Siyasetin geldiği yerde…

Ucundan kenarından içimizde siyasetin pek de berrak olmayan sularında yüzmeyenimiz yoktur. Çünkü siyaset o kadar hayatın içine girmiştir ki istesek te istemesek te siyasete bulaşmak zorundayızdır. Eğer ekonomi ile ilgili bir şeyler konuşuyor araştırıyor ve yazıyorsak mutlaka siyasetin genel hatları ile işleyişine dokunmak zorundayızdır. Çünkü ekonomi ister makro ister mikro düzeyde olsun siyasetin göbeğindedir. Sistemin […]

Yayınlama: 08.09.2017
A+
A-

Ucundan kenarından içimizde siyasetin pek de berrak olmayan sularında yüzmeyenimiz yoktur. Çünkü siyaset o kadar hayatın içine girmiştir ki istesek te istemesek te siyasete bulaşmak zorundayızdır.

Eğer ekonomi ile ilgili bir şeyler konuşuyor araştırıyor ve yazıyorsak mutlaka siyasetin genel hatları ile işleyişine dokunmak zorundayızdır. Çünkü ekonomi ister makro ister mikro düzeyde olsun siyasetin göbeğindedir. Sistemin kuruluşundan işleyişine ve çizdiği yöne ekonomik argümanlar mahkumdur. Siz ne yaparsanız yapın mutlaka sistemin içinde değerlendirmek zorunda kalacaksınız ekonomiyi.

İstihdam sorunu mu konumuz ekonomi olsa da siyaset girecek işin içine. Üretim sorunumu, ne kadar uzak durmak için çalışsanız da siyaset girecek işin içine. İşsizlik para politikaları ekonomi politik krediler faiz miktarı belirlenen bankalar arası ilişkiler formasyonu hepsi ama hepsi siyasi neticeler göre şekillenen olgular.

Sosyoloji veya felsefe ile ilgili bir şeyler yapıyorsanız siyasetten kaçamazsınız. Siz kaçmak istersiniz. Ancak siyaset ne konunun temelini nede sizin gittiğiniz yerlerde peşinizi bırakmayacaktır. Nüfusun belirli merkezlerde yoğunlaşmasından kültürün yozlaşmasından inançların şekillenmesinden dunu emirlerin yorumlanmasından uygulamasından siyaset payını almadan yol alamazsınız.

Peki nedir siyaset? Efendim belki yüzün üzerinde anlamı vardır. Ama kısaca ve basitçe siyaset: durumu olayları ve insanları idare etme sanatıdır… Ne bir koşulu ne bir standardı vardır. Sadece olayların gelişimine göre şekil alan pozisyon belirleyen pratik bir durum değerlendirmesidir.

İşte bizi yöneten siyasi partiler bu esaslar üzerine teşekkül etmiştir. Bu sadece bizde de diğerlerinde başka türlü değildir. Hemen hemen bütün dünyada, koşullarında farklılık olsa bile aynı esaslar içinde yaşamını sürdürür. İster demokrasi, ister monarşi, ister otokrasi, ister sosyalizm, ister kapitalizm hakim olsun. Bütün sistemler ve yöntemler için geçerli olan tek şey siyasettir

Siyaset: kişilerin; kurumlarla özdeşleştiği, kurumsal bir araç olduğu zaman bunun adı siyasi partidir. Tamam bu belki bizde daha yakın planda seyretmektedir. Ama bütün dünyada da böyledir. Zaman zaman birçok siyasi parti liderinin karizması görüntüsü hitabeti kitleleri peşinden sürüklememiş midir. İngiltere de, Fransa da, Almanya da. Hatta Amerika da bile böyle olmuştur. Yoksa Ronald Reagan ABD başkanı olur muydu?  Hitleri Mussolini’yi ve demir leydi Thatcher i örnek olarak ele alalım hatta De Goulle hayal edelim bunları kitleler bilerek tanıyarak mı takip etti. İtalyan faşist partisini işçi partisini veya liberal partiyi veya sosyal demokrat partiyi veya national sosyalist partiyi fikirlerini bilerek mi desteklediler. Belki…

Belki ama ben hiç ihtimal vermiyorum. Ne fikirlerini bildikleri partiyi nede aslında kim olduklarını bildikleri liderlerini ölesiye desteklediler. Sadece kafalarında oluşan o lider imajına ölesiye inandılar. Liderle birleştirdiler bütün hayallerini ve hayallerindeki yaşayan yaşamasını istedikleri her şeyi.

Günümüzde ülkemizdeki gelişmeler bize daha farklı bir şey göstermiyor. Yoksa Atatürk’ün kurduğu CHP nin PKK ve HDP ile ne ilişkisi olabilir sorusunu sorardık. Veya bazı isimlerin o CHP de neden bulunduklarını sorgulardık. Ama ne yazık ki isimleri PKK ve bölücü terör örgütü ile pek iç içe olan şahıslar hala CHP de milletvekili ve onların orada kalmasına birileri izin veriyor. Veya MHP de olanlara bakarak bütün geçmişini ülkücü hareket için harcamış isimlerin nasılda MHP den ayrıldığını ayrılırken de bunu sanki çok önemli bir şeyi yaparmış gibi reklam malzemesi yaptığını izlemezdik. Belki MHP den ayrılmanın zorunluluk olduğu bir durum vardır ama bu böylesine reklam yapılarak izah yerine, yaşanan mağduriyetin sesiz isyanı şeklinde olsa daha doğru olmaz mıydı?

AKP içinde yaşananları ve gelinen noktayı hiç konuşmaya gerek görmüyorum. O seçmenin Erdoğan olmazsa o partiye oy vereceğini düşünen birisi var mı onu da çok merak ediyorum. Bence hepimiz siyasetin kişilerle olan bağlantısına en güzel örnekler ile şahit olduğumuzu ve mutlaka sessizce aklınızdan benim saymadığım onlarca ismi saydığınızı biliyorum.

Siyaseti bütün manalarından uzaklaştırarak siyasi partilere ve liderlerine bağlamanın ne kadar vahim bir hastalığın neticesi olduğuna şahit oluyoruz. Bu öyle bir hastalık ki mutlaka uzmanları bunun bir sendrom olduğunu çeşitli tıbbi deneyimlerle ispatlayacaklardır. Cahil cesaretinin bir zamanlar dile getirildiğini ama Dunner& Kruger olmadan bir sendrom olduğunu bilmediğimiz gibi…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.