Her insan kendi hayat hikayesini kendisi yazar!

Yayınlama: 26.12.2023
Düzenleme: 26.12.2023 11:43
A+
A-

İnsan hayatı, doğumla başlayan ve ölümle sona eren bir döngüdür. Ömür bu kısa süre zarfında yaşanan deneyimlerle şekillenen bir serüvendir ve birçok anlam arayışını içerir.

Doğduğumuz anda başlayan bu yolculuk büyüme, öğrenme ve edinimlerle şekillenir, mukabilinde ömür boyunca sevinçlerle dolu anlar yaşanırken, aynı zamanda üstesinden gelmemiz gereken zorluklarında olduğunu belirtmek isterim.

Dünya hayatının anlamını bulmak, hedeflere ulaşmak, kendimizi gerçekleştirmek için çeşitli çabalar harcarız. Bu süreç her birimizin kişisel bir öyküsünü oluşturmasını, hayatın derin gayelerini keşfetmemizi, varoluş sebebini idrak etmemizi saĝlar.

Varoluş; insanın varlık sebebini sorguladığı, hayatın anlamını araştırdığı ve kendi varlığı ile evren arasındaki ilişkiyi anlamaya çalıştığı, öz kimliğine erişme yolculuğunun parçası olan bir kavramdır. Varoluş, özünde bir şeyin var olma durumunu ifade eder ancak felsefî bağlamda daha derin bir bütünlük kazanır ve insanın kendini keşfetme, anlama sürecini içerir.

Hâsılı; bu süreç kapsamında insan; kendi varlığını sorgularken, neden var olduğunu, ne anlama geldiğini ve hayat ile ne tür bir ilişki içinde olduğunu düşünmeye başlar.

İnsanın kendisiyle ve çevresiyle olan ilişkisini anlamlandırma çabası, diğer insanlarla ve evrenle kurduğu bağlar üzerinde varoluşunu deneyimler. Dolayısıyla bu ilişki, insanın yaşam amacını bulmasını, müspet kazanımlar edinmesini destekler.

İnsan, evren ile arasındaki bu iletişimde yaradılıştaki anlam katmanlarını çözer ve akabinde aslolan “neden buradayım”, “hayatın anlamı nedir?”, “varlığımın sebebi ne?” gibi temel sorular ile varoluşsal düşünceye yönlenir. Bu sorulara verilen cevaplar insanın yaşam anlayışını ve varoluşsal perspektifini şekillendirir. Kezâ bu süreç kişinin kendisiyle barışık olmasını, hayatına müspet açıdan yön vererek doğru bir yaşam sürmesini sağlar.

İnsanın varlık arayışı kişisel bir keşif ve hayat boyu huzurdur. Aynı zamanda bu yolculuk bireyin yaşamına derin bir anlam katarak kişinin çevresiyle ve kendisiyle varoluş ilişkisini daha etraflıca kavramasına imkan sunar…

Ancak her ne kadar hayatın güzellikleri, başarıları ve mutlulukları olsa da, Ankebut Sûresi’nde geçen “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.” (57) Âyet-i Kerime’si hükmünce ölüm, insan hayatının ve her canlının karşılaşacağı mutlak bir parçasıdır. Ne yazık ki ne zaman geleceği belirsiz bir bilinmezliktir. Doğal olarak bu bilinmezlik insanları ölümle ilgili derin düşüncelere sevk eder.

Ölüm bir yandan yaşam döngüsünün doğal bir sonu olarak kabul edilirken diğer yandan birçok kültürde mistik ve bilinmez bir kayboluş olarak görülür. İnsanlar ölümle yüzleşme konusunda genellikle karmaşık duygular taşırlar. Kimisi ölümü bir son olarak değerlendirirken, kimisi de bir başlangıç olarak algılar.

Çoğu zaman unutulan, hayatın en gerçek yanı, aynı zamanda da en acıtan tarafıdır ölüm. İnsanlar ancak, en yakınlarından birini kaybettiği zaman ölümün gerçekliğini idrak ediyor.
Biz, kâinattaki cereyan eden hadiselerin tarzını devamlı kendi güç, kuvvet ve ilmimizle mukayese ediyoruz. Tabii ki, sonuçta işin içinden çıkamıyoruz. Halbuki bu devir dayım hadiselerine Allah’ın (cc) kuvvet, kudret ve ilmî noktasından bakabilsek işte o vakit, her şeyin gerek vücuda gelmesi, gerekse ortadan kalkması bir o kadar kolay olur ki, şüpheye mahal kalmaz.

Ömür ve ölüm arasındaki ilişki insan hayatının temel dinamiklerindendir. Ömür boyu yapılan seçimler, yaşanan deneyimler ve ilişkiler, bireyin ölümle yüzleşme şeklini belirler.

Bu ilişkiyi bir sonraki neslin hayatlarında değerli kılmak anlamlandırma ve anlamlı bir miras bırakma arayışını da tetikler. Paralelinde ölümün var-oluşu mânevî cihetten, insanların yaşamlarını daha ayrıntılı düşünmeye ve mânâ arayışına sevk eder. Nihayetinde ömür ve ölüm, insan hayatının kaçınılmaz gerçekleri olarak karşımıza çıkar.

Kaleme almaya gereksinim duymadan, aslında her insan kendi hayat hikayesini kendisi yazar.
Ömür varoluş sebeplerini deneyimleyerek büyüme, büyüyerek öğrenme, öğrenerek anlam kazanma ile dolu bir serüveni içerirken, ölüm tek kelimeyle, yaşam döngüsünün doğal sonunu temsil eder. İki kavram arasındaki bu derin ilişki insanların hayatlarını değerli kılmak, olumlayarak varlığın lezzetine kavuşmak ve geride kalanlara hatırlanacak bir iz bırakma çabalarını da etkiler. Çünkü ömür ve ölüm arasındaki bu karmaşık ilişkiyi anlamaya çalışan insanlık, bu evrensel gerçeklerle yüzleşme konusunda ortak bir deneyim paylaşır.

Birçoğumuz biliyoruzdur, ” Allah ömrü de, ölümü de hayr ve bereket ile versin” sözünü.
Allah ömrü de ölümü de hayr ve bereketle versin deyince, ömrün bereketi takdir ama ölümde bereket olur mu diye sordum kendime. Ölümüm ömrümdeki birikinimlerim ile hayat bulacak ve bırakacağım güzellikler arkamdan bereket olacak.

Evet; ölümün bereketi, ömrün kapısıdır dedim sonra..

Allah (cc) ömrümüzü de ölümümüzü de hayr ile bereketlendirsin duasıyla…

Sevgiler.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 3 Yorum
  1. Mehtap dedi ki:

    “Ömür boyu yapılan seçimler, yaşanan deneyimler ve ilişkiler, bireyin ölümle yüzleşme şeklini belirler.”

    Burayı çok sevdim. Hem detay, hem çok manidar hem de özet… Saygılar Sayın Meral Yağmur Hanımefendi…

    1. Meral YAĞMUR dedi ki:

      Değerli yorumunuz için ben teşekkür ederim Mehtap hanımefendi. Öpüyorum naif yüreğinizden…
      Gül bıraktım… kırmızı.

  2. Neslihan dedi ki:

    Öncelikle ṣunu belirtmek isterim; Bütün yazilarınız birbirinden kıymetli..Nitekim de sıkı bir takipçinizim ve her eserinizi zevkle okuyorum,çok teşekkür ediyorum okurlarinizi Kalite kokan satirlarla buluṣturduĝunuz için..Kaleminiz hep yazsin sevgili yazarımız..