Her Şey Bilmekten Geçiyor

İnsan ezelden ebede önce kendini bilmeli. Nerden geldiğini, nasıl geldiğini ve nereye gideceğini bilmeli. Görevinin ne olduğunu, bu dünyadaki yerini bilmeli. Bunları sorgularda kendini bulursa eğer yaradılış gayesini ve en nihayet Yaradan’ı bulur. Yaradan’ı bulan insan o mutlak kudreti bilir, haddini ve sınırlarını bilir. Haddini bilen ise hakkı bilir, sevgi bilir, saygı bilir, şefkat ve […]

Yayınlama: 31.03.2023
A+
A-

İnsan ezelden ebede önce kendini bilmeli. Nerden geldiğini, nasıl geldiğini ve nereye gideceğini bilmeli. Görevinin ne olduğunu, bu dünyadaki yerini bilmeli. Bunları sorgularda kendini bulursa eğer yaradılış gayesini ve en nihayet Yaradan’ı bulur. Yaradan’ı bulan insan o mutlak kudreti bilir, haddini ve sınırlarını bilir. Haddini bilen ise hakkı bilir, sevgi bilir, saygı bilir, şefkat ve merhamet bilir.

İnsanı küçültmeyen, hatta büyüten en erdemli hassadır haddini bilmek.

Bir bilene sormanın ayıp olmadığını, bilgisi olmadığı konuda fikir yürütmemesi gerektiğini bilmek. Yani her şeyi bilmediğini, bilemeyeceğini bilmek…

Allah-u Teâlâ Yüce kitabımız Kur-ân’ı Kerîm Rahman Suresi 33. Âyet-i Kerîme’sinde ” Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç ve yetki olmadıkça geçemezsiniz” buyurarak had ve hudut noktasında bir ölçü ve sınıra işaret ederken, İsra Sûresi 37. Ayeti Kerime’sin de ise “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir nede dağlarla boy ölçüşe bilirsin.” diyerek insanoğlu için en büyük ilim, her şeyden önce haddini bilmek olduğuna vurgu yapıyor. Lokman (a.s) da oğluna nasihat da bulunurken Lokman suresi 18 ayette ise şöyle diyor “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme, unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.”

Tüm insanî ilişkilerde “haddini bilmek” kadar kişinin ilişkilerini düzenleyen, konumunu kabullenmesini sağlayan, razı olmasını ve yetinmesini kolaylaştıran, kanaat ve tasarrufta önemli ve bir kadar da gerekli bir haslettir haddini bilmek.

İnsanın kendini tanıması, artı ve eksilerini görmesi, anlaması, kendi kapasitesini fark etmesi, seviyesini ve duygularını kontrol etmesi, olumlu ve olumsuz yanlarını belirlemesi, emanete layık olup olmadığını bilmesi, yapabileceği veya yapamayacağını, aldığı görevin hakkını verebileceği ya da veremeyeceğini kavraması haddi aşmamaktan geçer. Kendini tanıyan insan aslında haddini bilendir.

Her vakit söylediğim, vurgu yaptığım ve gerçekten hayatta düstur edindiğim bir felsefedir bu. İnsanın yaşamı sürecinde “bir DUR-u, bir DURUŞ-u” olmalı. Ve bu olgu hayatın her alanında geçerliliğini hissettiren bir anlayıştır.

Aşırı gitmek, hakkı veya yetkisi dışında veya üstünde bulunmak, cezalandırarak gerçek yerini hatırlatmak, kendi değerini ve derecesini tayin ederek baskı kurmak, kraldan çok kralcılık haddi aşmaktır.

Fakat şunu da unutmamalı ki istediği lafı söyleyen, istemediği sözler işitir, istediği gibi davranan, istemediği bir şekilde muamele görür. Haddini bilmek ne kadar güzel bir erdemse, haddini aşan kimseye haddini bildirmek de o kadar güzel bir erdemdir!

Bu minvalde Gevheri’nin bir dörtlüğü çağrışıyor zihnimde…

Sözün bilmez bazı nâdan elinden,

Usul ağlar, erkan ağlar, yol ağlar.

Bülbülün çilesi gonca gülünden, 

Bülbül ağlar, gülşen ağlar, gül ağlar.

Had” kavramının insan için, insanın dünyadaki varlığı ve hemcinsleri ile ilişkisi için ve nihayet tabiatla münasebeti bakımından fevkalade bir uyumu vardır.

Haddini bilmekle, haddini aşmanın insan için yarattığı en yararlı sonuç; kendini bilmektir. Çünkü kendini sorgulama gereksinimi sayesinde insanda farkındalık gelişir.

Tabip Muhammed beyin söylediği bir beyit öyle güzel anlatmış ki;

” Çeşm-i insaf gibi arife mizan olmaz,

Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.”

Asıl mesele insanı tanımlayan insanın gerçekte ne olduğunu bilmek değil, daha ziyade insanın gerçekte ne olduğunu bilmeye, bulmaya ve öğrenmeye çalışmasıdır.

Bu konu üzerine söylenecek o kadar çok sözümüz var ki, lâkin uzun olmasına mukabil kısaca; insanca bir yaşam ancak hakikat arayışıyla karakterize olan yaşamdır diyoruz. Hâsılı haddini bilmek, kişilik sınırlarını bilmektir. Toplum ancak bu zihniyet ile gelişecek ve şekillenecektir.

Kalbî muhabbet ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.