Nick Bollettieri…
98 yıllık ömrünü kortların kenarında geçirdi. Andre Agassi’den Maria Sharapova’ya, Tommy Haas’tan Jim Courier’e, Monica Seles, Serena ve Venus Williams, Boris Becker ve daha onlarca Grand Slam şampiyonu onun akademisinden geçti.
Ve ölümünden önce verdiği o son mesajla aslında tüm dünyaya çok net bir gerçeği fısıldadı:
“Hepsinin başında bir manyak vardı.”
Bu söz ilk bakışta sert gibi görünebilir, ancak içinde olağanüstü bir hakikat barındırıyor:
Bir çocuğun büyük bir tenis oyuncusu olması yalnızca yeteneğiyle açıklanamaz. Bu başarının arkasında tutkulu, gerektiğinde fedakâr, bazen akıllıca geri duran, bazen de siper olan bir figür vardır. Bu kişi bazen bir anne, bazen baba, bazen bir amca ya da dede olur… Ama mutlaka birisi vardır. Ve en önemlisi: O kişi çocuğu yalnız bırakmamıştır.
Nick’in verdiği en çarpıcı cümlelerden biri de şuydu:
“Çocuğunu bırakıp gidenlerden bir kişi bile çıkamadı.”
Bu sadece fiziksel değil, zihinsel ve duygusal olarak da çocuğun yanında olmayan ebeveynlerin çocuklarının yolda kalma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu anlatıyor. Çünkü tenis; sadece topa vurmak değil, yıllar sürecek yalnız antrenmanlara, baskılara, başarısızlıklara ve yalnızlığa karşı bir duruş sergilemeyi gerektiriyor. Ve bu yalnızlığa bir eşlikçi şart.
Bugün Türkiye’de, 15 yaşına gelmeden tenisten soğuyan, raketi bırakmak isteyen, hatta tenise öfke duyan çocuk sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Bu çocukların çoğunda ortak bazı nedenler öne çıkıyor:
Aşırı baskıcı ebeveynler: Her puanı eleştiren, her maçtan sonra çocuğa kızan, sadece kazanmayı ölçü kabul eden anne babalar.
Hırsını çocuğa yükleyen ebeveynler: Kendi gençliğinde sporcu olamamanın acısını çocuğu üzerinden telafi etmeye çalışanlar.
Kendini geliştiremeyen ebeveynler: Çocuğunun yaşına ve gelişim dönemine göre nasıl davranması gerektiğini öğrenmeyen, anlamaya çalışmayanlar.
Pasif ya da çok mesafeli ebeveynler: “Sen ne istiyorsan onu yap” diyerek aslında çocuğu yönsüz ve yalnız bırakanlar.
Richard Williams (Serena & Venus’un babası): Ne tenis biliyordu ne akademi eğitimi vardı. Ama öğrenmeye açıktı. Günlerce, aylarca çocuklarıyla kortta kaldı. Kendini geliştirdi, kızlarını yönetti, destekledi ve gerektiğinde geri durdu.
Yuri Sharapov (Maria Sharapova’nın babası): Soğuk Savaş sonrası Rusya’dan, cebinde 700 dolarla Amerika’ya geldi. İngilizce bilmiyordu ama Maria’yla birlikte kortlarda sabahladı. Onun yanında oturdu, onun için mücadele etti ama ona nefes alacak alan da bıraktı.
Peter Graf (Steffi Graf’ın babası): Çoğu zaman aşırıya kaçan, hırslı bir baba olarak eleştirildi. Kızını zorladı, şampiyon da yaptı. Ne yazık ki bazı sınırları aştığında zarar da verdi. Bu örnek, bize dengenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Psikoloji ve spor bilimi bu konuda çok net:
Öz-belirlenim Teorisi (Self-Determination Theory):
Bir çocuğun sporda sürdürülebilir başarı gösterebilmesi için üç temel psikolojik ihtiyacının karşılanması gerekir:
1- Otonomi (Karar verebilme hakkı)
2- Yetkinlik (Başarabildiğini hissetmek)
3- Bağlılık (Destek görebilmek)
Ebeveyn, bu üç alanda çocukla sağlıklı ilişki kurduğunda çocuğun spordan kopma ihtimali ciddi oranda azalır. Ancak yalnızca “kazanmaya” odaklanıp duygusal destekten uzak kalan aile yapılarında çocuklar erken yaşta tükenebiliyor.
Nick Bollettieri’nin “manyak” tanımı, çocuğun yanında bağıran çağıran biri değildir.
Asıl kastettiği: Çocuğun yolculuğuna kendini de katarak gelişen, onunla birlikte öğrenen, onu yalnız bırakmayan; gerektiğinde maddi manevi fedakârlık yapan kişidir.
Bu “manyaklık”; sadece kortta beklemek değil,
– Gerekirse kitap okuyarak öğrenmek,
– Doğru antrenörle iş birliği yapmak,
– Kendi egosunu bastırmak,
– Sabırlı olmak ve
– En önemlisi, çocuğun uzun vadede mutlu bir birey olmasını önceliklendirmektir.
Eğer bugün 14–15 yaşında tenisten nefret eden çocukları konuşuyorsak, sadece çocuklara değil, ebeveynlere de bakmamız gerekir.
Çünkü bir çocuğu şampiyon yapan yol, onun yeteneğinden çok; yanında nasıl bir eşlikçi olduğumuzla şekillenir.
Ve o yolun sonunda ne olursa olsun – ister Grand Slam, ister hayat başarısı –
Şunu unutmamalıyız:
O yolda yürüyen hiçbir çocuk, yalnız bırakılmamalı.