Bazen bir ülkenin spordaki kaderi, kortta değil, tribünde yazılır.
Çünkü bir çocuk ne kadar yetenekli olursa olsun, arkasındaki nefes yanlışsa, o ses bir süre sonra boğazına düğümlenir.
Son 8 yıldır Türkiye’de 20 yaş altı bir sporcunun A Milli Takım kadrosuna girememesi bir tesadüf değil.
En son, 2002 doğumlu bir sporcu çağrılmıştı; ondan önce 1999’lular…
Sonra sessizlik.
Bir ülke, gençleriyle geleceğini kurar; bizse gençlerimizi seyirciye dönüştürdük.
Bizdeki Veli Profili
Bizde veli, çoğu zaman çocuğunun antrenörüdür, psikoloğudur, menajeridir; hatta bazen rakibidir.
Saha kenarında sessiz kalması gerekirken, çocuğuna “Neden kazanamadın?” diye bakan gözleriyle bir maç daha kaybettirir.
Bir kısmı her şeyi “ucuz” kapatmanın peşindedir.
Oysa gelişim ucuz değildir; çünkü sabır, bilgi, zaman ve emek ister.
Avrupa’da iyi bir antrenör 4-5 bin Euro’dur.
Bizde ise aynı rakam duyulunca genellikle şu tepki gelir:
“Biz o paraya kamp yaparız.”
Evet, yaparız…
Ama o kamp, geleceği inşa etmez — sadece günü kurtarır.
Sadece sert top geldiğinde gelişim olduğuna inanan,
çocuğunu kulübe bırakıp nasıl çalıştığıyla ilgilenmeyen,
ama maç günü tribüne gelip hakemden, toptan, korttan şikâyet eden bir kitle var.
Yurt dışına çıksa bile ilk fırtınada dönen,
çözüm üretmek yerine “şartlar böyle” diyen,
ve bir süre sonra boş hırsının altında ezilen veliler…
Çocuğuna destek olduğunu sanırken,
aslında onun cesaretini yavaş yavaş söndürüyorlar.
Avrupa’da Fark Ne?
Avrupa’daki veli çocuğuna “şampiyon ol” demez, “kendin ol” der.
Kazanmayı değil, doğru kaybetmeyi öğretir.
Kortta bir çift ayakkabının sesi vardır sadece — tribünde değil.
Orada çocuk, baskının değil, güvenin içinde büyür.
O yüzden 17 yaşında bir oyuncu 300 numarada,
bizde 20 yaşında biri hâlâ 10 yaş grubunun oyununu oynar.
Gerçekler Acı Ama Basit
Türkiye’de 150’ye yakın tenis kulübü, 30 civarında tenis akademisi var.
Kort var, tesis var, antrenör var.
Ama bir şey eksik: doğru atmosfer.
Çünkü her çocuk bir tohumdur, ve o tohumun neye dönüşeceği, suyun kimden geldiğine bağlıdır.
Son Söz
Bir söz vardır:
“Bazı veliler çocuklarını desteklediklerini sanır; aslında kendi eksik gençliklerini çocuklarının üzerine yüklerler.”
Belki de sorun antrenörlerde, sistemde ya da tesiste değil…
Belki de sorun, çocukları sevmekle, onlara sahip olmaya çalışmak arasındaki farkta.
Ve belki de bu farkı anlayabildiğimiz gün, o 20 yaş altı kadrolarda yeniden genç isimler görebileceğiz.