Ne zaman adam oluruz?
Belki de hiç.
Çünkü bizde başarı hâlâ tesadüf sayılıyor, sistem kurmak ise lüks.
Ama bazen öyle isimler çıkar ki…
Tek başına bir coğrafyanın makûs talihini zorlar.
Bugün iki Arda var elimizde.
Arda Turan ve Arda Güler.
İsimleri aynı, yolları farklı, özleri ortak:
Özgüven.
İkisi de bu topraklarda yetişti.
Altyapının var mı, yok mu denecek kadar yetersiz olduğu bir ortamda,
kendi yollarını kazıyarak yürüdüler.
Geçmişlerini süslemeden, utanmadan anlattılar.
Çünkü onlar özgüveni dışarıdan almadılar —
terle, gözyaşıyla, mücadeleyle kendileri ördüler.
Arda Güler, Real Madrid’de 10 numara giyiyor.
Arda Turan, saha kenarında kendi felsefesini inşa ediyor.
Futbolculukla yetinmeyen, teknik adamlığa aklını koymuş biri.
Ve dikkat:
İngilizce öğreniyor, analiz yapıyor, bilimi sahaya taşıyor.
Kimsenin yapmadığını yapıyor.
Yarın bir gün Barcelona’nın başına geçerse kimse şaşırmasın.
Çünkü onun vizyonu, bu toprakların çok ötesinde.
Oysa bu ülkede yüzlerce eski futbolcu, milyonları kazandıktan sonra kolaya kaçtı.
Sistem kurmak yerine anı yaşadılar.
Tek bir gençlik projesi, tek bir özgüven yatırımı bile bırakmadan çekildiler.
İşte bu yüzden Arda Turan, sadece bir teknik adam değil;
bir istisna, bir direniş biçimi.
Ve Eyüpspor Başkanı da bu fotoğrafın içinde ayrı bir yerde duruyor.
Çünkü mesele Osimhen’e milyonlar vermek değil,
bir Arda daha çıkarabilecek iklimi kurmak.
Yani mesele oyuncu almak değil,
oyuncu yetiştirmek.
Özgüveni ithal etmek değil,
çocukların içine kazımak.
Peki tenis?
Orası daha da karanlık.
A Millî sporcularımızın aylık maaşı nedir bilen var mı?
Geçim derdiyle korta çıkan sporcudan Grand Slam bekliyoruz.
Oysa özgüven öyle çalışmaz.
Özgüven, seviyeye ulaştığında değil, ona ulaşmadan önce inşa edilir.
Anlayan yönetici, antrenör, sporcu sayısı bir elin parmağını geçmiyor.
Çünkü çoğu hâlâ “başarı geldiğinde destekleriz” zihniyetinde.
Ama asıl mesele, başarı gelmeden yanında yürüyebilmektir.
Bu ülkenin ihtiyacı olan şey çok basit aslında:
Uluslararası vizyon.
Futbolcudan teknik adama, yöneticiden taraftara kadar…
Arda Turan gibi.
Arda Güler gibi.
Altyapının yokluğunda bile kendini var eden insanlar gibi.
Ve belki,
bir gün gerçekten adam olursak,
ilk adımı o insanlar sayesinde atmış olacağız.