İnsan toplumsal bir varlıktır demiştik daha önceki yazılarımızda. Ve beraber yaşadığı topluluklarla sürekli bir iletişim halindedir şeklinde ekleyerek bu nedenle mevcut sorunları gidermek için kendi çevresiyle hemhâl olup, bir şeyler yapmalıdır arzusuyla da vurgulamıştık devamında. Her bireyin sorumluluklarını yerine getirmesi sayesinde mutlu bir dünya ve güvenli bir gelecek istihdamı oluşur. Aksi halde ortaya çıkan her […]
İnsan toplumsal bir varlıktır demiştik daha önceki yazılarımızda. Ve beraber yaşadığı topluluklarla sürekli bir iletişim halindedir şeklinde ekleyerek bu nedenle mevcut sorunları gidermek için kendi çevresiyle hemhâl olup, bir şeyler yapmalıdır arzusuyla da vurgulamıştık devamında.
Her bireyin sorumluluklarını yerine getirmesi sayesinde mutlu bir dünya ve güvenli bir gelecek istihdamı oluşur. Aksi halde ortaya çıkan her bir sorun günün birinde mutlaka bireyin kendisine de dokunacaktır. Ancak; ne yazık ki insanlar dünya genelinde yaşanan olumlu ya da olumsuz bir çok olaya karşı duyarsız hale gelmişler.
Toplumsal duyarlılık kavramını anlamak, içselleştirmek ve uygulayabiliyor olmak elbette kolay değil fakat gerek kendi nefsimize gerek bizden sonraki nesil adına bu süreç ne kadar erken yaşta ve bir o kadar da bilinç kapsamında başlarsa, o kadar da etkili olacaktır. Zirâ bir toplumun şekillenmesinde tüm insanlığın etkisi vardır.
Sel baskını, yangın, deprem gibi ağır yıkıcı, yakıcı doğa olaylarında duyarlılık duygusu devreye girebilir. Bu durumda yardım etme bilinci, destek olma düşüncesi ve ayakta kalma duygusu oluşur. Bu duyguların oluşması duyarlılıklarımızın sonucunda gelişir.
Duyarsızlıklardan kaynaklanan ait olma duygusunun oluşmaması, toplum içerisinde yaşamanın duyarlılığını yeterince içselleştirememek, toplumsal kırılmaları daha güçlü yapar ve bu böyle gruplarda ve toplumlarda çözülmeler daha kolay, kırılmalar daha sert olur. İnsanlar birbirlerinden nefret eder ve bir toplumun daha da acısı bir milletin içten içe çürümesi, yok olması daha çabuk gelişir.
Eğer içinde yaşadığımız toplumda haksızlıklar, adaletsizlikler hüküm sürüyorsa, o toplumun mevcut birer üyesi olarak bizim de payımız vardır ve bu adaletsizliklere karşı duyarsız kalırsak, adaletsizliği yapan kişi kadar biz de sorumlu olur, müsebbibin kendisini daha güçlü hissetmesine neden olarak gerekçelerini daha da geçerli görmesine vesile olmuş oluruz.
Geleneksel kültürel değerlerin unutulması ya da unutturulmaya çalışılmasının girdabı çok acıdır ki gün geçtikçe büyümekte. Bilgili, kültürlü ve duyarlı olmanın değer görmediği, psikolojisi bozulmuş bir toplumsal yapıda bulunduğumuz, “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” atasözüyle sözüm ona geçerli gerekçe sunduğumuz “aman canım bize ne” zihniyetiyle” banane”ler takınıp görmezden geldiğimiz, “Ay Allah yardımcı olsun” dualarının masumiyetiyle kamufle olup güyâ üzüldüğümüz, hoşgörünün, anlayışlı yaklaşımın, iyi niyetin, yardımsever olabilmenin, sevebilmenin ve saygı kurallarına riayet edebilmenin çok az insan tarafından yaşatıldığına şahit oldukça karamsarlığa düşmenin hiçte yersiz olmadığını görüyorum kendi adıma.
Henüz günün ilk saatlerinde evden çıktığımız an daha kimseyle iletişime geçmeden gördüklerimiz karşısında hayrete düşerek kaygılanmak yetiyor. Dost kavramının unutulduğu, selam vermekten aciz komşuluklar, bir günaydını esirgeyen insanlar, menfaat kokan ilişkilerden oluşan bir topluma dahil olmak sizce kaygılanma sebebi değil mi? Hatta yerlere atılmış çöpler, sokağa tüküren insanlar, tembellikten saçı sakalı birbirine karışmış delikanlılar, gayet normalleşen transparan giyimli genç kızlar, arabaların arasında umarsızca zig zag yapan motosikletliler, kuralları ihlâl eden magandalar…
Ve dahası; iki lafından biri argo olan diyaloglar, tahammül noktasında birbirine sabır gösteremeyenler, kulaktan dolma bilgilerle yapılan sığ siyaset ve dinî sohbetler, maddî imkanları güç sayan, varlık sebebini unutan nasipsiz insanlar…
Eskiden otobüste yaşlılara yer vermek istemediği için uyuyor numarası yapan gençler vardı. Şimdilerde alenî bir şekilde umursamayanlar, yüksek sesle telefon muhabbeti yapanlar, tâbiri câizse lâfı ağzında geveleyerek ne konuştuğu anlaşılmayanlar. Ve daha niceleri…
Dejenere olmuş, yozlaşmanın fabrikasyon ürünleri gibi gayesiz, fütursuzca yaşayıp tüketmeye odaklı bir nesil yetişiyor ne yazık…
Çoğu zaman göz ardı ettiğimiz bu olumsuz davranışların bizlere sıradan bir durummuş gibi gelmeye başladığının farkındayızdır umarım. Bizlere düşen bu toplumun bir ferdi olduğumuzu unutmamak, yaşanan olumsuz durumları engellemek, tavır koymak, tepki göstermek ya da en aza indirgemek için elimizden geldiğince çaba sarf etmek, toplumsal değerlerimizi yaşatmaktır.
Tek bir kişinin dahi duyarlılığı toplumun kalite çıtasını yükseltmeye vesile olacaktır. Bu olgu yadsınamaz.
Hâsılı; sarmamız gereken öyle çok yaralarımız var ki burada zikrettiğimiz bir kaç maddenin, eksikliklerimizi görmemize vesile olmasını dilerken insanlığın genetik yapısına yapışıp kalan bu vehâmetin bilinç ve şuuruna varmayı ümit ediyorum.
Temennî ve duâlarla sevgiler…