Ya Olduğun Gibi, Ya Göründüğün Gibi

Yayınlama: 18.02.2025
Düzenleme: 19.02.2025 17:08
A+
A-

Kişiliği gelişmemiş ve boşluğu olan insanlar genellikle kimlik ve değerler konusunda belirsizlikler yaşayan, kendi iç dünyalarını yeterince keşfedememiş, başkalarına benzemek veya onların beklentilerini karşılamak üzere şekil değiştiren kişilerdir.

Evet bu kişiler, benliklerini tanıma ve güçlü bir kişilik geliştirme sürecinde kendi kimliklerini bulmada zorlanırlar. Zira başka kişiliklere bürünmeleri genellikle içsel bir boşluk, eksiklik duygusu ya da dışarıdan onay alma isteği ile ilişkilidir.

Kendi istekleri değerleri ve hedefleri yerine dışarıdan gelen etkilere daha duyarlı oldukları için başkalarının düşüncelerini, davranışlarını taklit ederek kendi kimliklerini oluşturmayı dener ve hâsılı bu tutum bir tür kimlik arayışına dönüşür. Nitekim bu süreç kalıcı bir kimlik duygusunun yerine, geçici ve yüzeysel benlikler inşa etmelerine yol açar.

Boşluk hissi yaşayan kişiler kendilerini başkalarına yansıtarak varlıklarını güçlendirmeye çalışır. Örneğin çevrelerindeki kişilere hayranlık duyabilir veya onların tarzlarını, düşünce yapılarını, kendilerine aitmiş gibi kabul ederler. Dolayısıyla bu durum kişilerin gerçek özlerini bulmalarını zorlaştırabilir. Sürekli başkalarını taklit etme çabası zamanla bir tür kaybolma hissine dönüşebilir.
Bu kişilerin sıkça dış dünyadan onay alma ihtiyacı duyduklarını ve kendi değerlerine güvenmekte zorlandıklarını, öyle ki başkalarından alınan geri bildirim ve takdirin onları daha çok tatmin ettiğini görürüz. Çünkü onay almak, kendilerini inşa etmek adına birincil motivasyon şartıdır. Bu da genellikle yüzeysel ilişkiler ve güçlü bir bağımsızlık hissinin olmamasıyla sonuçlanır.

Kişiliği gelişmemiş bireyler için psikolojik gelişim zorlu bir süreçtir. Kimliklerini tam anlamıyla inşa etmek için içsel bir keşif sürecine girmezlerse başkalarına bağımlı kalmaya devam edebilirler. Zamanla bu tür kişilerde yalnızlık, tatminsizlik, hatta kanaatsizlik ve psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar. Çünkü kendi benliklerini bulmak yerine sürekli dışsal faktörlere odaklanırlar.

Bu kişilerin sağlıklı bir kimlik geliştirmeleri için önce içsel boşluklarını fark etmeleri elzemdir. Kendilerini tanıma, değerlerini ve ilgi alanlarını keşfetme süreci, daha dinamik bir benlik geliştirmelerine destek verirken, içsel keşif ve kişisel gelişim çalışmaları daha sağlam bir kimlik oluşturmada, dışsal etkilere bağımlı olmaktan kurtulmalarına yardımcı olur.

Kendini eksik veya yetersiz hisseden İnsanlar ekseriyetle içsel bir boşluk, değersizlik duygusu ya da yetersizlik hissiyle baş başa kalırlar. Bu duygular kişinin kendine güvenini, öz saygısını ve yaşam kalitesini derinden etkiler.

Kendini eksik hissetmek, genellikle duygusal, zihinsel ya da sosyal düzeyde bir tatminsizlik, kaygı veyahut korku ile bağlantılıdır.

Böyle kişiler kendini tam ve yeterli hissetme noktasında, dünyada bir yeri olmadığı ve başkalarına kıyasla geride kaldığı düşüncesine kapılırlar.

Eksiklik hissi bir şeylerin, çoğu zaman içsel kaynakları ve duygusal doyumun yetersiz olduğunu düşündüğümüzde ortaya çıkar. Ayrıca bu kişiler duygusal anlamda kendilerini boş veya tam olmayan biri olarak hisseder. Örneğin bir insan kendini sevilmeye, takdir edilmeye değer görmüyordur. Yetersizlik hissi ise kişinin kendisini belirli bir alanda, hasseten başkalarına kıyasla eksik, güçsüz veya yetersiz olarak değerlendirilmesi ile ilgilidir.
Kişi başarılarını, yeteneklerini başkalarıyla karşılaştırır ve bu kıyaslamadan kendini hep geride hissetmesine, öz güveninin sarsılmasına ve kezâ sürekli bir yeterli değilim düşüncesiyle yaşamasına yol açar.

Bu hissiyatta olan İnsanlar genellikle aşağılık kompleksi, geçmişte yaşanan travmalar en kötüsüde düşük öz saygı gibi derin psikolojik temellere dayanır.

Bireyin geçmiş deneyimlerinden, örneğin ebeveynlerinin ya da öğretmenlerinin eleştirileri, zorlayıcı çocukluk anılarından etkilenerek kendini yetersiz atfeder. Bazen bu hissin kökeni aşırı mükemmeliyetçilik gibi başkalarının beklentilerine sürekli olarak tâbî olma çabası da olabilir.
Toplum bazında başarı, güç, güzellik ve diğer faktörlere dayalı bir değer ölçüsü çok yaygındır. Bu ölçülere uymadığını hissettiğinde insan, kendisini yetersiz, eksik olarak değerlendirir.
Meselâ medya ve sosyal medyada idealize edilmiş yaşam tarzları ve yalancı görünüşler bu hissin pekişmesindeki en büyük etkenlerden biridir.

Kendini başkalarına kıyasla daha düşük ya da daha değersiz hissederek aşağılama, sürekli eleştirme ve hatalarını büyütme eğilimi, onay ve takdir arayışı içerisinde başkalarına bağımlı olarak yaşama, her şeyin mükemmel olma zorunluluğu, hataların büyük kabul edilemez olduğu düşüncesini taşıyarak mükemmelliyetlik hissine kapılma, kaygı ve depresyon hisseden kişilerde, bu duygu depresif anksiyete gibi psikolojik sorunlara yol açar. Sosyal çekinme hissettiği için sosyal ortamlarda bulunmama, yalnızlaşma eğiliminde de görülür.

Nitekim bir insanın kendini eksik ya da yetersiz hissetmesi uzun vadede birçok olumsuzluğq neden olur ve bu kişilerde yaşamları boyunca sürekli bir tatminsizlik duygusu hisseder. Kendini eksik ya da yetersiz gören bir kişi yeni deneyimlere atılmakta zorlanır, korku ve kaygılar nedeniyle fırsatları kaçırır. Ayrıca başkalarına karşı kendilerini sürekli olarak ispatlama ihtiyacı duymaları sosyal çerçevede zorlaşır. Bu kişiler başarısızlık korkusuyla sürekli mücadele eder ve bu durum onların kişisel gelişimlerini sınırlar, kendilerine yeterince değer vermeyen bu bireyler, sağlıklı bir öz saygı geliştiremezler. Sonuçta duygusal yorgunluk tükenmişlik ve psikolojik rahatsızlıklar, bu sürecin doğal sonuçları olarak çıkar karşımıza.

“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol ” diyor ya Hz. Mevlânâ. Aynen öyle… ne sırlı manâlar taşıyor aslı-zatında şu iki cümle.

Hepimiz insanız ve bu gibi duygulara maruz kalabiliriz. Bu duygularla başa çıkmanın en önemli yolu kendimizi tanımamız ve kabul etmemizdir. Her şeyden önce kendimize karşı şefkatli olmalıyız, hatalarımızın herkes gibi normal olduğunu anlamalıyız. Mükemmel olma gerekliliğini reddetmeliyiz. Öz saygımızı geliştirmeli, psikoterapi ve danışmanlıklar aracılığı ile kendimizi başkalarıyla kıyaslamamayı ve mükemmeliyetçilikten uzaklaşmayı öğrenmeli ve kendi değerimizi sadece başarılarla, başkalarının onayıyla değil kimliğimizle ve insan olarak varlığımızla ölçmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz.

Güçlü yanlarımızı ve başarılarımızı fark etmeliyiz. Duygusal boşluklar yetersizlik hissiyatı barındırmamalıyız. Kimse mükemmel olmak zorunda değil ve hiç kimsede mükemmel değildir.

Zaten sürekli yetersiz hissetmeye yol açan bu durumdan kendimizi arındırmalıyız. Hataların ve eksikliklerin doğal olduğunu kabul etmek bizi daha çok rahatlatacak ve hayata sağlıklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Her şeyden önce kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemiz ve kendi yolumuzu takip etmemiz özgüvenimizi artıracak en önemli olgudur.

Bâkî muhabbet ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.