Tarih hikayeler değildir. tarih bilgidir. arkeolojinin verdiği belgelerle izah edilen araştırıp emek harcayarak üretilen bir bilgidir. bazı topluluklar vardır kendilerine hiç bir kök bulamazlar. belge kalıntı çözelti arkeolojik bir bulgu bunların hiç biri yoktur. sadece kendilerini ifade edecek bir efsaneye ihtiyaçları vardır. öyle bir ihtiyaçtır ki bu iddialarını ispatlayacak varlıklarının delili olacak bir hikaye olmalıdır. […]
Tarih hikayeler değildir. tarih bilgidir. arkeolojinin verdiği belgelerle izah edilen araştırıp emek harcayarak üretilen bir bilgidir. bazı topluluklar vardır kendilerine hiç bir kök bulamazlar. belge kalıntı çözelti arkeolojik bir bulgu bunların hiç biri yoktur. sadece kendilerini ifade edecek bir efsaneye ihtiyaçları vardır. öyle bir ihtiyaçtır ki bu iddialarını ispatlayacak varlıklarının delili olacak bir hikaye olmalıdır. yoksa nereden geldiniz sorusuna verecek en küçük bir cevapları yoktur.
Yakın tarihimize kadar ülkemizde hiç konuşulmayan şeyler şimdi birer iddia olarak ortaya çıkıyor ve yeni kimlikler icat ediliyor. yabancı devletlerin büyük çabaları sonucu bu iddialar kendilerine bir ortam sağlıyor. Fransa da açılan Kürdoloji Enstitüsü yeni bir dil icat ediyor ve bu dili Kürt dili olarak kabul ediyorlar. Hatta daha da ileri gidiyorlar buna birde alfabe icat ediyorlar. Bütün kullandıkları kelimelerin dil kökü ya Türkçe ya Farsça ya Arapça..
Birinci dünya savaşını çıkaran en önemli sebeplerin başında gelen Ermeni soykırımını anlatan kitabın (Mavi Kitap) nasıl ki palavra olduğu ortaya çıktığı halde bunun hala iddiasını sürdürüyorlarsa, bu dilin Kürt dili olduğu iddiasını sürdürüyorlar. Birilerinin buna inanmasının ve kabul etmesinin bir mahsuru yok.
Tarihte kendilerine ait bir kalıntı bir belge bulamayanların arayışları ile her yere saldırıyorlar. Orta doğu tarihini eski haliyle arkeolojik çalışmalardan elde edilen verilerle biliyoruz. Sümerleri Hititleri Hattuşileri Urartuları Asurları Babillileri Persleri Arapları ve Türkleri bu kalıntılar bu belgeler içinde buluyoruz. Biliyoruz. Her birine ait çeşitli tarihi eserler var. Kalıntılar belgeler var. 500’lü yılların sonundan itibaren Sümerlerin icat ettiği yazıyı kullanan bir çok kavim ve yerleşik kültürün içinde arandığında bulunmayan bir kavmi nasıl varlığını ispatlarız çabası insanları akıl almaz hurafelere inanmaya mecbur ediyor.
Bir gün bu meşhur Nevruz bayramı için yapılan tartışmada Nevruz’un bir Türk bayramı olduğunu ve bütün orta Asya Türk cumhuriyetlerinde topluluklarında kutlandığını bunun Ergenekon’dan çıkışı temsil eden kültürel bir ritüel olduğunu söyleyen birine hiç unutmuyorum bunun bir Kürt bayramı olduğunu söyleyen adamın Ergenekon’a efsane kendi anlattığına hakikat deyişini hala kulaklarımda duyuyorum..
Nevruz: zamanında güney doğu Anadolu’da yaşayan bir kral varmış. Bu kral birden bire çok hastalanmış. Zamanın en iyi doktorları tarafından tedavi edilmeye çalışılan krala doktorlardan biri hastalığınız çok ilerlemiş tedavisi mümkün değil ama her ay bir tane 18 yaşını geçmemiş taze erkek beyni yerse yaşayacağını söylemiş. Bunun üzerine kralda bölgede yaşayan Kürtlerden her ay birini seçiyor ve kafasını kestiriyor onun beynini yiyerek yaşamını sürdürüyormuş. İşte buna isyan eden Kürtler bir gün kralın askerlerinin gelip içlerinden birinin kafasını kesmesine mani olmak için bir araya toplanmış ve isyan etmişler. İsyanı diğer yerleşkelere haber vermek içinde büyük bir ateş yakmışlar. İşte bu günün anısına bu ateş yakılır ve kutlanırmış..
Şimdi buna inanıp Ergenekon’dan çıkış destanına efsane diyecek kadar hurafeler ve hikayelere inanmaları ne kadar acz içinde olduklarının delilidir. bu yüzden kendilerini anlatacak tek kaynak bulamamışlardır. o dönem bölge tarihi içinde isimleri geçmeyince bir arkadaşım bana kendilerinin Nemrut soyundan geldiklerini söylemesi bile nasıl bir ruh hali içinde olduklarını anlatmaya yetmişti. baktığımızda 700 lü ve 1200 lü yıllarda yazılmış haçlı orduları ile gelen yabancı tarihçilerin kitaplarında o bölgede yaşaylan bütün kavimlerin boyların soyların isimlerini bulursunuz ama bunların içinde bir tanesinde bile Kürt diye bahsedilen bir kavimi bulamazsınız.
Tarihe o bölge için kaynaklık eden Ebul Faraç tarihi papaz Gregoryan zeyli veya Urfa Haçlı kontluğu gibi kaynaklarda yüzlerce aşiret adını bile bulabilirsiniz. Ama Kürt ismini bulamazsınız. Sonunda Farisi kaynaklarda kullanılan efsane kitaplarından birinde (Şerefname) dağlarda yaşayan göçebelere verilen Kürt ismini “işte biz burada varız” diyerek dört elle sarılıp kendilerine bayrak ettiler..
İçlerinde daha aklı başında olanlar bunun yetmeyeceğine kendilerine daha sağlam bir kaynakta daha sağlam bir isim bulmaları gerektiğine inanlar sonunda El-Hazrecî’nin (KİMDİR VE BAŞKA ESERİ VAR MIDIR BİLİNMİYOR) Eyyubileri anlatan eserinin ismi Târihu Devleti’l-Ekrâd ve’l-Etrak (Türkçe: Konar göçer Türk Devletinin Tarihi) Tabi burada ki Ekrad kelimesini Kürt olarak tercüme edip Selahattin Eyyübi ismini de Kürt sultan olarak kabul etmişlerdir. Zavallılar…
Eyyûbîler Devleti veya Eyyûbîler 1171-1250, Hama’nın yerel yönetimi olarak 1348’e kadar), Zengi devletinin komutanı olan Selahaddin Eyyûbî’nin kurduğu Sünnî İslâm Hanedanı’nın egemen olduğu Mısır’daki devletin adıdır. Eyyûbîler Türk kökenli Sünni İslam hanedanıydı. En güçlü olduğu dönemde Mısır, Suriye, Irak, Hicaz ve Yemen’i egemenliği altında tutmuştur.
Siyasi yapısı bakımından, Eyyûbî konfederasyonun yönetim tutumları kendi yurdunun siyasi kurumları ile alakalı olabilir. Fakat bu kurumları çağdaş Türk devletlerinin temel yapısıyla önemli ölçüde farksızdı ve Eyyubîler birçok yönden sadece Selçukluların bir halefi olarak anlaşılabilir.
Bu durumda Devleti’l-Ekrâd ve’l-Etrak kitabının manası aşağıdaki açıklamalarla birlikte
EKRAD :
“Osmanlılar da ekrad tanımlamasını konar-göçer aşiretler için kullanmışlardır. Yavuz Selim zamanında tutulmaya başlanan tahrir defterlerinde ekrat tabiri, Türk olduğu kesin olan birçok konar-göçer Türk aşireti için kullanılmıştır. Sadece birkaç örnek olmak üzere, konar-göçer Kılıçlı, Döğer, Avşar, İğirmidörtlü aşiretleri sayılabilir. Konu ile ilgili olarak yazar Baki Öz, ‘Ekrat taifesi, Osmanlıca’da konar-göçer, henüz konar-göçerliği bırakmamış, Türk boylarının adıdır der.”
ETRAK :
Sadece Türk demektir.. hiç bir başka yorumu ve manası yoktur.
Târihu Devleti’l-Ekrâd ve’l-Etrak : Konar göçer türk devleti tarihi olarak mana bulur.
Sadece kendine bir kimlik arama merakı olanlar için Eyyübiler kürt ve türk devleti olarak adlandırarak kendilerini de ilave edip bir kimlik bulmaya çalışmış olur. . Sadece kendilerine tarihi bir kök bulamayanların, ismi tarihe geçmiş olan Selahattin Eyyübi ye bu kitaptaki konar göçer kelimesini de kendi kavmi sıfatı olarak uydurup bizden derler..
Zavallılıkta sınır tanımayanlara ithafen yazdım… Aşağılık komplekslerine yenilmiş her sisli karanlıktan kendilerine ışık arayan zifiri karanlıkta kalmış asılsız için yazdım. Selahattin Eyyübi’ye Kürt diyen o zavallılar için yazdım…
Herkesi Türkleştiriyorsunuz diyenler için “Biz Türklerin tarihi yeniden yazan o kadar ismi var ki Selahattin Eyyübi için sessizce yapılan yaygaraya bakıp gülüyoruz”