Geçen gün elektriklerimiz bir kaç saatliğine gitti ve ben, uzun zamandır ertelediğim kitap okuma planımı nihayet gerçekleştirdim. Aslında kitap okumaya bayılırım. Bir yazar olarak, yazdığım tarzda okumayı da çok severim. Daha önce de belirttiğim gibi büyük bir R.L. Stine hayranıyım; ancak maalesef yazın, gürültüden kitaplara konsantre olmak çok güç oluyor. Bu nedenle de genelde sonbahar […]
Geçen gün elektriklerimiz bir kaç saatliğine gitti ve ben, uzun zamandır ertelediğim kitap okuma planımı nihayet gerçekleştirdim. Aslında kitap okumaya bayılırım. Bir yazar olarak, yazdığım tarzda okumayı da çok severim. Daha önce de belirttiğim gibi büyük bir R.L. Stine hayranıyım; ancak maalesef yazın, gürültüden kitaplara konsantre olmak çok güç oluyor. Bu nedenle de genelde sonbahar ve kış ayları kitap okumak için bana göre en ideal zaman. Bu filmler için de geçerli. Yağmurlu bir günde mısır patlatıp kahve içerken film izlemenin keyfi bambaşka oluyor.
Zamanında okuduğumuz bazı kitapların, beyazperdeye uyarlanmasına günümüzde sıkça rastlıyoruz. Bunun en bilindik örneklerine geleceğim ama öncesinde belirtmeliyim ki, her zaman uyarlamalar iyi olmayabiliyor. Bir yazar olarak düşüncem şöyle. Hayatta en çok istediğim şeylerden biri, kitaplarımın beyazperdeye uyarlanmasıdır ama her zaman bu fikirle ilgili kaygılarım vardır, çünkü kafamda kurduğum ve yazıya döktüğüm detaylar aynı olmazsa bu büyük bir hayal kırıklığı olabilir.
Hollywood bunu sıkça yapıyor ve bu projelere ciddi paralar harcanıyor. Yüzüklerin Efendisi serisi, Harry Potter serisi, Da Vinci’nin Şifresi ve devam filmleri; hem sevilen, hem de nefret edilen Twilight serisi gibi bir sürü uyarlama görmek mümkün. Son yıllara damgasını vurmuş bir diğer uyarlamaya örnek olarak, Açlık Oyunları serisini gösterebiliriz. Tabi bunlar daha çok bilim-kurgu ve fantastik filmler. Bir de özellikle kadınların bayıldığı (ben pek bu kategoriye girmiyorum) romantik ve tarihsel uyarlamalar var. Bunların başında Not Defteri geliyor. Ayrıca Aşk ve Gurur da bu kategoride en çok akıllarda kalan filmlerin başında geliyor.
Bazı filmler ise kitabından daha fazla tutuldu. Buna örnek olarak Fight Club’u gösterebiliriz. Yakında devamı çekileceği söylenen filmin çizgi roman serisi bildiğim kadarıyla devam ediyor.
Filmi tutulan ve roman olduğu bilinmeyen veya unutulan en önemli uyarlamalardan biri, Jack Nicholson’un oynadığu Guguk Kuşu’dur. Bir başka efsanevi uyarlama ya örnek vermek gerekirse Stanley Kubrick’in Otomatik Portakal filmini anmadan olmaz. Bazı şeylere çok da yorum yapmaya gerek kalmıyor zaten.
Stanley Kubrick demişken, Stephen King’in The Shining adlı eseri bu listede favorilerimdendir. Stephen King romanlarını beyazperdede görmeye zaten alışkınız. The Shining dışında benim favori uyarlamalarım Hayvan Mezarlığı ve O filmleridir. Rose Red Konağı ise öte yandan hayatımın uzunca bir süresini boşa harcamış filmlerin başında gelir.
Bu listede acaba günün birinde kendi romanlarımın uyarlamalarını da görebilecek miyim? Kimbilir! Son döneme damga vuran bir seriyi de yazmam lazım. Gri’nin Elli Tonu. Filmin açıkçası abartıldığını düşünüyorum ama tabi bu benim düşüncem. Filmler dışında dizi olarak uyarlanmış yapıtları da görmek mümkün. The Vampire Diaries, Under The Dome, The 100, The Witches Of Eastwick bunlardan sadece bir kaçı.
Ben biraz daha eskilere gitmek istiyorum. Zamanında hem okumuş , hem de filmini izlemiş olduğum 1954 yapımı Hayvan Çiftliği favorimdir. Animasyon olması olayı güzelleştiren unsurlardan biri. Ayrıca Agatha Christie’nin roman uyarlamaları gerçekten de çok başarılıdır. David Suchet’in canlandırdığı Poirot karakterinin serisi ile; farklı oyuncular olsa da, kalbimde ayrı bir yeri olan Miss Marple serisi benim listemin en tepesinde yer alır. Doğu Ekspresi’nde Cinayet ve Nil’de Ölüm dersem de sanırım çok açıklamama gerek kalmaz.
İşe benim favorilerim bu uyarlamalar. Peki, sizinki hangisi?