Kararlı ol ve öyle kal!

Nasıl olacaktı? Hem, geç kalmıştım, ayrıca eğitim sistemi de çok değişmişti ve bizim dönem gibi değildi. Üstelik çocuklar da küçüktü. Sahi nasıl olacaktı ki? Mimarsinan sahilinde oturmuş aklımın odaklarına mesaj gönderen kalbimin hoyrat çırpınışlarını bastırırken, göç etmeyip kalan deniz güvercinlerine dalıp, sayılabilir kadar uçuşan martıların seslerinde bir heves, kıpır kıpır bir heyecanla sükûta bürünmüştüm. Biraz […]

Yayınlama: 25.02.2022
A+
A-

Nasıl olacaktı? Hem, geç kalmıştım, ayrıca eğitim sistemi de çok değişmişti ve bizim dönem gibi değildi. Üstelik çocuklar da küçüktü. Sahi nasıl olacaktı ki?

Mimarsinan sahilinde oturmuş aklımın odaklarına mesaj gönderen kalbimin hoyrat çırpınışlarını bastırırken, göç etmeyip kalan deniz güvercinlerine dalıp, sayılabilir kadar uçuşan martıların seslerinde bir heves, kıpır kıpır bir heyecanla sükûta bürünmüştüm. Biraz geriye gidip belleğimden silinmiş olan bilgilerim ve neredeyse pas tutmuş hafızama baktım. Sonra canhıraş koşar adım ileri fırlayan hayallerimin kıyılarında, yapmak istediklerim, evvel ezel hayalimde olan kitap yazma aşkıyla, med-cezir modundaydı hâlet-i rûhiyem.

-Sen akıllı kadınsın, ayrıca azimlisin de…

Cümlesiyle dokundu kalbime uzunca bir sessizliğin ardından… Ve iknâ çabalarını süsleyen tavsiyeleriyle usta bir senarist gibi o anda yazdığı senaryonun ana karakteri yapıverdi beni.

-Yapabilir miyim ki? dedim. Başarabilir miyim?

Yarıda bıraktığım tahsilimi tamamlamalıydım. Bana benden daha çok inanan gözlerle baktı ve,

-Sen bir tohumsun. Filizlenme vakti bu vakittir. Çatla artık, kır şu kabuğunu. Soluduğun hava yeter sana, güneşin bol. Harmanla toprağını. Yeter nadasta kaldığın. Birazcık suya ihtiyacın var sadece. Hadi, o da benden olsun… diyerek tatlı bir latife ile omuzlarıma bıraktığı beklentinin ağırlığına dayanamayıp kalktım ayağa. Öyle ya başarı oturduğun yerden, avuçların arasında ovuşturup hokus-pokus lambasından çıkacak bir dilek değildi.

Bir şeylerden başlamalıydım hep hayalini kurduğum ama hep geç kaldığım ideallerime.

Mâhir bir bahçıvan gibi bahçenin en gözde yerine ekip, kök salmam için gerekli olan tüm envanteri bohçalamış gibiydi evvelinden. O an karar verdim. Ailede herkes üniversite okumuş meslek sahibiydi. Bir bendim yarım kalan.

-Peki ! dedim birden. Evet, başarabilirim. Kim tutar ki beni değil mi ? diye gülüştük sonra. 
 

Ve lise ikiden terk olan ben yıllar sonra, o yıl dört yıllık meslekî bir liseye kaydımı yaptırdım. Sadıkâne sebat ile biri ileri derece kronik astım hastası olan iki küçük çocuğumla, onca hayat meşakkatimle, bi dünya sıkıntılarımla omuz omuza verip hakikî bir liseli kıvamında yüz yüze aldığım eğitimimi ciddî bir başarıyla nihayete erdirmiştim. 
 

Hayat şimdi başlamış gibiydi benim için, şimdi tatlanmış, lezzetlenmişti. Koca bir sıfırla peşinden koştuğum hayatın burun farkıyla bir tık önünde hissediyordum. Kendimin farkına varmıştım. Aslında kendime fark atmıştım. Dingin bir deniz kıyısında dahi yürümeye korkarken, deryada yüzmeye hazırdım artık…

 

Evvelâ kişinin kendine değer vermesi elzemdir. Kendine değer veremeyen insanın hayatı sevmesi, mutlu olması, huzur bulması mümkün olmayacağı gibi yaşamı sürecinde, başarı kazanımlarına da gölge düşürmesi demektir. 
 

Bir çok insan kendi düşüncelerinin, kendi hayatına nasıl etki ettiğinin farkına varmaz. Bazan bir el isteriz belki yüreğimizin elinden tutacak. Zâhiri gizli fakat bâtınında hissedilen. Olumlu düşünen, manevî zenginliğe ulaşmış bir insanın her olayda başarı sağlayacak müspet bir yönü vardır.
 

Başarı olduğun yerden, öyle haybeden çıkan, sürekli zevk içinde yaşayarak ulaşılacak bir heves değildir. Bir amaç ve hedef ister, belki binler çaba ve binler azim ister. Azim, inanç ile çıkar yola. İnandığı şeye inandığından emin olmalı insan yola çıkmadan evvel. İnanç gayret ister. Bu yolda kaderimizi etkileyecek olan tercihlerimizdir. Ve kader gayrete mübtelâdır. Paralelinde tercih ettiğimize, inanç muhakemesinin sağlamasını yapmazsak, azim yarı yolda kalır ve her şeyin bittiği, adetâ dibe vurduğu ve hatta tükendiğini hissettiğimiz bir an hâsıl olur. 
 

Acının ya da zevkin duygu ve hislerimizi kullanmasına izin vermemeliyiz. Buna istinâden hayatı ciddiye almalıyız ki, başarının sırlarına vakıf olalım.

İnsan başarılı oldukça toplum içerisinde saygı görür ve değer kazandığı hissini yaşar.

Başarının anahtarı yorulmak, ter dökmek ve hayatı inanarak bir amaç doğrultusunda plan ve programla korkusuzca yaşamaktır. 
 

Zorlukların tümüne göğüs germek ve onların üstesinden gelebileceğimizi açıkça göstermektir. Elbette ki başarı; tesadüflerle oluşan ya da önümüze altın tepsiyle sunulan bir ayrıcalık değildir. Her başarının arkasında ciddî bir gayret ve muhakkak bir çalışmak yatmaktadır. Sadece inanmak… Zirâ sebat ile inanmak başarı yolunda asla hayal kırıklığına uğratmayan tek gerçeğimizdir.
 

Tabi ki zorlu yollarla da karşılaşacağız. Başarıya ulaşmak isteyen insanlar, şartları ne olursa olsun çıkılan bu yolculukta yeri geldiği zaman çok yorularak, uykusuz kalarak, belki aç, belki susuz kalarak… Kimi vakit acı çekmeyi göze alarak, yeri geldiği vakit gece gündüz demeden, kendi imkân ve olanakları dahilinde, kimi alışkanlıklarından ferâgat ederek çalışmalıdır. Çünkü başarmak manevi bir hazdır. 
 

Ayrıca başarı güç demektir ve güçlülüğün dile geldiği bir andır. Kararsızlık ve istikrarsızlık o gücü zayıflatır. Onun için tutarlı davranıp, belirlediğimiz hedef ne ise kendimizi ona odaklayarak disiplinize olmak ön şartıdır.

Çünkü tutarlı bir karar ile gelen başarı, sonuca bağladığı gibi, kişiyi özgür kılar. Kezâ başarı; kendisiyle müteakiben başarıyı tetikler ve daima ileri taşır.

Ve kalbimize şu telkini verelim “kararlı ol ve öyle kal!”

 

Ruhuma dokunup, kalbime verdiği telkin ile başarı duvarımın ilk tuğlası olan kız kardeşim Mehtap Yağmur Sarı’ya, bu vesileyle çıktığım başarı yolunda daima yanımda olan aileme ve dostlarıma…
 

Sonsuz teşekkür ve en kalbî muhabbet ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.