olan güzelliklerin farkına varabiliriz.
Hayatınızda mucizelere inanırsanız onları yaşarsınız. Aklınıza gelen her konuda deneyebilirsiniz. Kendimize olan inanç ve güven tamamen bizim elimizde olan bir güçtür. Zihniniz ve yüreğiniz temiz olsun ve isteyin yeter.
Ve sabır; şu kısacık hayatta sahip olabileceğimiz en önemli hazinemizdir. Önünüze çıkan küçük engellerden ötürü vazgeçenlerdenseniz, size sunulan mucizeleri her zaman kaybetmeye mahkumsunuz demektir. Neden mi? Çünkü mucizeler ilâhi bir programa muhataptır. Ve Yaradan mucizevi atakları, dünya hayatında üç kere sunar kuluna.
Ne yapmak istiyorsanız ilk düşüneceğiniz, hiçbir şeyin imkânsız olmadığıdır.
Cesursak, disiplinliysek, en önemlisi gerçekten istiyorsak hepimiz her şeyi yapabiliriz.
Lâkin bazı isteklerin bir zamanı, bir olgunlaşma süreci vardır. Bunu kabul ettiğimiz vakit o ukâla iç sesimizi susturmuş oluruz.
Kalbî muhabbet ve hâlisâne duâ ile…