Bahar aylarını en çok da doğadaki güzellikler için seviyorum. Sonbaharda dökülen sarı ve turuncu yaprakların ortaya çıkardığı mükemmel tabloya aşık olunmayacak gibi değil. Bu aşk, ilkbahar için de geçerli. Yeni yeni filizlenen ağaçlar, rengarenk açan çiçekler ve yemyeşil bir tabiat insanın içini açıyor. Elbette, bahar alerjisi olan bizler için biraz zor geçse de güzelliğe yine […]
Bahar aylarını en çok da doğadaki güzellikler için seviyorum. Sonbaharda dökülen sarı ve turuncu yaprakların ortaya çıkardığı mükemmel tabloya aşık olunmayacak gibi değil.
Bu aşk, ilkbahar için de geçerli. Yeni yeni filizlenen ağaçlar, rengarenk açan çiçekler ve yemyeşil bir tabiat insanın içini açıyor. Elbette, bahar alerjisi olan bizler için biraz zor geçse de güzelliğe yine de doyamıyoruz. Eskiden bahar gelir gelmez piknikler yapardık. Battaniyelerimizi serdiğimiz yemyeşil çimlerde uzanmak ve bir şeyler atıştırmak gibisi var mıydı?
O pikniklerin yeri hep ayrıdır. Yapılan mangalların, oynanan maçların, edilen keyifli sohbetlerin yerini hiçbir şey tutamaz. Ya da tutamazdı. Gün geçtikçe betonlaşan dünyada artık piknik yapacak yer bulmak çok zor. Hadi diyelim ki bulduk, adım atacak yer bulmak kadar, temiz bir yer bulmak da çok zor. O kadar yazık ediyoruz ki çevreye. Çöplerimizi bir torbaya atıp, daha sonrasında bir konteynıra atmak ne kadar zor olabilir ki?
Mesela uzun yıllardır kamp yapma hayali kuruyoruz eşimle ama son zamanlarda okuduğumuz haberler bizleri bundan da soğuttu. Çadırları parçalanan turistlerin, ölü bulunan kampçıların sayısı hiç de az değil.
Bu da ister istemez insanı korkutuyor. Belki sebepleri başkaydı ama yine de bizi vazgeçirmeye yetti.
Aslında bakarsanız, bahçemizde otururken bile rahat hissedemiyoruz. Bahçede zaman geçirmek inanılmaz keyifli bir şey ama bazıları o kadar mahremiyeti umursamıyorlar ki, insanı çileden çıkarıyorlar. Örneğin, duvarın üzerinden veya demir korkulukların arasından kafayı uzatıp içeri bakmaya çalışan yabancı insanlar var ve maalesef bu sapkın davranışın önüne geçemiyoruz.
Köpeğimin bir anda koşarak gelmesini ve onları korkutmasını bu yüzden seviyorum. (Önümüzdeki ay nihayet bu işi çözmüş olacağız diye umut ediyorum.)
Bunların sebebi belli aslında, teknoloji ile birlikte bizler de robotlaştık. İletişimin sadece telefon ve bilgisayar üzerinden olmadığını unuttuk. Bir tebessümün gününüzü güzelleştirebilecek bir şey olduğunu unuttuk. Benim, Bircan ile, yani görümcemle her sene bir rutinimiz var. İlkbaharda bana gelir ve bahçede hem keyif yaparız hem de bir yandan güneşleniriz.
Geçen sene Mart’ta bronzlaştık. Bu sene Şubat’ta rekor kırdık ve yandık. Seneye Ocak ayını zorlar mıyız bilmiyorum ama bu rutin sayesinde baharın tadını çıkardığımızı söyleyebilirim. İstanbul’da Emirgan Korusu ve Yıldız Parkı’nı çok severdim. En çok oraları özlüyorum. Her yerde böyle parklar olmalı bence.
Temiz tutup, kıymetini bilirsek, her bahar güzel geçer. Bu park fikrimi özellikle de Bodrum’da ciddiye alırlarsa sevinirim. Ben şimdilik kendi bahçemde piknik yapmaya ve çimlerde kitap okumaya devam edeceğim. Herkese güzel bir bahar ayı diliyorum.