Sessiz bir tehlike kapımızda!

Yayınlama: 01.08.2025
Düzenleme: 01.08.2025 11:55
A+
A-

Son yıllarda yaşanan kuraklık, aşırı sıcaklar ve su kaynaklarının tükenişi, artık inkâr edilemeyecek kadar gözle görünür bir gerçek halini aldı..

İklim krizi, sadece haber bültenlerinde birkaç saniyelik bir geçiş notu olarak kalmamalı; çünkü şehirlerin tam ortasında sessizce büyüyen bir tehditle karşı karşıyayız..

Orman yangınlarını ve doğal afetleri bir kenara koysak bile, her geçen yaz daha uzun ve yakıcı hale gelen sıcak hava dalgaları hayat kalitemizi derinden etkiliyor..

Birçok büyük şehirde asfaltın üzerine adeta çöken bu yoğun sıcaklık, yalnızca rahatsızlık yaratmakla kalmıyor, ciddi sağlık sorunlarına da zemin hazırlıyor..

Yaşlılar, çocuklar ve kronik rahatsızlığı olan bireyler için bu sıcaklık dalgaları, ölümcül sonuçlara neden olabilecek kadar tehlikeli hale gelmiş durumda..

Ne yazık ki bu sıcaklıklar geçici bir yaz problemi değil; kalıcı ve gittikçe şiddetlenen bir iklimsel dönüşümün işareti olarak karşımıza çıkıyor..

Bu dönüşümle birlikte su kaynaklarımız da aynı hızla tükeniyor; baraj doluluk oranları her yıl biraz daha düşerken, yer altı suları kritik seviyelere geriliyor..

İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde bile su kesintileri artık birkaç günlük arızalardan ibaret değil; sistematik bir kıtlığın erken uyarı sinyallerini veriyor..

Düşünün Sakarya’nın denize sınır ve her tarafı nehirlerle çevrili ilçesi Karasu’da bile su kıtlığı yaşanıyor..

Bir zamanlar bol ve sınırsız sandığımız suyun, artık sadece musluktan değil, toprağın derinliklerinden de çekilip gelmesi gün geçtikçe zorlaşıyor..

Tarım alanlarında sulama yapılamadığı için rekolteler düşüyor, ürün çeşitliliği azalıyor ve bu da doğrudan mutfaklarımıza, soframıza etki ediyor..

Gıda fiyatlarındaki istikrarsızlık sadece ekonomik bir problem değil; doğrudan iklimin etkileriyle beslenen, çevresel ve yapısal bir kırılmanın göstergesi haline geliyor..

Ancak ne yazık ki bu gelişmeler hâlâ toplumun büyük bir kesimi tarafından yeterince ciddiye alınmıyor ve “alışılmış yaz sıcaklıkları” olarak yorumlanıyor..

Bu tehlikeyi fark edememek ya da küçümsemek, uzun vadede hem bireysel yaşamlarımızı hem de şehirlerimizin geleceğini riske atmak anlamına geliyor..

Oysa çözüm, büyük politikaların ötesinde bireysel ve toplumsal farkındalıkla başlıyor; tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmek en acil adımlardan biri..

Musluğu açık bırakmamak, suyu tasarruflu kullanmak ya da gün ortasında açık havada bulunmamak artık küçük tavsiyeler değil; hayati önlemler haline gelmiş durumda..

Yeşil alanları korumak, yerel yönetimlerin iklim dostu politikalarını desteklemek ve doğaya duyarlı bir yaşam tarzı benimsemek de en az su kadar kritik bir ihtiyaç..

Unutmayalım ki iklim krizi, bir gün kapımızı çalacak bir tehlike değil; çoktan içeri girmiş, evimizin içine yerleşmiş ve her geçen gün daha da kök salan bir gerçekliktir..

Sessizliğini koruyan bu tehlikeye kulak vermek, ona karşı harekete geçmek ve geleceği yeniden inşa etmek artık hepimizin sorumluluğudur..

Unutmayalım su hayattır..

Bir Yorum Yazın

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Mehmet dedi ki:

    Eline sağlık harikka olmuş