Bu hafta sonu oynanan derbide Beşiktaş kendi evinde Galatasaray’ı 3-0 gibi net bir skorla yendi. Bu galibiyet sonrası iki takım arasındaki puan farkı üçe düştü. Galatasaray 29 puanda kalıp liderliği Başakşehir’e kaptırdı. Beşiktaş ise puanını 26 yaptı ve liderlik mücadelesini bırakmayacağını tekrardan hatırlattı. Her ne kadar puan avantajı Galatasaray’da olsa da spor yorumcu ve tahmincilerinin […]
Bu hafta sonu oynanan derbide Beşiktaş kendi evinde Galatasaray’ı 3-0 gibi net bir skorla yendi.
Bu galibiyet sonrası iki takım arasındaki puan farkı üçe düştü. Galatasaray 29 puanda kalıp liderliği Başakşehir’e kaptırdı. Beşiktaş ise puanını 26 yaptı ve liderlik mücadelesini bırakmayacağını tekrardan hatırlattı.
Her ne kadar puan avantajı Galatasaray’da olsa da spor yorumcu ve tahmincilerinin birçoğuna göre favori Beşiktaş’tı. Beklenen şekilde de maç sonuçlandı. Asıl beklenmeyen ise Beşiktaş’ın rakibi karşısında yıkıcı bir farkı kaçıracağı olmuştur.
Her zaman derbi maçlarının sonucu önceden tahmin edilmez denir ve çok çetin geçeceği söylenir. Genellikle de bu maçlar kıran kırana geçer. Fakat bu maç için bunların hiçbirini söyleyemeyiz.
Bunun nedeni ise bir tarafta son iki senenin şampiyonu, şampiyonlar liginde yoluna namağlup devam eden, kendi evinde taraftarını arkasına alan ve sahada oynadığı futbol ile daha da büyüyen bir Beşiktaş. Diğer tarafta ise her hafta taktik ve sistem deneyen ama hala doğru dürüst bir sistem oturtamayan ve tam saha savunma dışında bir taktiği olmayan her maçın 60. dakikasından sonra gittikçe küçülen bir Galatasaray olmasıdır.
Beşiktaş maçın neredeyse tamamında oyunun hakimiydi. Eğer yakaladığı gollük pozisyonları bu kadar basitçe harcamasa tarihi bir fark olacaktı. Kısaca bu maç Beşiktaş adına tarihi fark kaçtı.
Bu durumun bana göre iki temel nedeni var.
Birinci neden; Son 5 senedir kadrosunu bozmayan ve her geçen sene oturmuş kadroya “doğru takviye” yapmaya çalışan bir Beşiktaş. Oyuncularının iyice birbirini tanıyıp tamamladığı, kendi oyununu sürekli bozmadan oynayan, rakibe göre takımı yap boz misali bozmadan süreklilikle bütünleştiren bir takım olgusu oluşu. İyi yönetim, iyi teknik ekip ve iyi futbolcu olgusunu gösterip yaşatmaları da taraftarıyla kenetlenmelerine önemli rol oynamaktadır.
İkinci neden ise; Daha sezon başı eleştirilen bir yönetim ve teknik ekibe sahip, futbolcularının çoğu yeni bir Galatasaray. Avrupa kupalarından kendinden çapça kıyaslanmayacak kadar küçük bir takıma elenmiş bir takım. Hala doğru dürüst bir sistemi ve bu sistemi sahaya yansıtacak oturmuş bir kadro olgusu bulunmamaktadır. Her ne kadar ilk haftalar alınan güzel skorlarla taraftarının gözü boyanmış sanılsa da taraftarın susuşu, unuttuğu için değil yakalanan istikrarın devamlılığı içindir. Çok değil daha birkaç hafta öncesinde tribünlerden çıkan yönetim istifa sesleri de bunu unutmadık diye bir ilandır. Geçtiğimiz hafta kendi evinde Alanyaspor maçında Latovlavici tribünlerin büyük çoğunluğu tarafından maç içinde ıslıklanmış ve oyuncu değişikliği sırasında bu ıslıklamanın dozajı bir hayli artmıştı. Kazanılan maçta bile takımdan hala memnun olmayan, oyun içinde oyuncuyu ıslıklayan taraftarlarınız varsa bilin ki bazı şeyler yolunda gitmiyordur. Diğer taraftan İgor Tudor yönetiminde takımın herhangi bir büyük maç galibiyeti yok. Önemli maçların hepsinde sınıfta kalmış bir teknik ekip. Daha konuşulacak birçok neden mağlubiyette rol oynamıştır.
Kısaca özetlemeye çalışırsak.
Büyük takım denilince kendi oyununu oynayan, her şekilde sahada izleyenleri tatmin eden ve başarıyı alışkanlık haline getiren bir ekip akıllara gelmekteyse eğer.
Şu an Beşiktaş Türk futbolseverlere “BÜYÜK TAKIM” duruşunu canlı canlı örnek olarak göstermektedir.
Galatasaray ise büyük takım adı altında ezilen bir ekip olarak göze çarpmaktadır.
Bu maçta da görünen; adının büyüklüğü altında ezilen bir takım her zaman adının büyüklüğünü eze eze gösteren takıma karşı kaybetmeye mahkumdur.