Ülkemiz tam anlamıyla yerel seçim atmosferine girmiş durumda. Tüm partilerin aday adayları ortaya çıktı, hatta bazı belediyelerin adayları açıklandı bile.. Yayın yaptığımız Kartal’da da aday adayları ortaya çıktı, vaatlerini kâh basın toplantılarıyla kâh sosyal medyadan açıkladılar.. Bazı aday adaylarımız, rakiplerinin çalmasından korktuğu gerekçesiyle projelerinin bir bölümünü adaylığının kesinleşmesine saklıyor.. Bizim konumuz kimin hangi projeyi sunduğu […]
Ülkemiz tam anlamıyla yerel seçim atmosferine girmiş durumda.
Tüm partilerin aday adayları ortaya çıktı, hatta bazı belediyelerin adayları açıklandı bile..
Yayın yaptığımız Kartal’da da aday adayları ortaya çıktı, vaatlerini kâh basın toplantılarıyla kâh sosyal medyadan açıkladılar..
Bazı aday adaylarımız, rakiplerinin çalmasından korktuğu gerekçesiyle projelerinin bir bölümünü adaylığının kesinleşmesine saklıyor..
Bizim konumuz kimin hangi projeyi sunduğu değil, sunarken seçtiği yöntem..
Geçenlerde aday adayı bir dostumuz ile sohbet ediyorduk.. Bana ulusal basında nasıl yer alabileceğini, projelerini daha geniş kesimlere nasıl duyuracağını sordu.
Meslek hayatımın yaklaşık 25 yılı ulusal medyada geçti. Bazı internet sitelerinde haber müdürlüğü hatta genel yayın yönetmenliği yaptım.
O yüzden hem ulusal medya, hem de internet gazeteciliği üzerine azımsanamayacak bir deneyim edindim..
Bana o soruyu soran arkadaşımıza artık, ulusal gazetelerde haber olmasının yerelde kendisine bir getirisi olmayacağını söyledim.
Bu kanıya nereden vardığıma gelince, üşenmedim Kartal’da bazı gazete bayilerini gezerek günde kaç gazete sattıklarını sordum.
İnanın aldığım rakamlar beni şoke etti.. Benim Hürriyet’e çalıştığım dönemde günlük 120 gazete satan bayi, şimdilerde günlük sadece 15- 16 gazete sattığını söyledi..
Geçenlerde Tercüman’da çalıştığım dönemde spor müdürlüğü yapan Hayri Hiçler ağabeyim de sosyal medya hesabından çarpıcı bir paylaşım yaptı.
Hayri Ağabey, kendi döneminde yani 70’li yıllarda Hürriyet, Tercüman ve Günaydın’ın bir milyon civarında sattığını şu anda ise tüm gazetelerin 3-3.5 milyon tiraja ulaştıklarını rakamlarıyla ortaya koydu.
“Peki neden böyle oldu?” sorusuna herkes farklı yanıt verse de en doğrusunu yine Hayri Ağabeyim yazmış, “16 gazete birden aynı manşetle çıkarsa kim gazete alıp okur ki?”
Gerçekten de ulusal basının durumu içler acısı. Bakın HaberTürk ve Vatan gibi bir dönemin en popüler gazeteleri kağıt baskısına son vererek dijital gazeteciliğe döndü..
Geçtiğimiz günlerde vapura binmiştim, herkesin elinde akıllı telefon var. Kimi sosyal medya hesabında gezinirken kimisi de dijital medyadan haber okuyordu..
Şaka bir tarafa eskiden kendi elinde gazetesi varken, karşısındaki adamın gazetesini okumaya çalışan insanlar aklıma geldi..
Ya da o dönemde birinin omuzundan başkasının gazetesini okumaya çalışan beleşçiler…
Maalesef o gemide kimsenin elinde gazete göremeyince çok üzüldüm..
Yerel medyaya gelince, evet şu anda Kartal’da en düşük tirajlı yerel gazete bile ulusaldan daha çok insanlara ulaşıyor.
Biz 3-4 kişilik ekiple Tuzla’dan Kadıköy’e kadar gazete dağıtıyoruz. Kartal’ın merkezinde ulaşamadığımız esnaf, STK yok gibi..
Bazı apartmanların posta kutularına da gazetelerimizi bırakıyoruz..
Ancak burada da şöyle bir sıkıntıyla karşılaşabiliyorsunuz, gazetenizi okumadan, cam silmek, veya ayakkabı çanta içlerine koymak, ya da yerlerin ıslaklığını kurutmak gibi işlerde kullanıyorlar..
Bu da halkımızın okuma kültürüyle ilgili, fazla söze hacet yok.
Yine dostumuzun sorusuna dönersek bu bile yerel gazete ile ulusal gazetenin farkını ortaya koyuyor..
İğneyi kendimize batırmaya gelince, bülten gazeteciliği yaptığımız sürece bizim de ayakta kalmamız çok zor.
İnsanlar aynı haberi , aynı fotoğraflarla tüm yerel gazetelerde görürse bize güvenir mi?
Maalesef yola çıkarken siz okurlarımıza “Asla bülten gazetesi olmayacağız” diye söz vermiştik. Fakat, başta da değindiğimiz gibi yerel seçim atmosferine girdiğimizden rakiplerimiz ile bir farkımız kalmadı.
Bu konuda hepinizden özür diliyorum..
Saygıyla kalın…