“Önce Kaybetmeyi Öğretmek”

Yayınlama: 22.04.2025
A+
A-

Türkiye’de tenis kulüpleri neden yeterince başarılı olamıyor?

Aslında bu sorunun cevabı tek bir cümleyle verilebilir: Çünkü kazanmayı hedefliyoruz ama kaybetmeyi öğretemiyoruz.

Bugün birçok kulüp için başarı demek; kupa, sıralama, madalya… Yani sonuç. Oysa gelişim dediğimiz şey, çoğu zaman o sonucun uzağında başlar. Bir oyuncunun olgunlaşması, sadece kazandığı maçlarla değil, kaybettiklerinden çıkardığı derslerle olur. Ama bizim kulüplerimiz, bu öğrenme alanına izin vermiyor. Hatta çoğu zaman kaybeden çocuğun elinden oyuncağını alır gibi morali alınır, güveni zedelenir, değeri sorgulanır.

İşte tam burada Wawrinka’nın koluna dövme olarak kazıdığı söz geliyor aklıma:

“Ever tried. Ever failed. No matter. Try again. Fail again. Fail better.”
(Hep denedin. Hep kaybettin. Olsun. Yine dene. Yine kaybet. Ama bu kez daha iyi kaybet.)

Wawrinka 66 maç kaybettikten sonra önce kötü yenildiğini, sonra daha iyi yenildiğini, en sonunda da kazandığını söylüyor. Bu bence çok kıymetli bir farkındalık. Kazanmayı öğrenmeden önce, iyi kaybetmeyi öğrenmiş. Bu söz onun felsefesine dönüşmüş.

Bir başka örnek: Federer. Dünyanın en çok maç kazanan tenisçilerinden biri ama o bile kazandığı maçlardaki puanların %46’sını kaybettiğini söylüyor. Çünkü bu oyunun doğasında kaybetmek var. Puan kaybetmek, set kaybetmek, maç kaybetmek… Ama öğrenerek kaybetmek.

Bugün ITF Junior seviyesine baktığınızda, iyi oyuncuların birbirine çok yakın olduğunu görüyorsunuz. Kazanıyorlar, kaybediyorlar ama gelişiyorlar. Çünkü süreç yaşıyorlar. Japonya bu konuda çok iyi bir örnek. Turnuva başına 8-10 Japon oyuncu görmek sıradan bir şey artık. Sadece kendi ülkelerinde değil, dünyanın her yerinde oynuyorlar. Çünkü onlar kazanarak değil, sürecin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Sadece kazandıklarında değil, mücadele ettiklerinde de değer görüyorlar.

Peki bizde?

Bizde çocuklar yalnızca kazandıklarında seviliyor gibi hissediyor. Kaybettiğinde gözler kaçıyor, mimikler değişiyor, sevgi bile koşula bağlı hale geliyor. Bir çocuk düşünün… Kazandığında kahraman, kaybettiğinde sanki ayıbı varmış gibi davranılıyor. Böyle bir ortamda kim gelişebilir?

Kaybetmek, eğer doğru anlatılırsa bir öğretmendir. En iyi öğretmen belki de. Ama kulüplerin bu vizyona sahip olması gerekiyor. Antrenörün, velinin, yöneticinin bu bakış açısını içselleştirmesi gerekiyor. Oyuncuya yalnızca sonuçla değil, süreçle de değer verilmesi gerekiyor.

Bu değişmezse… Türkiye’de sadece “kazanma baskısıyla” yaşayan ama gelişemeyen çocuklarımız olmaya devam edecek. Belki birkaç kişi çıkacak, ama sistem büyümeyecek. Biz hep aynı yerde sayacağız.

Bu yüzden önce kazanmayı değil, kaybetmeyi öğretmeliyiz.
Kaybederken öğrenmeyi, kaybederken direnç kazanmayı, kaybederken inat etmeyi…
Çünkü gelişim tam da orada başlıyor.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.