Tükenişten ışığa; Kadının sessiz devrimi

Yayınlama: 03.11.2025
Düzenleme: 03.11.2025 11:17
A+
A-

Bazı kadınlar vardır; yüzleri hep sakindir ama gözlerinin derininde ince bir yorgunluk titreşir. Ne tam gülerler, ne tam ağlarlar…
Sanki bir duygunun ucunda asılı kalmış gibidirler; ne düşerler, ne kurtulurlar.

Her gün bir şeyler yapar, birilerine iyi gelir, bir evin duvarlarına sıcaklık taşırlar; ama gece olduğunda, herkes uyuduğunda… kendi sessizliklerine dönerler.
O an, içlerinde bir şeylerin yavaşça sönmekte olduğunu hissederler; kimsenin göremediği, ama ruhun duyduğu o derin ve sessiz sönüş anını.

Kadın olmak, çoğu zaman bir başkasının duygularını taşımakla başlar.
Küçük yaşta öğretilir: “Kırma, üzme, idare et.”
Ve kadın büyür; bu cümlelerle yoğrulur, başkalarının mutluluğunu kendi huzurunun önüne koymayı doğal sayar. Sevilmekten çok, işe yaramak öğretilmiştir ona.

Sonra bir gün fark eder: Herkes için bir şeydir, ama kendisi için hiçbir şey.
Her gün biraz eksilir… Bir parça uykusundan, bir tutam gülüşünden, bir avuç hayalinden bırakır ardında. Yine de kimse fark etmez; çünkü o hâlâ gülümsemektedir.
Kadın gülümserken yıkılır içinden usulca, kimse duymasın diye.

“Güçlü ol.”
Bu cümle, kadının iç dünyasının gölgesidir.
Güçlü olmak zorunda kalmak, bir tür görünmez hapishanedir aslında. Kimse sormaz: “Senin gücün bu kadarını kaldırmak istiyor mu?”

Bir noktadan sonra kadın, kendi duygularını tanıyamaz olur. Sevincin tadı eksilmiş, hüznün derinliği silinmiştir. Her şey “idare eder” çizgisinde akar.
Oysa “idare ederim” deyişi, bir kadının en ağır cümlesidir. İçinde hem çöküş, hem kabul, hem de ince bir umut gizlidir.
Ama her tükenişin içinde bir doğum sancısı da vardır.

Kadın, en dipteyken bile yeniden yeşerebilir. Çünkü onun doğasında, küllerinden doğma bilgeliği vardır.
Kadınların içinde görünmeyen bir ırmak akar; sabırla, fedakârlıkla, sessiz bir dirençle.
Fakat bazen o ırmak taşar; yorgunluktan, suskunluktan, unutulmuş sevinçlerden…

Ve işte o zaman kadın, kendine doğru bir yola çıkar sessizce…
Anlatılmaz, kelimelere sığmaz. Bu yolculuk, tükenişten farkındalığa, farkındalıktan ışığa uzanır.

Bazen sadece susar kadın. Sebepsiz…
Zira söyleyecek çok şeyi vardır ama kelimeler artık yorulmuştur.
Yıllarca taşır bir evi, bir işi, bir kalbi, bir sabrı…
Her şeyin ucundan tutar, ta ki bir gün kendi ucunu kaçırana kadar.
Yüzünde hâlâ aynı gülümseme, lâkin içi eksilmiştir biraz.

Bir parça sevinç, bir tutam inanç, bir avuç umut… Hepsi sessizce dökülmüştür yola.
Kadınların yorgunluğu gürültüsüzdür. Bağırmaz, ağlamaz, anlatmaz.
Sadece biraz daha sessiz olur; biraz daha kendi içine çekilmiş, biraz daha uzak.

Kimse sormaz: “Nasılsın, gerçekten?”
Oysa en çok bu cümlenin eksikliğidir yoran.

Bir sabah uyanır, aynada kendine bakar. Yüzü tanıdıktır ama ruhu… biraz yabancı.
Bir yerinden kırılmıştır sessizce, kimsenin duymadığı bir yerinden.
Ve o gün karar verir: Artık kimseyi taşımayacak.
Artık “idare etmeyecek.”
Artık kendi yorgunluğunu sevecek.

O an değişir dünya.
Küçücük bir karar gibi görünür ama değildir.
Kadın, ilk kez kendi tarafına geçmiştir.

Bir fincan kahvesini sessizlikte içer belki, kimseyi düşünmeden, kimseyi onarmadan.
Belki kimse fark etmez o anı, ama aslında bir devrimdir.
Kadın, kendi merkezine dönüyordur.

Çocukluğuma dönüp bakıyorum bazen… Orada bir kadın var hep: Annem.
Annemin elleri hep telaşlıydı; bir şeyleri bitirir, bir şeylere başlardı.
Hep yetişmeye çalışırdı bir sofraya, bir insana, bir söze…
Bazen sadece oturmasını isterdim, hiçbir şey yapmadan.
Nedendir, o zaman da huzursuz olurdu; sanki dinlenmek bile ayıpmış gibi.

O vakitler anlamazdım.
Şimdi aynada kendi ellerime bakarken görüyorum; aynı telaş yerleşmiş parmak uçlarıma, aynı sabır çizilmiş avuç içlerime.

Ve bazen geçiyor aklımdan:
Biz kadınlar, sabrı birbirimize miras mı bırakıyoruz acaba?
Yorgunluğu da öyle. Görünmez bir zincir bu; kimse takmamış ama hepimiz takmış gibiyiz.

“Güçlü ol.” demişler, “Dayan” demişler, “Boş ver.”
Fakat hiçbirimiz tam boş verememişiz.
Kız çocukları, annelerinin yorgunluğunu izleyerek büyürmüş.
Bir kadının sessizliğinde kaç kelime saklıdır, kimse bilmez.
O sessizlik, nesilden nesile mi geçmiş? Bir tür içsel miras gibi…

Ve belki de artık biz, bu sessizliği kırmak için geldik.
Susmak yerine konuşmayı, dayanmak yerine dinlenmeyi, vermek yerine “hayır” demeyi öğreniyoruz yavaş yavaş.
Belki bizim gücümüz, önceki kuşakların suskunluğunu görünür kılmakta.

Bir zamanlar hep verirdim: Zamanımı, sabrımı, gülüşümü…
Sanki varlığım başkalarının iyiliğiyle ölçülürdü, güçlenirdi.
Ve sevilmek, hep biraz yorulmakla birlikte gelirdi.

Sonra bir sabah kahvemi yudumlarken anladım:
Ben artık başkaları için değil, kendim için var olmalıydım.
Ve bu fark ediş, bir yeniden doğuştu.

Eskiden güçlü olmayı hiç ağlamamak sanırdım.
Meğer güç, gözyaşının bile hakkını verebilmekmiş.

Ben değişirken, oğullarım büyüyordu.
Ve onlar, kadınları “yapması gerekenler”le değil, “olduğu hâliyle” gören iki genç adam oldular.
O an anladım; kırdığım zincir, sadece kendi omuzlarımdan düşmemişti.
Yeni bir dünyanın omuzlarına da ışık olmuştu.

Artık yorgunluğumdan utanmıyorum.
Bilakis o yorgunluk, kim olduğumu öğretti bana.
Kadın olmak yalnızca dayanmak değilmiş; dönüşmekmiş, olgunlaşmakmış, bazen yıkılıp yeniden kök salmakmış.

Şimdi hayat ağır geldiğinde direnmiyorum.
Sadece duruyorum. Bir nefes kadar, bir dua kadar…
Sonra yeniden yürüyorum.
Ama bu kez daha yavaş, daha farkında, daha hafif.

Artık biliyorum ki hayat, tamamlanması gereken bir görev değil; dengede tutulması gereken bir ritimdir.
Ve ben artık o ritmi kalbimden dinliyorum.

Ne geçmişin yorgunluğu, ne geleceğin telaşı…
Sadece şimdiki ben. Yeniden doğmuş ama bu kez kimse için değil, kendim için.
Nihayet ardımdan gelecek kadınlar için.

Belki de en büyük devrim budur:
Sevgiyi, özgürlüğü ve duyarlılığı yalnızca kızlara değil, oğullara da miras bırakabilmek.

Kadın olmak; sessizlikten farkındalığa, tükenişten ışığa uzanan bir yolculuktur.
Ama bilki, her yorgunlukta bir uyanış, her gözyaşında bir tohum vardır.
Nitekim o tohumdan doğan her kadın, dünyayı biraz daha yumuşatır.

Çünkü kadınlar iyileştikçe, dünya da iyileşir.

Kendi ışığında parlamayı seçen tüm kadınlara selâm ve muhabbet ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.