Hindistan’a ilk gidişimde çok etkilenmiştim, “Kesinlikle bizim gezegenle alakası yok” dedim. Her şeyleri farklı, arabaları, trafik kuralı yok, yemekleri farklı.. Haftalar geçtikçe bir şeydikkatimi çekmişti; Belki de birçok zorluğun getirdiği yaşam, onların doğal olmalarına sebep olmuş, pazarlarda her şey doğaldı. Muzu ve patatesi görünce zaten anlıyorsun ki zorlu yaşam koşulları seni ya en iyi yapmaya […]
Hindistan’a ilk gidişimde çok etkilenmiştim, “Kesinlikle bizim gezegenle alakası yok” dedim.
Her şeyleri farklı, arabaları, trafik kuralı yok, yemekleri farklı..
Haftalar geçtikçe bir şeydikkatimi çekmişti; Belki de birçok zorluğun getirdiği yaşam, onların doğal olmalarına sebep olmuş, pazarlarda her şey doğaldı.
Muzu ve patatesi görünce zaten anlıyorsun ki zorlu yaşam koşulları seni ya en iyi yapmaya itecek ya da doğal olmaya.
Japonya’ya ilk gidişimde ana tablo maçı seyrettim. Japon oyuncu Junior 9 numara Sato maçı kaybetti..
Ancak Japonlar maçı kaybeden oyuncudan imza almak için sıraya girmişlerdi. Maçtan sonraki bu davranışları beni inanılmaz şaşırtmıştı.
Neden yüzlerce Japon oyuncunun tenisin içinde olduğu sorusunun cevabını bulmuştum. Onlar için maçı kazanmak değil, ülkelerini temsil etmek, yarışmak önemliydi.
Oranın bir parçası olmak değer verdikleri bir şeydi, kaybetmek onlar için hiç bir şey ifade etmiyordu.
Sonra kendime dedim ki “1.55 boyunda bizde bir oyuncu olsa, bundan bir şey olmaz der, tenisten soğuturduk.”
Profesyonel turun içinde haftalar, aylar ve yıllar geçirdikçe madalyonun öteki yüzünün öyle olmadığını gördüm..
Bazen televizyonda bizim Süper Lig ekiplerinde antrenörlük yapan arkadaşların sızlanmalarını görünce diyorum ki;
Neredeyse sıfır bütçe ile Avrupa’ya kafa tutan tenisçilerimizi ayakta alkışlamak gerek..
Türkiye’de bir tenisçi, eğer A Milli Takım’da değilse tüm masraflarını kendisi karşılar. A Milli Takım’da olsa bile düzenli olarak konaklama alamaz..
Onun da bir bütçesi yoktur, her türlü giderini kendisi karşılar..
Teniste A Milli Takım dediğin de sadece 3-4 sporcudur. Oraya gelmek hiç kolay olmadığı gibi seçilsen de hiç bir şey garanti değildir.
Örneğin Arda Güler kadar yetenekli bir sporcu olsan dahi, uçuk masrafını, konaklama masrafını kendin karşılayacaksın.
Yılda 60 maç oynarsın, hadi gel de bu masrafları karşıla!
Şöyle düşünün dünya sıralamasında 400’e gelmiş bir kadın sporcumuz o aşamaya gelene kadar ortalama 2 milyon
harcar.. Bu rakam daha da artabilir.
Diyelim yurtdışında 25K oynayacak, muhtemelen eleme oynayacaktır; Eleme için 1 gün önce turnuvaya gitse havalimanı,
servis otel 150 Euro verse, 3 gün de önden ödese 70 euro ile en düşük yemek yese 100 ero daha turnuva oynanmadan
harcasa 3 günlük 450 Euro vermek zorunda..
Düşünün cebinde 500 euro ile yurtdışına turnuvaya giden oyuncu ne kadar sağlıklı maçlar çıkarır?
Ana tabloda oynayan sporcular da hepsi birer terminatör gibidir.. Tecrübeli ve bu spora yıllarını vermişlerdir.
Ana tabloda çeyrek final oynasan her ülke yüzde 25 vergi kesiyor..
500 Euro ile gidip ancak çeyrek final oynarsan para kazanabilirsin..
Toplamda bu ödülü alabilmek için elemede 64 oyuncu, ana tabloda ise 32..
Yaklaşık 25-30 ülkenin sporcuları ile karşılaşıp ilk 8’e gireceksin ki bu ödülü alabilesin..
Bizim Türk oyuncular kadar bu baskıya maruz kalan var mıdır bilemiyorum..
Yılda 70 maç yapacaksın, ayda en az iki hafta oynamazsan sistem seni otomatik olarak ilk 1000 dışına itiyor.
Avrupalı oyuncuların geneli 4 hafta turnuva oynuyor. 2 ayda bir turnuva oynayan var bizde genellikle erkekler.
Dünyada ilk 250 arasına girmen gerekiyor ki 4 Grand Slam’a katılıp kendi masraflarını karşılayabilesin..
Bizde insanlar çok acımasız, sürekli kazanırsan senin hakkında olumlu konuşurlar ve senden Pele, Maradona gibi olmanı isterler.
Üstündeki baskı öyle büyüktür ki, belki de en acımasız eleştiriler vizyonu olmayan bu insanlar tarafından yapılır.
Dünyada ise durum çok farklı, kulüpler belediyeler başarılı sporculara destek oluyor.
Ülkemizde zaten 6-7 profesyonel oyuncu var.. İşin komik tarafı da sadece 6-7 sporcuya ne kulüplerimizin ne de belediyelerin destek vermemesi..
Kulüplerimizin masrafları bu sporcuların omuzlarından alması gerek..
Ödüllü karikatür var,10 metre aşağıda olan birine göstermelik olarak el uzatıyoruz.. Oysa merdiven uzatmamız gerekirken..
Maalesef, dünyanın en güzel coğrafyasında kendi emekleriyle buralara kadar gelen sporcularımızı yalnız bırakıyoruz..
Bu kadar vizyonsuz davranarak, ülkesin temsil eden değerlere sağır olup bu çocukları kendi kaderine terk ediyoruz, sonra da çıkıp ülke vatan sevgisinden bahsediyoruz.
Bu gençlerimiz, kendi çabalarıyla yurt dışına gidip ülkemizi temsil edip ülke sevgisini gösteriyorlar.
Ne yapsak bu gençlerin haklarını ödeyemeyiz.
Hakan CENGİZ
Profesyonel Tenis Antrenörü