Sessizliğin Işığında Yürüyen Kalpler

Yayınlama: 28.11.2025
Düzenleme: 28.11.2025 11:58
A+
A-

Bazı insanlar vardır… Kelimelerin ardına saklanmaz onlar. Çünkü kalpleri, sözlerin erişemediği yerlerde çoktan konuşmayı öğrenmiştir.

Mevlânâ Hazretlerinin “Söz, kalpten çıkarsa kalbe ulaşır.” dediği gibi, ruhları öyle berrak, niyetleri öyle durudur ki, suskunlukları bile bir cümle kadar açık, varlıkları başlı başına bir dil, sessizlikleri ise bütünüyle anlatan bir şiirdir.

Suskunluğun en ince telini duyar, sarsıntının sesini kalbin en derin kuytusunda işiten nadide ruhlardır.
Dili değil kalbi, sözü değil niyeti duyarlar. İnsanın içinden yükselen o görünmez titreşimi sezerek yaklaşırlar.
Gözlerin saklamaya çalıştığı her gölgeyi, ruhlarının derin kıyılarında usulca çözerler.

Bir bakışın ardındaki yorgunluğu, bir tebessümün içindeki ürkekliği, bir cümlenin tamamlanmamış ucunda saklı yarayı fark ederler.
Söylenmemiş bir cümleyi bile sanki çoktan işitmiş gibi, yüreklerinin kıyısında tamamlarlar.

Rüzgâr kadar hafif, merhamet kadar zarif bir sezgiyle insanın yanına yaklaşır, omuzuna konan görünmez bir el gibi yükünü hafifletirler.
Tam bu noktada Peygamber Efendimiz (asv)’in bir hadisi dokunuyor kalbime:
“Merhamet, imanın işaretidir.” Ne hikmetler hayat bulur bu hadiste…
Ve onlar için güven, sesin bittiği yerde başlayan kalbin en kırılgan çatlağında boy veren bir filizdir.

Hiçbir talepte bulunmadan, hiçbir açıklama istemeden, en incinmiş yere dokunan ince bir şefkattir varlıkları.
Karanlığın en koyu anında bile, bir mumun telaşsız ışığı gibi içe düşen bir sıcaklıktırlar.
Konuşmaları kelime istemez; nefesle, duruşla, varoluşla olur.
Yanında olduklarını söylemelerine gerek yoktur ayrıca, çünkü hissedersin.
Bir bakışlarının içinde bile, “Anladım.” diyen sessiz bir merhem taşırlar.

Ve insan böyle bir ruhun yanında, hiç anlatmadan anlaşılmanın ne büyük bir lütuf olduğunu yeniden hatırlar.
Dokunmadan dokunur, söylemeden anlatırlar. Bazen sadece orada dururlar ama eksiltmezler.

Kalplerinin en yumuşak yerinden kopup gelen o görünmez sıcaklıkla, girdikleri her kalpte bir iz, bir ferahlık, bir huzur bırakırlar.
Ve işte tam da bu yüzden biliriz ki güven, sadece bağlanmak değildir; kırılganlığını bir başka kalbin avuçlarına emanet edebilme cesaretidir.
Düşerken tutulacağına, üzüldüğünde kelimesizce anlaşılacağına duyulan o sessiz mucize…

Onların varlığında kök salan şey budur. Söz istemez, yemin beklemezler; iki iyi niyetli kalbin aynı sessizliğe inanması yeter.
Ama hayat… her zaman bu kadar nazik davranmaz onlara.

Bazı kalpler içine aldığını taşıyamayacak kadar dardır. Bazı ruhlar kendilerine sunulan ışığı göremeyecek kadar karanlık…
Ve böyle zamanlarda en çok incinen hep o güzel yürekli insanlar olur. Çünkü en derin yarayı en sessizce taşıyanlar onlardır.
Ve biz iyi niyetli insanlar… kıymet görmediğimiz yerde uzun süre durmayız.
Önce susar, sonra içimizden küçük bahaneler fısıldarız kendimize.
“Belki görür… belki değişir… belki anlar…”
Ama biliriz ki bazısı ne görür, ne değişir ne de anlar.

Bir sabah aynaya bakarız, yüzümüzde aynı yumuşak gülüş vardır ama içimizde çoktan yorulmuş bir ışığın gölgesi dolaşır.
Gözlerimiz sır saklamaz artık, incindiğimizi usulca haykırır.
Çünkü sevgi, değer bilmeyen bir kalpte ne filiz verir ne kök salar.
“Gönül, kendini bilene açılır.” diyor ya Yunus Emre. İşte öyle…
Taşlaşmış toprağa düşen bir tohum gibi susar, kurur, söneriz biz.

Yanlış insanların yanında gözyaşına bile yer yoktur. Ağlayışımız bir iç döküş gibi algılanmaz, zayıflık gibi okunur.
Oysa kalbimiz hep temizdir ve hep iyi…
Ne var ki bazı kalpler, o inceliği taşıyacak kadar geniş değildir.
Nihayet sessizlik başlar. İnsanın en ağır vedasını sessizlik yazar çünkü…
Sözler yorulur, açıklamalar tükenir, geriye yalnızca suskunluk kalır.
Gitmememiz gereken yerde kalmak, ruhumuza işlenen bir incinmeye dönüşür artık.

İşte tam burada başlar bizim hikâyemiz. Canımız acıdığında susarız; o suskunluk içimizde bir çığlık gibi büyür.
Dışarıdan sakin görünürüz ama içimizdeki fırtına, kimsenin küçümseyemeyeceği kadar onurlu, tertemiz bir isyandır.
Biz kimseyi seviyor/muş gibi yapmayız. Sahte yakınlıklara, yarım sevgilere tahammülümüz yoktur. Ya tüm kalbimizle severiz ya da sessizce çekiliriz.
Çünkü bizim için sevgi bir ihtimal değil, ciddiyettir.

Korkarız belki ama eğilmeyiz. Her yara bir ışığa dönmüştür ruhumuzda.
Ve ne yaşarsak yaşayalım, iyi niyetimizden vazgeçmeyecek kadar temiz bir yüreğe sahibiz.
Göründüğümüz gibiyiz biz; ne fazla ne eksik.
Sözümüzde maske yok, gülüşümüzde hesap…

Kalbimizin ince çizgisi yüzümüze vurduğu için özeliz belki de.
Bu çağda saf iyi niyet… bulunması en zor hazinedir.

Sevdiğimizde ömür verir, kırıldığımızda geri dönüşü olmayan bir sessizliğe gömülürüz.
Sevgimizi taşıyan büyür, taşıyamayan kendi dar kalbinde kaybolur.
“Kıymet bilmeyene verilen değer, sahibine küstürür.” diye bir cümle çınlatıyor kulaklarımı.
Gidişimiz sessizdir bizim ama ağırlığı büyüktür.

Ardımızda kalan boşluk, yalnızca bizi kaybedenlerin anlayacağı türdendir.
Nitekim yokluğumuz sıradan bir eksilme değil, bir ruhun çekilişidir.
Bir insandaki değerimiz, sustuğumuz vakit duyduğu özlemle ölçülür.

Biz çekildiğimizde bir dünya sessizleşiyorsa, demek ki kıymetimiz varmış; sadece yanlış elde incinmişiz.
İşte bu yüzden… kıymet görmediğimiz yerde susmak bir zarafettir.

Kalmak tüketir bizi; gitmek ise küllerimizden yeniden doğarak kalbimizin kendi onurunu geri almasıdır.
Ve ötelerden gelen bir müjde genişletiyor kalbimi, hatırlatıyor bana beni…
“Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)

Belki bu satırlarda kibir görenler olur, lâkin şunu kesinlikle söylemek isterim ki…
Gülüşümüzü taşıyamayana gülmeyelim. İyi niyetimizi anlamayana el uzatmayalım.
Gözyaşımızı kıymet bilmeyene akıtmayalım.

Sabrı yanlış insana vermek, kendi ışığımızı kendi elimizle söndürmektir.
Ve ışığımız söndüğünde dünya bile kararır.

O yüzden gitmek… bir kaçış, bir terk ediş ya da vazgeçişten ziyade, en asil başkaldırı, en temiz özgürlük ve en içten yeniden doğuştur.
Zira gitmek, kişinin kendi varlığına yeniden kavuşmasıdır.

Ve biz gittiğimiz yerde yeniden filizlenen, kendi ışığını tekrar bulan, kalbiyle yürümekten vazgeçmeyen insanlarız vesselâm…

Kalbî duâ, muhabbet ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.