Sözleriniz Eseriniz Olsun, Esiri Olmayın

“Susmak derya gibidir, en sığ sularda dahi boğar insanı. Bazen de gece olur, perdeler fezanın tüm yıldızlarını.” Metrobüs durağına doğru adımlıyordum yavaş yavaş. Yorulmuştum da. Hemen arkamda iki genç kız konuşuyordu. Biri birden hiddetle diğerine “Hadi canım. Hiç mi bir şey demedin?”, dedi. Diğeri ise “Hayır demedim” O biri “Neden ama, söyleyecektin bir şeyler. Lafı […]

Yayınlama: 02.03.2022
A+
A-

“Susmak derya gibidir, en sığ sularda dahi boğar insanı.

Bazen de gece olur, perdeler fezanın tüm yıldızlarını.”

Metrobüs durağına doğru adımlıyordum yavaş yavaş. Yorulmuştum da. Hemen arkamda iki genç kız konuşuyordu. Biri birden hiddetle diğerine “Hadi canım. Hiç mi bir şey demedin?”, dedi. Diğeri ise “Hayır demedim” O biri “Neden ama, söyleyecektin bir şeyler. Lafı vermiş işte ağzına” Bir müddet ben önde onlar arkada sessiz sessiz yürüdük. İster istemez dikkat kesildim konuşmalara. Sonra mevzunun sahibesi ” Boş ver, bazen susmak gerek. Bir şeyler söylemek değil aslında laf altında kalmamak. Aptala yattım işte” diyebildi. Uzatmak istemiyordu sanki konuyu ve vedalaşıp ayrıldılar.

Aptala yatmak…

Susmak aptala yatmak mı? Ne tuhaf bir bakış açısı ve ne garip bir cümle öyle dedim bir kaç adım uzaktan kulağımı kabartıp, kendimi sohbete ortak ederek. Belli ki konuşmak çare değildi genç kız için. Belki de uğraşmak istemiyordu hayata aynı açıdan bakmadığı insanlara, baktığı yerde ne gördüğünü anlatmaya. İçimden “bence haklısın” diye geçirdim onun vazgeçmiş, yorulmuş, bıkkın tutumunu hissederek.

Konuşmak marifet değil. Aslen konuşmak; Allah’ın yarattığı mahlûkat içerisinde sadece insana verdiği değerli bir nimet ve büyük bir ikramdır. Bu bakımdan, bizlerin varlık içindeki değerini artıran bir özelliktir.

Kendimizi toplum içinde iyi ifade etmek için, iyi bir şekilde anlaşılmak için dilimizi doğru ve düzgün kullanmalıyız. Konuşulacak yerde konuşmalı, susulacak yerde ise dinlemesini bilen bireyler olmalıyız.

Konuşma bir sanat ve öyle bir diyalogdur ki buna işti­rak eden bir insan, sırası geldikçe aktif ve­ya pasif bir rol oynar. Bu sanatta insanın kendisini sergileyebilmesi için, mevz-u bahis ne ise gerçekten donanımlı, etkin, yetkin olmalı ve saygı ile hitap etmesini bildiği gibi, dinlemesini de bilmesi gerekir diye düşündüm.

Konuşmanın faydalı ve yerinde olması için sağlam bir altyapı ve engin bilgilere sahip olmalıdır insan. Kişi kime, nerede, ne zaman, ne söyleyeceğini, nasıl söylemesi gerektiğinin hesabını yaparak konuşmalı tabi ki…

Aptala yatmak da ne?

“İki düşün bir söyle” demiş ya atalar. Düşünerek konuşmak, mekânın, ortamın durumuna göre konuşmak, kullandığı kelimelere ve kurduğu cümlelere anlam yükleyerek, herhangi bir mânâya mahâl vermeden riyâsız, tarafsız konuşmak, kimseyi hedef almadan, insanların vaktini, zamanını çalmadan, moral bozmadan, tartışma, ayrışma ve cedelleşmeye neden olmadan, konumunu, makâm ve mevkîini hesap ederek konuşmak, güzel başlayıp güzel bitirmek konuşanın fazilet ve şuurundandır diye konuşurken kendi içime, durdum.

Üst geçitten turnikelere doğru yaklaştığımızda bir kaç adım geriden gelen o genç kızla göz göze geldik. Farkında bile olmadan iç sesimi dışa verip gülümseyerek devam ettim sözlerime…

Gönül bir sandıktır. Dudaklar o sandığın kilidi, dil ise anahtarıdır. Konuşmak ya da susmak anahtar üzerindeki hatlardır. Bütün bu imgeler doğru kullanıldığı vakit konuşanda susanda kârlı çıkar. Konuşan sırf konuşmuş olmak için konuşmaz, susan da sadece sükûnet için susmuş olmaz ve dolayısıyla aptala yattım hissini yaşamaz insan, dedim şaşkın ve meraklı bakan gözlerine sızarak.

Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söyleyeceği her şeyi düşünerek, kelimelerini seçerek ve kendini düzgün bir şekilde ifade ederek konuşur. Bu hâl tıpkı bir sanat gibi onun değerinden bir şey kaybettirmez. Ve bu noktada her kelimesi bir gül bahçesinden yayılan gül rehâsı gibi dolar fetheder gönülleri…

Söylemek ve belâgat aynı anlama gelmez, konuşmak bir şeydir, iyi konuşmak bambaşka bir şey. Her ağzı olan bir şeyler söyleyebilir, ama bilge bir insan, belâgat sahibi bir insan; lisânını iyi kullandığı gibi yüreğiyle de konuşur.

Ve herkes yüreğiyle konuşan herkesi, yüreğiyle dinleyecek kadar sabırlı ve yüreğine yükleyecek kadar da dolgun olmalı. Ama dili ayrı yüreği ayrı olanları da hiç duymayacak kadar sağır…

İsteyerek misafir oldum konuşmalarınıza. Açıkçası “aptala yatmak” cümlesi davet etti diyebilirim. Mevzu nedir bilmiyorum ama her ne ise bu senin letâfetindir.

Ses, konuşanın o andaki ruhsal ve zihinsel durumunu yansıtır. Konuşan, ses aracılığı ile söylediği şeye ait hislerini açığa vurur. Konuşanın duygu durumunu, coşkusunu ya da tutumunu belirleyen bir ibredir. Susmak asâlettir evet, nezâkettir. Bir de incitmekten, yanlış bir kelâm etmekten korkuyorsa insan, işte o zaman ebedî zerâfettir de. “Zikri neyse fikri de odur.” cümlesi çok yakışır meselâ bu cihetten mevzuya.

Tebessümle baktı yüzüme, anlaşılmış olmanın rahatlığı ile “adım Latîfe” dedi…

Ne tavafuktur ki su gibi güzel ve naif o genç kızın adı Latîfe imiş. Memnun oldum diyebildim sadece. Gerçekten çok memnun olmuştum. Bazen öyle naif rastlantılar çıkar ki hayat akışından, bir anda ne şâheserlere imza attırır.

***

Sükûnet bana göre en büyük nimetlerden biridir ve gerektiği anlarda bambaşka bir lezzettir. Sözün gücü kadar sükûtun duruşu da güzeldir.

“Söz ağızdayken senin esirindir, çıktıktan sonra sen onun esirisindir” diyor Şems-i Tebrîzi.

Hayat sürecinde esiri değil eseriniz olacak sözlerinizin olması dileğiyle…

Sağlık, sıhhat, duâ ile…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.