Yoldan geçerken martının biri pislese ve kazara bize değse ya biz yanımızda ki ya da yanımızdan geçen biri bu meseleyi dine bağlıyor… Adam hırsızlık yapıyor ”bu yobazlar” diye başlıyor. Veya dindar olduğu bilinen bir adam ikinci karıyı alıyor hemen başlık hazır ” Bu yobazlar” Adam köylü. Tuvalet kültürü almamış, umumi tuvalette pisliğini temizlemeyi bilmiyor. Ama […]
Yoldan geçerken martının biri pislese ve kazara bize değse ya biz yanımızda ki ya da yanımızdan geçen biri bu meseleyi dine bağlıyor… Adam hırsızlık yapıyor ”bu yobazlar” diye başlıyor. Veya dindar olduğu bilinen bir adam ikinci karıyı alıyor hemen başlık hazır ” Bu yobazlar” Adam köylü. Tuvalet kültürü almamış, umumi tuvalette pisliğini temizlemeyi bilmiyor. Ama olsun “Bu yobazlar” yaftası hazır elimizde bekliyor
Din bir kimlik değildir. Din kişilikte değildir. Bu konuda kesin yanılgılarımız bulunmaktadır. Yalancı ister dindar olsun ister olmasın yalancıdır. Korkak ister dindar olsun ister olmasın korkaktır. Din ümmet bilincini verse de ümmetin genetik kimliğini değiştirmez. Bu Hristiyanlar, Museviler içinde böyledir. Alman ya da Fransız olmaları onların Hrıstiyan olmalarına yetmediği gibi Hrıstiyan olmaları da bu milletlerin genetik özelliklerini taşımalarına mani olmaz…
Türk milletinin ümmet bilinci idrakı daha gelişmiştir. Bunun altında sosyolojik bir çok sebep vardır. Hepinizin bildiği gibi yaşamını töre denen kesin ve tartışılmaz sözlü buyruklara göre yaşamaya alışmış bir toplumun, islam inancı esaslarını kabul etmesi kendi töreleri ile olan benzeşmesinden kaynaklanmaktadır.
Mutlaka hepiniz okumuşsunuzdur. İslam ordularının İran’ı fethi esnasında Türk hakan Bağatur Han ile İbn i Cüneyd (R.A) arasında cerayan ettiği söylenen konuşmayı…Bu konuşmada hadler ve uygulamalar konuşulmuştur. Mesela yalan suç mudur? Ne ceza verilir? Hırsızlık suç mudur? Ne ceza verilir? gibi
Bu metin doğru olmasa bile anlattığı şey doğrudur. Türk Töresi ile İslami hadler bir birine çok benzemektedir. Suç olan şeyler neredeyse bire bir aynıdır… Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, zina yapmak gibi… Bu esasları kabul etmek Türk toplumu için pekte yeni bir şey olmadı… Tanrı inancındaki tek tanrı idrakı zaten inanç sistemi içindeki yenilenmeyi zorlaştırmadı kolaylaştırdı.
Bu şartlar altında gelişen tarihi süreçte asıl sorunun Selçuklu dönemi ile başladığını Mevlana ile ümmet olgusunun Türk olgusu yerine geçtiğini görüyoruz.. Yoksa Cengiz ile Selçuklu arasında cereyan eden Bütün o bölgedeki devletleri yerle bir eden savaşta savaşılanın adı Moğol da olsa Türk’tür. Ya da Sümerlilere denildiği gibi orta Asya’nın ari ırkıdır deriz… Ne Moğolların o asker sayısı kadar nüfusu vardı, nede kendilerine ait bir kavmiyet bilinci.
O dönem Arap tarihçilerinin hiç biri Moğol istilasını Moğolların yaptığını yazmadı. Bütün o zamana ait belgelerde Türk lafzını okur ve görürüz. Bu doğrudur üstelik. Biz yapılanların ümmete eziyet olduğu inancını taşıdığımız için Türk’e böyle bir cabbarlık böyle barbarlık (çok tartışılır) yakıştırmak istememişiz. Moğol denmesi kolayımıza gelmiş öyle kabul etmişiz. Yoksa bu gün bile Moğolistan denen yerde yaşayan insanların nüfusu Cengiz hanın sahip olduğu ordunun sayısına erişmediğini görürüz.
Neyse konumuzun bu olmadığını bilerek asıl meseleye geri dönelim. Türk toplumunun ümmet bilincinin bu kadar ön planda olmasının sebebi aslında İslam’a hadimlik ve hamilik yapmasından kaynaklanmıştır. Eyyübi ailesinin Haçlı istilasına karşı gösterdiği büyük direniş ve Kudüs ün geri kazanılması ile başlayan İslam’da Türk mührü Eyyubilerle aynı felsefeyi taşıyan Selçuklu içinde hazır bir gömlek oldu…
Bu gömlek istenerek bilerek giyildi. Düşünsenize İslam ümmetinin sahip olduğu coğrafyanın gerçek güç sahibi olmaktı bu aynı zamanda… Belki bütün mesele şah İsmail in yenilerek Arap Asya’sı ve Afrika’sının hüküm altına alınması ile başımıza çorap örmek olarak değişmiştir. Arap kibri kırılmıştır. Beni İsrail kavmi ile aralarında kan bağı olan Araplar Sami ırkının iki mensubudur. Ve mensubiyet genetik benzerliklerinin sebebidir. Dünyada Yahudilerden sonra en çok mensubiyet kaydı tutulan ikinci kavim oluşları ile eştir. Bunun sebebi inanılmaz kavmiyetçiliklerinden ve kibirlerinden gelir. Dünya üzerindeki bütün diğer milletleri kendilerinden küçük görmeleridir…
Tarih şuuru olmayan tarih bilinci olmayan tarih hakkında doğrusu hiçte fikri olmayan Türk halkı anlatılan hikayelerle tarihi karıştırmaktadır. Yalan söyleyen tarih furyası ile başlayan Resmi tarih söylemlerinin altında tarih bilincini yıkmak ve uydurmaları tarih diye yutturmak yatar… Tarih belge ve delili olan binlerce kalıntıdır. Bütün belgeleri ve kalıntıları yok sayarak ortaya atılan resmi tarihe alternatif hikayeleri gerçek sanan bir topluluğuz.
Bu yüzden Atatürk hikayeleri dinleriz. Hiç birinin gerçekle alakası bile yoktur. Ama bunları sanki aslında birileri bizi kandırmak için uydurmuştur da o zevatın anlattığı abukluklarla dolu masallar bize hakikati söylemektedir. Bunun altında aslında Türk devletine ve Türk milletine olan hasmaniyet yatmaktadır. Ve diğer adıyla ümmetin yerini alan Türk milleti varlığına düşmanlıktır. Türk milletinin variyetidir bütün bu zerzevatı rahatsız eden.
Ümmet devleti değil de Türk devleti lafzı aslında gerçeği hiçte değiştirmemiştir. Sadece lafızları değişmiştir. Çünkü iktidarda olan hakim olan unsur Türk’tü. Osmanlı kuruluşundan sonuna kadar bir Türk imparatorluğuydu onun kaybettiği tek şey Türk lafzıdır. Atatürk sadece bu lafzı yerine koymuştur. Ama bu o kadar radikal bir gelişmedir ki halk için sanki yeni bir olguymuş muamelesi görmüştür. Tabii birde devrim yalakaları vardır. Sanki yapılan yeni bir devlet kurmak yeni bir kavmi yaratmak edasında olan. Halka sanki zorla sokulmuştur Türk olma fikri..
Bu gün Güneydoğu’da ve kuzey Mezopotamya’da yaşanan bütün vahşetin altındaki sebep budur..