“Eğri otur ama doğru konuş” diye bir Atasözü vardır ya hani bir çoğumuz güncel hayatımızda gereksinim duyarız. Hangi atam söylemişse, ruhu beni affetsin lâkin pek anlam verememekle birlikte pekte katılamadığım bir söz bu. Neden eğri otururken doğru konuşmalıyız ya da doğru konuşmak eğri oturmayı neden gerektirsin. Doğru konuşurken aynı zamanda doğru da oturabiliriz pekâlâ. “Neyse” […]
“Eğri otur ama doğru konuş” diye bir Atasözü vardır ya hani bir çoğumuz güncel hayatımızda gereksinim duyarız. Hangi atam söylemişse, ruhu beni affetsin lâkin pek anlam verememekle birlikte pekte katılamadığım bir söz bu. Neden eğri otururken doğru konuşmalıyız ya da doğru konuşmak eğri oturmayı neden gerektirsin. Doğru konuşurken aynı zamanda doğru da oturabiliriz pekâlâ.
“Neyse” demek istiyorum bu noktada ve her neyse…
İnsanın sözünde öz gerekli; yalan, riya girerse araya sözünün bir itibarı kalmaz, özü zevâl olur… İman inançla bütündür ve doğruluğu iktizâ eder. Hepsinin toplamı bir ediyorsa insan, işte o vakit tarih olur.
Hayatta her zaman düşüncelerimizin, sözlerimizin gerçeği yansıtması gerekir. Ağzımızdan çıkan sözler davranışlarımızla bir tutarsızlık oluşturuyorsa hiç kuşkusuz orda bir sıkıntı var demektir. Çünkü insan, davranışları ile değer kazanır. Kimi davranışlarımız insanlar arasında önemli, saygın bir konuma yükseltirken, kimi olumsuz davranışlarımız ise tüm saygınlığımızı, güvenirliğimizi yok eder.
İletişimin en önemli değerlerinden olan doğruluk; insan onurunun ve sağlıklı toplumsal düzenin mihenk taşlarındandır. İşte insanın doğruluğu tam da böyle bir davranıştır. İnsanların doğruluğu, yaptıkları işle değil davranışlarıyla ölçülür. Kesin olarak doğru diyebildiğimiz şeyler de ispat ve şahit vardır. Yani doğruluğumuzu ifade eden söylemlerimizin, davranışlarımızla desteklenmesidir. Toplumların yükselmesi, böyle insanların çoğalmasına bağlıdır.
Çevremizde, iyi insanlar olduğu gibi elbette kötü ve art niyetli insanların da bulunması gayet tabîdir. İnsan en günahsız olduğu durumlarda bile, bazı kötü ve art niyetli kişiler tarafından haksızlığa uğratılabilir. Hatta, hayat yolunda bu kötülere iyilerden daha fazla rastlanır.
Ve ayrıca birtakım hesapsızlıklar, tedbirsizlikler peş peşe gelebilir. Ferâset sahibi iç aydınlığına kavuşmuş, görgü ve kültürel açıdan karakteri oturmuş, gün görmüş bir insan bunların tuzağına düşmez. Hayat bunu gerektiriyor diye, yalan, riyâ ve hileye baş vurmaz; gayr-ı meşrû yollardan geçici olarak yükselmiş kötü insanlara özenmez. Bilir ki, vakarlı ve onurlu bir insan olmak, en kötü ortamda bile doğruluk, dürüstlük ve faziletten şaşmamayı gerektirir.
“Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen” diyor ya Yunus Emre…
Doğru tektir ve kısırdır, çoğalmaz. Çünkü doğru hakîkaten yaşanmış ya da yaşatılmış olandır. Hafızaya kazınan realitedir. Unutulmaz ve dolayısıyla hatırlamak için bir çabaya meyli yoktur. Kazanan ve bütün karanlıkları aydınlatan doğruluktur. Ve aynı zamanda kültür ve din açısından da ciddî bir gereksinimdir.
Zirâ yalan; doğurgandır, birbirini tetikler ve çoğalır. Hakîkat olmamasına istinâden unutulur ve asılsız başka gerekçeler sunar. İlk etapta ne kadar göz boyarsa boyasın, ne kadar kazanç sağlarsa sağlasın; sonunda iflas etmeye mahkûmdur.
“Ey inananlar! Allah’a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun.” (Tevbe 119) âyeti kerîmesince…
Kişi doğruyu öğrenmeden ne denli doğru insan olabilir ki? Doğruluk nasıl ahlâkî bir erdem ise, doğru bilgiye ulaşmak için gösterilen gayret de ahlakî bir erdemdir.
Doğru zamanda, doğru arkadaş, doğru bir seçim olacağı için doğru alış-veriş ve doğru işlere yönelmemizi sağlayacaktır. Ve ayrıca doğru sözlü olmak doğru yaklaşımlar doğuracağından doğru ilişkilere muhatap kılacaktır. Hâsılı bütün bu doğrular doğru kazanımlarla doğru bir yaşam sürecini niteleyen huzur ve mutlu bir hayata etken olacaktır.
Hiç bir miras doğruluk kadar zengin değildir. Hayat her ânımızda doğru insanlar çıkarsın karşımıza.
Sevgi ve muhabbet ile…