Sana bu yazıyı biraz geç yazıyorum farkındayım. Lakin üç günlük dünya dedikleri gerçek oldu. Üç gün konuşuldun ve her geçen gün biraz daha unutulacaksın. Hızlı olacak bu unutuş. Fakat bazı yürekler var ki o yüreklerin unutulmayanlarında onlar sönene kadar yaşayacaksın. Seni tanımasam da o yüreklerden biri benim Aybüke öğretmenim. Ailenden uzak olduğunu, ödünün koptuğunu söylemişsin […]
Sana bu yazıyı biraz geç yazıyorum farkındayım. Lakin üç günlük dünya dedikleri gerçek oldu. Üç gün konuşuldun ve her geçen gün biraz daha unutulacaksın.
Hızlı olacak bu unutuş. Fakat bazı yürekler var ki o yüreklerin unutulmayanlarında onlar sönene kadar yaşayacaksın. Seni tanımasam da o yüreklerden biri benim Aybüke öğretmenim.
Ailenden uzak olduğunu, ödünün koptuğunu söylemişsin bir arkadaşına. Hatta “ölüm bu, geleceği varsa yapacak bir şey yok,” demişsin. Oysa oraya, o kutsal mesleği icra ettiğin şehre gelene kadar ne emeklerden ne acılardan geçmiştin sen. Bazen acılarını görmüyor insan…
Bir türkünün içinden geçerken sen “beni öldürende yoktur din, iman” derken ne de içli söylemişsin. O kadar çok trajediyle sarsılıyoruz ki gözlerimiz neye, kime dolacak şaşırdık. Gözler tepkisizliğe, insanlar sessizliğe bürünmeye alıştı. Hep dedim onlara öğretmenim “Alışmak çağın hastalığıdır, alışmayın,” diye. Olmadı. Duyuramadım. Alıştılar sonunda.
Hayallerini, hayatını, söylenmemiş ezgilerini, öğrencilerinin göz yaşlarını gömdük toprağa ve gittin. Lanet terörün lanetli kurşunlarıyla gittin. Birileri ise kendinden olmayanları ayıklamakla meşgul…
Memlekette memleketli olmayanların türeyişini izleyip onları kendinden görmekle meşgul. Muhalefeti tutuklatmakla meşgul. Batan geminin paylaşılacak malı da tükenmek üzere. Çoğunun derdi kendilerini aklamak. Aklayamayacaklar Aybüke öğretmenim. Aklayamayacaklar Cumhuriyetimin çocuğu.
Seni koruyamadıkları gerçeğini, kaderini akışına bıraktıklarını, kefenine düşen kanı aklayamayacaklar. Çünkü alışmanın, tükenmenin, unutmanın zehrini aşıladılar insanlarına.
Göz yumdukları belaya terör derken, teröre yataklık ettiklerini pişkin pişkin itiraf ettiler ve yerlerinden kımıldamadılar.
Öğretmen açığı varken atanmamayla cezalandırdılar. Yıldırmak için eşlerinden ayırdılar. Seni şehrin ortasında koruyamadılar kalleş kurşunlardan.
Seni koruyacak gücün zayıflamasına göz yumdular öğretmenim. “Beni öldürende yoktur din, iman” derken sen, o koruyamayanlar dinin gücüyle aldı makamlarını. Onlarda var mı din, iman?
Ama dedim ya insan bunlar, unuttular. Ben seni unutmayacağım öğretmenim. Ben seni unutmayacağım…
***
Mahalle Kültürü…
Mahalle kültürü, komşuluk, insanlık diyip duruyoruz ya! Öyle demeyin. Kapanın evlerinize çekirdek ailenizle kalın. Büyük apartmanlara, sitelere gömülün. Özlemeyin o günleri. Onlar eskidendi.
Eğitilmemiş ruh hastası insanlarla dolu sokaklar. Ben bu günleri gördükten sonra evladımı sokağa, komşuya teslim eder miyim? Bak Ceylin’e; sokakta oyun oynarken komşusuna su içmeye gitti belki de.
Yazık oldu öğretmene…
Yazık oldu kuzusuna…
Yazık oldu yarınlara…