Bir turnuva, bir şampiyonluk, bir kupa…
Bunlar bazen sadece bir sonuç değildir.
Bazen bir sistemin aynasıdır.
Bazen yıllarca yok sayılan emeklerin sessiz çığlığıdır.
Geçtiğimiz günlerde iki genç, Mert Alkaya ve Arda Azkara, ilk profesyonel şampiyonluklarını aldı. 15K seviyesinde… Belki dünya gözünde küçük ama bu ülkede çok şey anlatıyor.
Çünkü bu başarılar sistemden değil, sistemsizlikten kurtularak geldi.
Mert 24 yaşında. Uzun süre özel ders vererek hayatta kaldı. Turnuva hayalleri için zaman ve fırsat bulamadı.
Arda 22 yaşında. Amerika’ya okumaya gitti. Destekle değil, direnişle yol aldı.
İkisi de bir ülke gerçeğinin yaşayan örneği:
Desteklenmeyen, yönlendiril(e)meyen, yolda yalnız bırakılan yetenekler.
Ve onlar sadece iki kişi.
Arkasında kaybolmuş yüzlerce genç var.
Görülmeyen, unutulan, pes ettirilen…
Bugün Grand Slam seviyesinde ana tabloda bir Türk erkek tenisçi göremiyoruz.
Evet, Cem İlkel ve Altuğ Çelikbilek, elemelerde mücadele etti; büyük özverilerle. Onlar bu ülkenin onurudur.
Ama şunu unutmayalım:
Onların yükselişi bir “program” değil, bireysel mücadelenin ürünüdür.
Yani bu ülkede sistem yok, plan yok, sürdürülebilirlik hiç yok.
İşte tam burada Arda Güler örneği devreye giriyor.
Real Madrid’e gittiğinde henüz 18 yaşındaydı.
Sakatlandı, uzun süre oynamadı, yedek bekledi.
Ama kulüp onu bırakmadı.
Çünkü onlar bilir ki büyük yetenek zaman ister.
Süreç ister, sabır ister.
Şimdi aynı senaryoyu Türkiye’ye getirelim.
Düşünün ki Arda Güler’e şöyle deniyor:
“Antrenmana çıkabilirsin ama ilk 11’de oynamazsan maaş alamazsın. Kiranı da kendin öde.”
O çocuk orada kalabilir miydi?
İşte bizim çocuklarımızın karşılaştığı gerçek bu.
14 yaşındaki bir sporcu, milli takım seçmesine gitmek için Adana’dan İstanbul’a bir hafta içinde git-gel yapsa, ailesine maliyeti 50-60 bin TL.
Peki ya uluslararası turnuvalar?
Yıllık maliyet 80 ila 100 bin dolar.
Sadece başlamak için bile bir bütçe gerekiyor.
Ama biz hâlâ genç sporculara diyoruz ki:
“Kazan, biz destekleriz.”
Hayır.
Bu denklem yanlış.
Önce destek olur, sonra başarı gelir.
Bugün erkek tenisinde gerideyiz. Bu bir tesadüf değil.
Bir sonuç.
Yıllarca yanlış kararların, liyakatsiz kadroların, günü kurtaran projelerin, “mış gibi” yapılan işlerin sonucu.
Bir dönem “İstinye Tesisleri’nde yetenekli çocuklara özel eğitim verilecek” dendi.
Nerede bu çocuklar?
Kaçı profesyonel oldu?
Kaçı ITF veya ATP seviyesinde düzenli turnuva oynayabildi?
Cevap: Yok.
Çünkü bu işler reklamla değil, planla yürür.
Çünkü şampiyonluk; afişle değil, emekle, sistemle gelir.
O eski anlayış, erkek tenisini kendi elleriyle gömdü.
Bu çocuklara sabır değil, sorumluluk yükledi.
Destek değil, borç bıraktı.
Ama bilinsin:
Bugün o ilk 15K kupası kaldırıldığında sadece bir turnuva kazanılmadı.
Bir şey hatırlatıldı:
“Bu ülkede hâlâ pes etmeyenler var.”
Ve biz hiçbirini unutmadık.
Yolu yarıda kesilenleri de, yalnız bırakılanları da, o yolun taşlarını döşemeyenleri de.