2011 senesinde İran Ambargosu başladı… İran’ın dışarıya sattığı petrole kimse dur demedi. Ancak İran ın sattığı petrolün parasını İran’a vermediler… Bunun yerine ambargo kapsamına alınmayan insani malzemeler ve ticaret kalemleri serbest bırakılarak mübadele yapılması kabul edildi… Bu seneden sonra Ahmedinecat’ın isteği ve talebi Türkiye’nin de kabulü ile Türkiye Halk bankasında İran’ın Petrol paraları yatarak orada […]
2011 senesinde İran Ambargosu başladı… İran’ın dışarıya sattığı petrole kimse dur demedi. Ancak İran ın sattığı petrolün parasını İran’a vermediler… Bunun yerine ambargo kapsamına alınmayan insani malzemeler ve ticaret kalemleri serbest bırakılarak mübadele yapılması kabul edildi…
Bu seneden sonra Ahmedinecat’ın isteği ve talebi Türkiye’nin de kabulü ile Türkiye Halk bankasında İran’ın Petrol paraları yatarak orada birikmeye başladı. Bunun karşılığında en düşük komisyon talebinde Halk bankası bulunmuştu.. Kimse bu paraların dünyayı oynatacağını düşünmemişti.
Halk bankası genel müdürü hani şu ayakkabı kutularında para taşıyan Süleyman Aslan Türkiye de ki ticaret kuruluşlarına İran a mal satmalarını ve bunun karşılığında yapılan ihracatın bedelini Halk bankasından nakit olarak almalarını organize ederek hayata geçirdiği güne kadar kimse bunun Türkiye’nin kaderini hatta dünyanın kaderini değiştirecek bir olay olduğunu düşünmemişti.
2012 senesinde ABD Türkiye’de biriken 100 milyar doların üzerindeki paranın Türkiye’nin rahat hareket etmesine sebep olduğunu ve Halk bankasının öncülüğünde Balkanlarda bilhassa Sırbistan’da çok önemli adımlar attığını görünce kara para aklama operasyonları gerekçesi ile dünya bankası müfettişlerince Halk bankasını denetlemeye aldı. Ama netice çıkmadı. Bunun üzerine yılın ikinci yarısının başında CIA ve Mossad ajanları BM ambargosunu deldiği gerekçesi ile halk bankasını yeniden denetlediler. Yine bir şey bulamadılar. Çünkü yapılan şey sadece BM’nin izin verdiği maddelerin ihracatı ve bunun karşılığı olan paranın İran’ın onayı ile tüccarlara verilmesi şeklinde gerçekleşiyordu. Sonuçta denetimden elleri boş döndüler…
BM ikinci kere bir karar alarak ambargo kapsamında değişiklik yaptı. Bazı gıda ürünleri ambargo kapsamına alınırken bazı şeyler serbest bırakıldı. Amaç Türkiye’nin İran’la olan yakın ilişkilerini ve kazancını engellemekti. Türkiye’nin neredeyse kendi üretimi olan bütün gıda ve sanayi ürünlerini yasakladılar. Bunun yerine Kanada ABD Hollanda Belçika ve Almanya da üretilen sanayi ürünleri ve gıdalar BM listesinde ki serbest maddeler olarak yerini aldı…
Halk bankasının Hani ayakkabı kutusunda para ile yakalanan genel müdürü yeni bir strateji geliştirerek menşei farklı ürünleri BM izni kapsamında Türk ticaret adamlarına aldırıyor ve küçük komisyonlarla İran’a satışını sağlıyordu. ABD’nin BM ye aldırdığı bu kararda işe yaramamıştı 2012 sonunda yine hem dünya bankası hem CIA hem Mossad Halk bankasını didik ettiler. Denetlediler. İncelediler. Bütün hesaplara baktılar. Ticaret yapan kurum kuruluş ne varsa inceleme altına alındı. Sizlerde duymuşsunuzdur 6 Türk firması önce nükleer malzeme, sonra silah ve BM kararı dışındaki ürünler satıyor diye veto edildi. Sonra onların da BM kararı dışında ticaret yapmadığı ortaya çıkınca onlara yeniden izin verildi. Hiçbir şey elde edemediler…
Bir yıl içinde ikinci kez BM kararları değiştirildi İran ambargosu kapsamı yeniden belirlendi. Türkiye bu sefer gerçekten zor durumda kalmıştı. Ama Türk aklını hafife almışlardı bir kere. Altın ticareti BM kararlarına göre serbestti ve Türkiye bu konuda dünyanın zengin ülkelerinden biriydi. Altın ticareti yapılmasına karar verildi. Buna Süleyman Aslan beyin yapacağı pekte fazla bir şey yoktu. Çünkü Türkiye deki altın madenleri işletme hakkı zaten Belçikalı Hollandalı veya Danimarkalı şirketlerin elindeydi…
Türk istihbaratının Kosova ve Saraybosna kahramanlarından birileri yeniden devreye girdi ve ticaretin belirli şartlarda yapılabileceğini söyledi. Altını onlar çıkarsa da Türk devleti alıyordu. Bu durumda aldığımız fiyatı hiç değiştirmeden üzerine banka komisyonu ve küçük bir kar marjı konarak altının İran’a ihracatını gerçekleştirmemiz gerekiyordu. karşıdan İran Ahmedinecat vasıtası ile alıcıyı göstermişti… Ancak bunu yapabilecek Türk tüccarı yoktu. Çünkü ortada tüccara kalacak para çok azdı. İşi en iyi bilenlerden birilerini bulmaları ve bu ticareti büyük paralar kazanmamasına rağmen büyük paralar yatırarak yapacak bir tüccar bulunmalıydı.
Belirli isimler ziyaret edildi. Hiç biri bu işi yapmaya yetecek kapasiteye sahip değildi. Yolunu bulsalar bile icrayı gerçekleştirecek birilerini bulmaları gerekiyordu. Onu daha bulamamışlardı. Sonradan bir zamanlar Osmanlının en büyük sarraflarından birisi akıllara geldi. Yahudilerin işlediği cinayet ve komplolardan korkarak kaçan Hüseyin Sarraf’ın oğlu İran vatandaşı Reza bulundu. Dubai de Nafees Exchange ve Al Salam Center Exchange firmalarının sahibi olarak ticaretini yapıyordu.
Önce kabul etmedi bu ticareti. Türk devleti çok bastırdı. Devlet güvencesi ile korunacağı garantisi verildi. Sonunda kabul etti ve altın ticaret İran ile başladı. O kadar gizli yapılmalıydı ki Türk hükümeti içinde ABD veya İsrail ile yakın ilişkisi olanlar bile haberdar edilmedi. Hatta bir kısmı büyük rüşvetler ödenerek satın alındı. Devlet ona kimi nasıl satın alacağı bilgisini veriyor, satın aldırıyor, işlerin düzenli yürümesi sağlanıyordu. Paralar yeniden Halk bankasının kasasından Türk ticaretine akıyordu. Gerçek olan şu ki Sarraf muhalefet partilerinin ve ABD’nin diline pelesenk ettiği Türkiye’nin bütçe açığının %25 kapatıyordu…
Halk Bankası genel müdürü Süleyman Aslan hani para kutuları ile yurtdışına para kaçırırken yakalanan Süleyman Aslan bu sefer Sırbistan ve Kosova’da yeni bir çalışma başlatıyor gelen komisyonları orada satın alınan bir bankaya aktarıyordu, Yardımlar şeklinde alınan ve gayri resmi yollarla dışarı çıkarılan paraları orada ki bankaya yatırıp Türk asıllı sanayicilere yapılan özelleştirmelerde, neredeyse sıfır faiz ve ömür boyu vadelerle vermeye başlayarak satın aldırıyorlardı…
Almanya arka bahçesinin elinden gittiğini anlamıştı. Hırvatistan Saraybosna Kosova ve Sırbistan da yapılan neredeyse değerli bütün özelleştirmeleri Halk bankasının desteklediği firmalar satın almış büyük bir gücün sahibi olmuştu.. Türk asıllı iş adamları yapılan bütün istihdam içeren yatırımları Türklerle değerlendiriyor ve Türkçe konuşmayı zorunlu kılıyorlardı. Bunun üzerine ülkemizin belirli başlı yerlerinde canlı bombalar patlamaya başladı. 2013 senesinde ve sonrasında patlayan canlı bombalar Almanya dan yönlendirildiği bilgisi MİT içinde bilinir oldu. Halk bankası Almanya’nın talebesi ile üç kere daha yine CIA Mossad Dünya bankalar birliği tarafından denetlendi, incelendi Türk tüccarları denetlendi. İncelendi.
Ve 17 25 aralık kumpası geldi dayandı. Elbette sarrafın rüşvet verdiği bakanlar tespit edilmişti. Hemen ön plana alınarak ortaya çıkarıldı. Sarraf birinci derece suçlu olarak bütün bu bakanlara rüşvet veren adam olarak lanse edildi. Ancak devlet sözünde durdu. Yapılan bütün suçlamalar teker teker düştü ve Sarraf serbest kaldı. Sadece yakalanan ayakkabı kutusunda Kosova ya para götürmeye çalışan Süleyman Aslan oldu. Hiçbir iyilik cezasız kalmaz prensibi burada da çalıştı. Ömrünü Türk devletine ve Türk milletine hizmet etmek için harcayan Süleyman bey kurban edildi.
Aslında olay baştan sona kurmacaydı. O gün sabah 6 uçağı ile Kosova’ya uçacak olan Süleyman bey gayri resmi yollarla ulaştırılması gereken paraları gümrük sorunu yaşamamak için valizine yerleştirmişti. Ancak sabah 4,37 de gelen Hakan Şükür ün kardeşi Gökhan Şükür ayakkabı kutularında yardım paralarını getirmişti. O güne kadar bu camiadan gelen yardımlarda bir şekilde yerine ulaştırılmıştı. Hiç şüphelenilmedi. Hiç tereddüt edilmedi. Para dolu kutular ile arabaya binerken evinden çıkmadan polisin gerçekleştirdiği baskınla yakalandı. Sonradan paralar geri alındı kendisi suçsuz bulunarak serbest bırakıldı ama bir daha görevine geri dönemedi. Elbette toplumun gözünde de suçlu olmaktan kurtulamadı.
Sarraf’ın ABD ye neden nasıl gittiğini bilmiyoruz. Gerçekten kim organize etti kimin bu işte eli ayağı var. Yoksa Sarraf yine o cenahtan gelecek öldürülme korkusu ile bir an önce gerçekle yüzleşmek için mi böyle bir seyahati kabul edip ABD ye gitti bilinmiyor. Bilenler biliyordur da biz bilmiyoruz. Ama oraya gidince başına gelecekleri bütün olanları bilip te böyle olacağını bilmeyene aptal derler. Gidiyor ve tutuklanıyor.
Şimdi yargılanacakmış. Peki hangi suçtan yargılanacak. Belli değil. Çünkü Sarraf eğer Türkiye de işlediği suçlardan yani rüşvet veya yolsuzluk gibi suçlamalardan yargılanacaksa bunun Türkiye tarafından bildirilmesi ve istenmesi gerekir. Ortada böyle bir suç yok. Böyle bir talep yok. Öyleyse Sarraf ticareti için yargılanacak ama bunu da yapamazlar çünkü Sarraf BM kararlarının izin vermediği hiç bir ticareti yapmadı. Yaptıklarının usul ve yöntemlerini de yargılayamazlar. ABD vatandaşı olmayan birinin kendi ülkesinde işlenen usul ve ticari suçları ABD’yi bağlamaz…
Peki ne yapılıyor. Sarraf neden tutuklu. Hatta Halk bankası genel müdür yardımcısı neden tutuklu. İşte bunun altında YPG ye neden silah veriyorlar sorusunun cevabı vardır. Bunun altında PYD yi Türkiye vurursa bizde Türkiye’yi vururuz sözünün gerçeği vardır. Peki ne olur… Eğer Türk hükümeti vize konusunda durduğu kadar PYD ve YPG konusunda durduğu kadar kararlı ve sağlam durursa ABD bu konularda da geri adım atarak tükürdüğünü yalar. Ancak muhalefetin tezek bulup maden buldum diyerek üzerine atlamasını anlamam mümkün değil. Çünkü benim bildiklerimi ve fazlasını o liderler zaten biliyor.
ABD bizi tehdit ediyor. Diyor ki biz seni BM kararlarını delmekle suçlarız. Muhalefetimiz buradan ayağa kalkıyor iktidara yaptığınız yolsuzluklar ortaya çıkacak diyor. Kardeşim bizim ülkemizde yaşanan yolsuzluklar ABD’yi bağlamaz ki neden ortaya çıksın Ortaya çıksa ABD ye ne. ABD oradan benim bankamın genel müdür muavinini hangi suçtan olduğu bilinmez Sarraf davası ile alakalı yakaladığını söyleyerek BM kararlarında kara para aklamak ve BM kararlarını delmek suçlaması ile yargılanacağı söylüyor. Bizim muhalefet ayakkabı kutularını ortaya atıyor. Kardeşim ayakkabı kutuları ABD için suç teşkil etmez onu da ilgilendirmez. O beni benim ülkemi bu olaylarla bir şekilde baskı altına almak ve beni tehdit etmek için kullanıyor. Siz ayakkabı kutusunu anlatıyorsunuz. Keşke o ayakkabı kutusunu taşıyan büyük milliyetçi büyük Türk bürokratı Süleyman Aslan kadar millete faydalı devlete faydalı bir iş yapsaydınız…
Yanlış anlamayın ben Bu hükümeti kurulduğu günden beri sevmem. Bu hükümetin başındakini de zihniyetini de sevmem. Ama Türk devletine uzatılan o tehdit dolu eli hangi şekilde olursa olsun kırmak için elimden geleni yaparım. Çünkü ben Türküm Çünkü ben Türk devletinin tebasıyım. Ve benim devletimin ilahi bir kutsiyeti manevi bir değeri var. Ben bu ülkenin vatandaşı olmaktan bu milletin mensubu olmaktan gurur duyuyorum.
ABD hokkabazlığında saltanat aramıyorum