Serhat Şehir EDİRNE 

Yayınlama: 18.11.2025
Düzenleme: 18.11.2025 09:05
A+
A-

Camileri, çarşıları, Meriç nehri, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye Camii ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimiz Edirne’yi gezdim gördüm ve sizler için yazdım. 

Yüzlerce yıl önce inşa edilmesine rağmen günümüze ulaşan, geçmişle gelecek arasında bir köprü oluşturan mimari yapıların göz kamaştırdığı görülmeye değer şehir Edirne. 

Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan, Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde Yunanistan ve Bulgaristan sınırında yer alan. Tunca, Arda Ve Meriç ırmaklarının buluştuğu düzlükteki kent. 

Roma İmparatoru Hadrianus tarafından kurulan ve 1363’ten 1453 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olduğundan cami, çarşı ve taş köprü gibi tarihi eserlerle süslü.

İtalya’nın Floransa kentinden sonra metrekareye en çok tarihi eserin düştüğü Avrupa kenti.

Mimar Sinan’ın ‘Ustalık Eserim’ dediği Selimiye Camii ve Eski Cami, Darül Hadis Camii gibi en önemli eserlerin bulunduğu ve 92 yıl başkentlik yapan Edirne’de 32 adet tarihi cami bulunuyor.

Hristiyan Kültürüne ait Kaleiçinde bulunan İtalyan Katolik Kilisesi, Kıyık’ta Sv. Georgi Bulgar Kilisesi, Kirişhanede Sv. Konstantin-Elena Bulgar Kilisesi, Yahudi azınlığına ait Kaleiçi’nde Edirne Büyük Sinagogu ve bu Sinagog Türkiye sınırları içerisindeki en büyük Avrupa’daki 3. Büyük sinagog olma özelliğine sahip.

SELİMİYE CAMİİ

Edirne’nin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun simgesi olan, kentin merkezinde Sarıbayır ve Kavak Meydanı denilen yerdedir. Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve ‘ustalık eserim’  şeklinde nitelendirdiği camii. Osmanlı mimarisinin en önemli eserleri arasındadır. 

En büyük özelliği Edirne’nin her tarafından görülmesi olan bu caminin yapımında yaklaşık 15 bin işçinin çalıştığı biliniyor. Yapımına II. Selim döneminde başlanmış olsa da ne yazık ki II Selim vefat ediyor ve caminin tamamlanmasını göremiyor.

Dört köşesinde bulunan her biri özel üç şerefeli olan minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi  göğe doğru uzanıyormuş gibi gösteriyor.

Kubbe ve minareleri gerçekten eşsiz olan, 6 bin kişinin ibadet edebileceği büyüklükte olan bir cami.

İçi,  İznik çinileriyle süslü olan caminin mermer, çini ve hat işçilikleri önemli. Yapının, kuzeye, güneye ve avluya açılan 3 kapısı bulunuyor. Dış avlusunda sıbyan mektebi, medrese ve imarethane bulunuyor.

Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde Lale Bahçesi bulunmakta ve arsa sahibi başlarda arsanın satılmasını istemiyor En sonunda Mimar Sinan’dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsayı satıyor. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapıyor. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil ediyor.

1568 yılında yapımına başlanan ve 14 Mart 1575’te ibadete açılan cami.

2000’de UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dahil edilen Selimiye Camii ve külliyesi, 

2011’de Dünya Mirası olarak tescil edildi.

BURMALI ÜÇ ŞEREFELİ CAMİİ

Osmanlı döneminden kalma, kim tarafından hangi tarihte yaptırıldığı tartışmalı olan cami.

Mimarı Mimar Sinan’ın ustası Hacı Muslihiddin Ağa’dır.

Bazı iddialara göre 1410 yılında Yıldırım Beyazıt’ın oğullarından Musa Çelebi tarafından,

Diğer bir iddiaya göre banisi II. Murat olup 1437’de yaptırılan, bazı kaynaklarda yapımını 1447 olarak  veriyor. Geniş bir şadırvan avlusu, orta kubbesi yüksek ve büyük, açılma gücüne karşı sekiz payandası bulunuyor. Caminin dört minaresi avlunun dört köşesinde ve bu minarelerden en yüksek ve üç şerefeli olanı camiye adını veriyor. Bu şerefelerin her birine ayrı merdivenle çıkılıyor.

ESKİ CAMİİ

Osmanlı tarihinde Fetret Devri diye anılan dönemde Süleyman Çelebi tarafından 1403’de inşasına başlanıyor.  I. Mehmed tarafından 1414’te tamamlanıyor. Dokuz kubbeli caminin mimarı Konyalı Hacı Alaaddin, kalfası Ömer İbn-i İbrahim. Edirne’de zamanımıza ulaşmış ilk orijinal abidevi yapı olarak biliniyor. II. Murad döneminde camiye gelerek vaaz veren Hacı Bayram Veli’nin anısına duyulan saygı nedeniyle vaaz kürsüsü imamlarca kullanılmamaktadır. Ayrıca Kabe’den getirildiği rivayet edilen ve mihrabın sağındaki Kabe taşı ve 2016 yılında getirilen Kabe’nin kapı örtüsü özel bir ziyaret noktası. 

Caminin beyaza boyanmış duvarları ve payeleri üzerinde 18. ve 20. yy yazılmış çeşitli yazılar bulunuyor. Bunların bazıları I. Murad zamanında, bazısı da 1863 yılında onarıma ilave ediliyor.

Minberin sağındaki altın yaldızlı besmele de II. Abdülhamid’in imzası görülüyor.

Selimiye, Kırkpınar, ciğer, beyaz peynir, deva-i misk, ayçiçeği, Kapıkule, Pazarkule, Hamzabeyli, Saraçlar, Ali Paşa Çarşısı, Bucuktepe Köyü Edirne denince ilk akla gelen yerler.

Seyretmeye doyamadığınız camileri, tarih kokan eski evleri, tarihi binaları, trafiğe kapalı Saraçlar Caddesi, Tunca Nehri, Meriç nehrinde kano ile kürek sallayan gençler, Söğütlük, Tavuk Ormanı gibi Ormanlık alanları, çok lezzetli yemeye doymayacağınız ciğer ile serhat şehrimiz Edirne.  

Şehrin her yerinden görülen Selimiye Camii ‘Hoşgeldiniz Sefalar getirdiniz’ der gibi

Dimdik ayakta duran haşmetli gösterişli haliyle bizi kendine hayran bıraktı.

Şehrin içinde ilerlerken Kaleiçini geçip tren yolundan devam ederek Meriç Nehri üzerindeki tarihi köprüden geçtik. Soluğu Meriç Nehri kıyısındaki bir kafede aldık Köpüklü Türk kahvemizi mükemmel bir manzara eşliğinde yudumladık.  Ayakkabı ve terliklerini iskele üzerinde bırakıp kano ile kürek sallayan kızlı erkekli gençlerin coşkusunu ve yüksek enerjisini görmek bizi neşelendirdi.

Osmanlı şerbeti içip Deva-i Misk yemeden Edirne’den ayrılmadık.

Deva-i Misk, 41 çeşit baharatın titizlikle harmanlanmasıyla hazırlanan, Osmanlı mutfağından günümüze uzanan özel bir tatlı. Kendine özgü zengin içeriğiyle enerji ve canlılık veren bu lezzet geleneksel bir mirası yaşatıyor.

Hıristiyan kültürüne ait Kaleiçinde bulunan İtalyan Katolik Kilisesi, Kıyıkta bulunan Sveti Georgi Kilisesi, ve Kirişhane’de bulunan Konstantin-Helena Kilisesi, Kaleiçinde Büyük Edirne Sinagog’u bulunur. 

BÜYÜK SİNAGOG

Türkiye’nin en büyük ve Avrupa’nın 3.büyük sinagogu olan ibadethane. 

Geçmişi 1492 yılında Avrupa’daki baskılardan kaçarak Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Sefarad  cemaatine kadar uzanan 1905 yılında büyük yangında yanan ve padişah II. Abdülhamit’in fermanı ile yeniden inşa edilen 1907 Hamursuz Bayramı arifesinde hizmete giriyor. Fransız Mimar France Depre, binayı Viyanada’daki Leopoldstadter Tempel adlı sinagogdan esinlenerek yapıyor.

SVETİ GEORGİ BULGAR KİLİSESİ

Kıyık semtinde 1880 yılında inşa edilen 1889’da dekore edilen kilisedeki yazılar Slav Bulgarcası ile yazılıyor. Halk arasında Bulgar Kilisesi olarak biliniyor. Sultan II. Abdülhamit’in izni ile yapımına başlanıyor. Rönesans üslubunda üç nefli bir bazilika. Ana giriş kapısının hemen üzerinde çan kulesi yükseliyor. Kesme taş ve tuğladan yapılan kilisenin zemini mermerle kaplı olup iç mekanı çok sayıda ikonayla donatıldığı görülen kilise. 

MERİÇ KÖPRÜSÜ

Eski dönemlerde Meriç Nehri’nin taşması ile şehir suların altında kalmaktaydı. Bu nedenle buraya tahta köprünün yerine daha sağlam bir köprünün yapılmasına karar verilir. Sultan Abdülmecit ve 1. Mahmut dönemlerinde inşa edilen köprü. 1833 yılından beri ayakta olan bu köprünün yapım aşaması 1847 yılında tamamlanıyor.

Tam bir sanat eseri olan Meriç Köprüsü incelendiğinde üzerinde işlenen figürler dikkat çekiyor. Uzunluğu 263 metre, genişliği 7 metre olan köprünün 12 hayvanlı takvim işlemesi bulunuyor. Kesme taştan inşa edilen bu köprünün bulunduğu yer günbatımının en güzel görüldüğü nokta olarak biliniyor.

Sanatsal açıdan çok güzel figürleri bünyesinde barındıran bu köprüyü Edirne’ye gelen herkesin mutlaka görmesi gerekir.

Edirne’de baharın habercisi Sümbül, Bahar Kutlaması Hıdrellez, Selimiye Camii ve Külliyesi, Kırkpınar 

Yağlı Güreş Festivali, Ebru Türk Kağıt Süsleme Sanatı ‘Bulut’ anlamına gelen ‘Ebr’dan türemiş.

Günümüze erişemeyen Kültür değerlerimizden bazıları ise Edirne Kırmızısı, Edirne Mevlevihanesi ve Edirne Gülü. 

Selimiye Camii, Eski Camii, Üç şerefeli Camii, Tunca ve Meriç Nehri, Karaağaç, Kırkpınar Edirne’nin 5 harika popüler noktaları.

Tarih ile modern yaşamın kaynaştığı, sınır ticaretindeki stratejik rolü ve Avrupa Birliği’ne yakınlığıyla Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olarak öne çıkan serhat şehir Edirne’yi fırsat bulduğunuzda mutlaka gezip görmenizi öneririm.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.