Bu memleketin sorunları neler diye bakmalıyız önce. Ezici çoğunluğun oy veren insanların sıkıntıları ne. Onlar bir hükümetten neler bekliyor. Hangi dertlerinin çözümü için hükümetleri seçiyor. Bizim öncelikli olarak bu konuda araştırma yapmamız gerekiyor. Sakın ha ezberden konuşmayın. Çünkü ezberden konuşanlar hep yanıldı. AKP hep kazandı. Bizim çok bilen çok bilge devlet adamı ünvanlı isimlerimizin hep […]
Bu memleketin sorunları neler diye bakmalıyız önce. Ezici çoğunluğun oy veren insanların sıkıntıları ne. Onlar bir hükümetten neler bekliyor. Hangi dertlerinin çözümü için hükümetleri seçiyor. Bizim öncelikli olarak bu konuda araştırma yapmamız gerekiyor.
Sakın ha ezberden konuşmayın. Çünkü ezberden konuşanlar hep yanıldı. AKP hep kazandı. Bizim çok bilen çok bilge devlet adamı ünvanlı isimlerimizin hep çok bildiğini ama hep yanılıp her seçim gerilediğini görünce bu konuda açıkça sakın ezbere konuşmayın diyebilirim…
İnanın ben seçim çalışmalarında imajmaker istemeyen kendini bu konudada uzman zanneden ve kendi hazırladığı seçim programı ve propogandası ile ortaya çıkıp rezil olan çok büyük bilgeler gördüm. Siz siz olun büyük sözler söylemeyin araştırma yapmadan konuşmayın.
Büyük seçmen kitlesinin ne istediğini bilmeyenler onun istediklerini gündeme taşımayacaklardır. O istekleri bilmedikleri için o insanların hissiyatına tercüman olamayanlar oylarınıda alamayacaklardır. Buradaki çok tehlikeli durum o insanların ne istediğini bilsenizde size inanmıyorsa size oy vermeyecekleridir. Ki biz bu inandırıcılık konusunda da son derece kötü bir sicil sahibiyiz.
İnançların yaşanırlığı ile ilgili endişeler giderildi. Bu konuda AKP üzerine düşeni yaptı. Artık başartüsü ile okula gidiliyor. Başörtüsü ile insanlar kamu alanındaki iş yerlerinde rahatça çalışabiliyor asker oluyor polis oluyar. Bu büyük haksızlığı ister kabul ederiz ister kabul etmeyiz AKP çözdü. Ama bu ekmek sürekli ısıtılıp temcit pilavı gibi gündeme getirilse de bu acıyı yaşayanların unuttuğunu onun yerine daha çok canını yakan yeni acıların gündemi işgal ettiğini görüyorum…
Bunun başında kalitesiz eğitim geliyor. Evet çocuklarımız eğitim alıyor ama okuldan çıkan çocuklarımız hiç bir şey bilmedikleri için kimse tarafından aranmıyor, istenmiyor. Onların diplomaları olmakla birlikte kendileri işi bilmiyor işi yapamıyor. Sıradan işlere sıradan adam gibi bile girme şansları yok. Çünkü oralarda ki işlere girecek o akadar çok insan var ki onlarla gireceği bir yarışı kazanma şansı yok. Genç yaşta çalışmaya başlamış insanların tecrübesi ile baş edemiyor…
Özel okullar. Sürekli her yerde açılan özel okullar ve o okulların velilerden aldığı devasa ücretler. Devletin okullarında imkansızlıklar nedeni ile okutulmayan çocuklara devletin destek vermesine rağmen inanılmaz fiyatlarda eğitim verdikleri için halkın o ücreti ödeyemeyen kesimi tarafından dikkat çekecek şekilde kınanıyor olmaları… Çünkü eskiden lise ve üniversiteler özelken şimdi ana okullarından itibaren ilk orta okullarda özel. Hemde her semtte bir devlet okulu varken bunlardan bir kaç tane var. Üstelik kalitesiz öğretmen ve kaletisiz eğitimleri dillere destan. Ama isimleri var. Denetimden o kadar uzaklar ki kimsenin umurunda değil. Veliler için bu kabus daha ileriki dönemlerde ortaya çıkan sendromlar.
Elbette şimdi bu tam çağı. Çünkü 7 senedir sürdürülen kalitesizlik lise yerleştirmeden başlayan dökülmeye kadar geldi.Üniversiteyi devlet okulu talebelerinin daha başarılı olduğu seçimler göze batar oldu. Çünkü devlet okullarında o imkanlara sahip olmasada öğrencilerin aldığı eğitim daha kaliteli ve daha gerçekçi. Özel denekler gibi yetiştirilen öğrencilerin sınırlı sayıda olması büyük başarılar kazanan özel yetenekli öğrencilerin sürekli vitrinlerde olması elbette hepimizin gözünü boyuyor, aklımızı karıştırıyor. Bilinmeli ki o öğrenciler o okula gelsin diye velilerine birde ücret ödeniyor.
Bir arkadaşımızın oğlu çok başarılı bir öğrenci lise birinci sınıfı çok iyi derece ile bitirdi. Lise ikiyi yine çok yüksek puanlarla bitirdi. Girdiği bir kaç test ve seviye belirleme sınavını yüksek puan alarak tamamladı. Sene başında babası ile sohbet ederken oğlunun durumunu sordum.. iyi iyi onu sayesinde bizim de durumumuz iyi oldu. Nasıl yani dedim bana bilmem ne okulunun orada okutulması karşılığında hiç ücret almayacağını ve aylık 5,000 TL destek ödeyeceklerini söylemiş oda çocuğunu aynı eğitimi alabileceği bu özel okula vermiş. Şimdi birde ayda 5,000 TL maaş alıyormuş.
Geçim sıkıntısı inanılmaz boyutlarda diyeceğim ama bu çok izafi. Örneğin Türkiye de garip farklı bir yapı var. Şimdi kira öder gibi ev sahibi olacağım diyen birileri var. Düğünde gelen altını oradan buradan kırpıp biriktirdikleri bir kaç kuruşu peşinat olarak ödeyip maliyeti 100 olan daireyi 250 tlye alıyorlar. Verdikleri 50 tl üzerini aylık taksitler halinde 10 senede öderiz diyorlar. Karı koca çalışıyorlar. Eşlerden biri işten çıkarıldı mı yandı gülüm keten helva. Ama akrabalar var hamd olsun. Hemen bütün aile bir araya geliyor çocuklarının bu kötü durumunda ellerinden geleni yaparak evlerinin yemek içmek ihtiyacını üstleniyorlar. Ama insanlar ezilmiş sıkışmış ve çaresiz durumdalar.
Alışveriş merkezlerine gittiğimde giremiyorum. İnanın bana içerde acaip bir kalabalık var. LC vaikiki ye gidince içeride yürüyemedim. Oradan Coton a geçtim ne mümkün. Eğer bir gömlek alacak olsam hemen vaz geçerdim çünkü kasada 50 kişi sırada bekliyordu. Buralar ucuz ya. Dedim ki buralar ucuz mal sattığı için halk buralara geliyordur. Biraz daha klasını ve fiyatını yükselten bir yere gireyim. Önce Maviye baktım durum diğerlerinden hiç farklı değil. Vaz geçtim sonra Kığılı ya sonra Deri Moda gittim inanın bana adım atacak yer yok. Ulan bu her gün tv de geçim sıkıntısından bahsedenler bu her gün ekonomik krizden bahseden TV’ler kimi kandırıyor. Millette b.k gibi para var ve herkes yemeye yer arıyor dedim. Çünkü karnım acıkıp yemek yenecek yerlerden birine girmeye kalkınca boş masa olmadığını biraz beklersem boşalan masaya oturabileceğimi söyleyiverdi garson abla…
Ha biliyorum herkes kredi kartı kullanıyor. İster kredi kartı kullansın ister nakit alım yapsın. Ortada acaip bir gerçek var .O da alış veriş yerleri tıklım tıklım dolu. Demek ki alım gücünde bir düşüş söz konusu değil. Ya da ben böyle görüyorum. Bu yüzden gerçekten iyice araştırma yapılıp incelenmesi ve halkın gerçek ihtiyaçlarının belirlenmesi gerektiği inancını taşıyorum…
Şimdi bazı arkadaşlarımız bana şunları söyleyecekler biliyorum. Abi sen alım gücü yüksek, eğitim seviyesi yüksek, medeniyet zincirinin üst halkalarının olduğu yerlerde dolaşıyorsundur. Ondan böyle görüyorsundur. Diyenler olabilir diye bir anımı anlatayım.
60 yaşına geliyorum neredeyse. Allah’a şükür kimseye minnet etmeden geçinip gidiyoruz. Hayatımızda bir iki kere birilerinin yanında onların daveti ile bazı yerlere gidip geldik. Bunlardan biri de Hidiv kasrıdır. Genelde benim pek te gittiğim yerlerden biri değildir. Birkaç kere bir iki arkadaşımın daveti ile gittim. Son olarak bir sabah Yuşa hazretlerini ziyarete gidip dönerken eşim acıktığımızı bir yerde kahvaltı yapmamızı söyledi. Bende büyük bir delikanlılık yaparak hadi gel seni Hidiv Kasrı’na götüreyim orada branch yapılıyormuş dedim…
Kahvaltı için Hidiv kasrına geldim ama arabayı park edecek yer yok. O koca alan araba dolu. Şaşırdım ulan bu ne? Sabah kahvaltısı için kişi başı 35 TL ödeniyormuş. Ucuz değil ama çok pahalıda değil. Neyse bir yer bulup hanımla masaların olduğu yere gittik. Eskiden 15 – 20 masalık bir yerde ağırlardı insanları burası. Şimdi nereden baksanız 100 yakın masa vardı ve boş yer yoktu. Halkımızın anladım ki kültüründe genel bir değişim söz konusuydu. Artık yoksul insan sendromu bitmiş seferberlik hafızası yitirilmişti. Artık kimse yarın kazara bir şey olur diye biriktirmeyi düşünmüyordu. Ya da herkeste çok para var ve kimse artık evinde yemek yemeye gerek görmüyordu
Oturacak bir yer bulunca karı koca bir yere sıkıştık. Şöyle etrafıma baktım içerde oturan insanların %90 mütedeyyin ailelerdi. Kadınların başları kapalı o tesettür modası na uygun abiyeleri ile masalara oturmuş son derece rahat ellerinde yüksek fiyatlı telefonları kurcalıyorlar. Masalarda israf akıl dışı. Adam beş kişilik yiyecek getirmiş. Masada kalanları alacak hizmetli bekliyor. Merakla içerdeki insanları izledim. Evet bu insanların oy verdiği kesim belli. Bunların mutlaka o kesimle göbek bağırsak bağı var. Bunların bir şekilde bir yerlerden kolay para kazandığı kesin. Yanlış anlaşılmasın benim eşimin başı da kapalı. Onların ki gibi abiye değilse bile kendine has tesettüre de uygun giyiniyor.
Çapraz masamızda üç tane başı kapalı hanım yan yana oturuyor. Yanlarında erkek yok. İkisinin çocukları var diğerinin çocuğu yok. Sanırım orada ki hanımlardan birinin kardeşi. Gayet yüksek sesle sohbet ediyorlar. Kadın boğazın o insanı etkileyen maviliğine bakarak – Ah insanın buradan denize giresi geliyor.. deyişinde sesinin yüksekliği dışında bir abukluk yok. Şahsen bunu bende içten içe istiyorum. Hem hava sıcak, hem deniz muhteşem görünüyor.. Diğeri aynı ses yüksekliği ile – istersen girersin hayatım” kadınların aralarında yüksek sesli bir gülüşme ve kadınlardan biri çocuklarından birine sitem ederek onun daha terbiyeli olması için çıkışmasını dinliyorum. – Burada denize girmek te zordur… ses biraz daha yüksek ve küçük bir kahkaha – Aman şekerim sen okyanusta denize girmiş kadınsın buradan sana ne olur… Gülüşmeler tam bir karnaval havasında
Eşim küçümseyen mimikleri ile – o görgüsüzlere mi bakıyorsun dedi. – Evet ama burada onlardan daha görgülü kaç masa var merak ediyorum demek zorunda kaldım. Çünkü çay ocağının başındaki halleri izlemeye başlamıştım. İnsanların bir birine kazık atmak için nasılda çalımlar attığını izliyordum. İki tanesi yan tarafa meşrubat bardaklarını doldurmak için ısıraya girerken iki çocuğu çay alması için görevlendirmiş araya kimseyi almamalı içinde ikide bir çocukları ile konuşuyorlar.
Bütün bu insanları seyrederken bu hakim kültüre dahil insanların sayılarının ne kadar çok olduğunu hatırlayıp, demek ki; bu çok ince işlenmesi gereken bir konu. Mutlaka araştırmalı ve bu konuda gerçekçi bir çalışma yapılmalı diyorum… Seviyesiz, görgüsüz bir kültürün ne istediği ile ilgili de mutlaka çalışma yapılmalı çünkü sayıları son derece yüksek… Bu kesimin paraya işe ihtiyacı yok. Onların neye ihtiyacı olduğunu çalışma yapmadan belirlemek çok zor…
Tabi bunlar işin bir tarafı… Birde semt pazarları var. Bundan 20 sene önce Küçükyalı Aydınevler pazarında bir Cumartesi dükkanın önünde durmuş alış veriş yapan insanları izlerken şahit olduğum o sahne gözlerimin önünden gitmiyor. Her pazara girişimde bu sahneyi hatırlar ve hissederim. Kadının biri 5-6 yaşlarında küçük kızının elinden tutmuş diğer elini sımsıkı kapatmış ve kalabalığın itişip kakışmanın uzağına taşımış. Biraz da kaldırmış. Sımsıkı tutuyor. Tuttuğu şeye merakla bakıyorum ve ucundan gördüğüm kağıt bir beş liranın köşesi. Anlıyorum ki kadın parayı kaybetmemek için sımsıkı tutmuş. Anlıyorum ki kadının o 5 liradan başka parası yok. Ve çocuk olurda kazara bir şey ister bir şeyde gözü kalır diye öyle korkmuş ki çocuğu kolundan tutmamış elleri ile hapsetmiş, havada uçuruyor.
Şimdi aynı pazarda yürürken o tipleri görmenin mümkün olmadığını açıklıkla söylemeliyim. Artık o kadın tiplemesi yok. Hatta pazarlar artık eskisi gibi sıradan halkın gittiği yerler bile değil belki de. Çünkü içerde hiç te o alışık olduğum insan kitlesini göremiyorum. Belki burada yoktur. Çarşamba pazarında, çorlu salı ve perşembe pazarında. Bakırköy cumartesi pazarında ben hiçte o kadın gibi çocuğunun elini tutmuş son kağıt parasını cebine bile koymaya cesaret edemeden sımsıkı elinde taşıyan birini göremiyorum…
Demek ki diyorum geçim sıkıntısında çağ atalmışız biz.
Sağlık sorunu demeye dilim varmıyor. Ne zaman çökeriz bilmiyorum ama devlet artık hasta kabulu bile yapmayacak neredeyse. Anlaşmalı özel hastaneler var. hemen seni oraya sevk ediveriyorlar. Eskiden sigorta yada devlet hastanesinden bir hastaneye sevk edilsen heyet raporu isterlerdi şimdi bir doktorun imzası yetiyor. Zaten devlet hastanelerinde mesala kardiyoloji bölümü kalmamış durumda. İstanbulda o kadar hastane içinde sadece haseki kardiyoloji bölümüne sahip diğerleri mi belirli merkezde ki anlaşmalı özel hastanelere sevk veriyor ve eşek gibi orada tedavi oluyorsun. Bu hasta için sorun değil. Çünkü ne için gidersen git zaten 10un üzerinde inceleme ve tetkik yapılıyor tahlil tahlil üstüne renkli tomografi, ilaçlı temografi olmadı renkli MR hadi bir de ultrason görüntüsü yetmezse daha bir şeyler buluruz. Ama hastanın umurunda bile değil ne yapılmış ne kadara yapılmış önemli değil. Nasılsa devlet hastaneye ödüyor…
Benimde umurumda değil doğrusu. Devlet benden ilacın bilmem % kaçını alıyormuş. E alsın kardeşim ilacı bulayımda alsın. Çok pahalı ilaçlar zaten portföyde yok. Onları ancak durumu iyi olanlar alıyor. Akciğer kanseri bir arkadaşımın hastaneye kabul edilmediğini tedavinin kurtarmayacağını o yüzden hastaneye yatırılamayacağını ve tedaviye gerek olmadığını söyleyerek geri çevirmeleri dışında sağlık söktörü hakkında bütün masalları anlatsakta halk için durum fena sayılmaz. Demek ki sağlıkla ilgili yapılacak çok daha özel şeylere ihtiyaç var…
Güvenlik zaten özel sektöre devredilmiş durumda. Askerlerimizin bile anlaşmalı asker oluşları durumu anlamak için yeterli. Özel güvenlik görevlileri var. Durumu iyi olanlar onları alıyor. Diğerlerinin durumu kamunun vicdanına kalmış. Geçenlerde bir yakınımın evi soyulmuştu. Haber alınca geçmiş olsun diye aradım. Hasbuhal biterken ona “aman ha poliste etkili olacak bir tanıdığın varsa devreye sok. Yoksa hiç bir şey bulamazsın” dedim. Neden dedi. Polis hırsızı bulsa bile senin malını bulmaz. Hakikatende öyle oldu bulunmadı… Çalınanlardan biri de arabaydı. Kaskosu da yoktu gitti araba…
Askerin her gün şehit vermesinin sebeplerini araştırmaya bile gerek görmeden milletin umursamadığını devletin umursamadığını kurumların umursamadığını söylemekten hiç çekinmiyorum. Çünkü tv lerde sazlar sözler bitmiyor. Acıtasyon dolu bir iki göz yaşı dolu sahne sonra vur patlasın çal oynasın. Demekki halkın bunlar umurunda bile değil. Ateş düştüğü yeri yakıyor. İdlib’tir Cerablus’tur Kato’dur Zaho’dur bilmem neresidir önemli değil. Karşı yakanın yeni bir mahallesinden daha ilgi çekici değil. Daire fiyatlarının 1 milyon TL nin üzerinde olduğu yeri buralardan daha çok merak ettiği kesindir.
Demem o ki eğer sizin insanların düşünce tavır ve davranışlarını değiştirecek kadar kuvvetli bir netokrasiniz yoksa; İnsanların değer yargılarını etkileyecek endişe ve korkularını dürtecek toplum münhendisliği yapabilecek yetenekli eleman ve kullanılır argümanlarınız yoksa kesinlikle halkın ihtiyaçları ve değerleri araştırılmalı ve kesinlikle yeniden ihtiyaçlara göre bir seçim propogandası belirlenmelidir. Bunu yapan kazanacak diğerleri ne oluyor diye bir birine bakacaktır.
Benden söylemesi..