Hepimizin zaman zaman kendisine sorduğu bir sorudur bu: “Ben neden böyleyim?”. Aslında benim psikoloji okumamın da tek nedenidir bu soru! Avusturya’ya geldiğim dönemde buradaki işçi bulma kurumu beni karşısına aldı ve: “Ebru hanım sizi nasıl ülkemize kazandırabiliriz?” diye sordu. Türkiye’deki radyoculuk ve televizyon geçmişimin Avusturya’da hiçbir değeri yoktu ve onlar da eğitimli bir göçmene yardım […]
Hepimizin zaman zaman kendisine sorduğu bir sorudur bu: “Ben neden böyleyim?”. Aslında benim psikoloji okumamın da tek nedenidir bu soru! Avusturya’ya geldiğim dönemde buradaki işçi bulma kurumu beni karşısına aldı ve: “Ebru hanım sizi nasıl ülkemize kazandırabiliriz?” diye sordu.
Türkiye’deki radyoculuk ve televizyon geçmişimin Avusturya’da hiçbir değeri yoktu ve onlar da eğitimli bir göçmene yardım etmek için ellerinden gelecek her şeyi yapabileceklerini söylüyorlardı. Artık çocuk da değildim ve ne istediğimi biliyordum. TV yönetmenliği okurken hep psikolojik senaryolar yazma peşindeydim ama o konuda bir eğitimim olmadığından bunun eksikliğini hissediyordum. Hiç Almancam yoktu ve görevli kadınla da İngilizce konuşuyorduk. Kişiliğin oluşmasındaki en önemli sürecin çocuklardaki 0-6 yaş dönemi olduğunu okumuştum bir yerde ve o altı yılın gelişimini okusam kendimi çözebilirim belki dedim. Bunların hepsini hızlıca düşünürken kadının sesiyle irkildim:
“Çok zor bir soru sordum değil mi? Henüz 5 gündür buradasınız!”. “Aslında size gerçekleştirilmesi çok zor bir cevap vermekten korkuyorum!” Dedim! “Hem benim için, hem de sizin için!”. Kadın saatine baktı ve bir yere telefon ederek almanca bir şeyler konuştu. Sonra bir sonraki randevusunu arkadaşına devrettiğini ve benim için zamanı olduğunu söyledi. “Bize hayalleri olan kişiler pek gelmez!” Dedi! “Hayalleri olan insanların da burada işi olmaz ama senin durumun farklı; lütfen şaşırt beni!”.
– Ben şimdiye kadarki mesleklerimle uğraşırken gerek radyo olsun gerek TV hep psikoloji eğitimim olsa bu programı daha güzel yapardım diye düşündüm!
Kadın gülümsedi ve “Çok doğru!” Dedi. Sonra bana çocukları sevip sevmediğimi sordu birden. “Tabii ki seviyorum!” Cevabını alınca da derin derin düşünmeye başladı. Aslında Türkçe ve İngilizce konuşan bir Pedagog yetiştirme arayışımız var ama bu okula gitmeden önce sana dersleri anlayabilecek seviyede Almanca öğretmemiz gerekir. Almanca Psikolojik terimleri anlaman için de başka bir eğitmen gerekir. Zaman sıkıntım olmadığını, tek hedefimin Pedagog olmak için çalışmak olduğunu söyledim. Hala bana inandığı için ve benim geleceğimle bu kadar yakından ilgilendiği için minnettarım o kadına.
İki senelik bir almanca eğitiminden sonra bir yetenek sınavıyla okula girmeye hak kazandım. Hiç kolay bir eğitim yolculuğu olmadı! Çünkü Avusturyalıların çocuk yetiştirmedeki değer yargıları bize göre çok farklıydı. Onlarınki doğrusuydu tabii ki; ama benim bunları ilk kez görüyor oluşum, yabancı bir kültürden gelmem, çok zorlayıcı bir unsurdu. O “Sıfır Altı Yaş Dönemi”ni anlamam 4 yılımı aldı ama sonunda kendimi ve yakınlarımı anlamayı başardım kendi ve onların çocukluklarını gözümde hayal edebilirken…
Mesela benim içimde kontrol edemediğim bir temizlik yapma arzusu vardı. Temizlik yapınca rahatlıyordum. Birinin evinde kalınca da farkında olmadan temizlik yaparken buluyordum kendimi çoğu zaman. İnsanlar da bundan rahatsız oluyorlardı doğal olarak! Ama ben kendimi tutamıyordum. Hep kendime sormuştum: “Ben neden böyleyim?”. Bir gün derste öğretmen çocuk gelişimini 2. ve 3. yılını kapsayan “Anal Dönem”i (Çocuğun makat bölgesindeki kasları kullanmaya başlamasıyla tuvalet eğitiminin başlayabileceği dönem) anlatıyordu. Bu dönemde çocuk artık annesi ve babasının altını değiştirirken söylediklerini algılayabiliyor, hatta sözleriyle incinebiliyor. Şöyle ki: “Ay ne yaptın sen böyle oğlum/kızım ya leş gibi kokutmuşsun!”. Ya da buna benzer herhangi söyleminiz çocuğa kendini kirli hissettiriyor ve bu yaşam boyu sizinle kalıyor. İşte o gün anladım neden bu kadar temizlik tutkunu biri olduğumu! Demek ki beni 17 yaşında kucağına alan annem, farkında olmadan bana bu tür sözler sarf etmişti. Nerde o zamanlar böyle çocuk yetiştirme kitapları? Bir oyuncak bebek gibi oynamış benimle annem. Hatta birlikte büyüdük de diyebiliriz.
Çok sevdiğim bir dostum da yıllarca alkolikti. O dönem ‘bu adam niye böyle’ diye merak ederdim hep. Sonra onun da çocukluğunun ilk yılında süt emmemiş çocuklardan biri olduğunu anladım! Eğer özellikle annesini doğumda kaybeden çocuklar, anneyle çocuk arasındaki o bağın kurulumu olan “emzirme dönemini” yaşamıyorlarsa bu çocuklarda ileride alkole ya da sigaraya karşı güçlü bir eğilim oluşuyor. Ağız yoluyla tatmini tatmamış çocuk ruhu, aç kalıp, ileride ya alkolik ya da tiryakilik olarak hayatımızın gündemine oturuveriyor!
İki sene “Pedagog” olarak çalıştıktan sonra yazmak için kendime daha çok zaman tanımak adına eşimin restoranında ona yardım etmeye başladım. Bu kez sürekli gelen misafirlerimizi incelemek, onların çocukluklarına inmek gibi garip hobilerim oldu. Onlar iyi tanımamdan etkilenerek bana pek garson muamelesi de yapamadılar haliyle. Aile terapistleri gibi oldum! Galiba insanları önemsemeyi seviyorum çünkü onları özlerinde anlıyorum ben! Neyi neden yaptıklarını biliyorum ve yaşadıklarına göre hak veriyorum. Kim isteyerek kötü olabilir ki? Aslında bu konuyu da restoranda olan bir olaydan dolayı düşünüp buldum. Doğum günü partisinde anne çocuğa farkında olmadan bağırınca çocuk ağlamaya başladı. Anne de kendini kötü hissedip arada böyle öfkemi kontrol edemiyorum! Ben neden böyleyim diye söylendi kendine! Ben bunun nedenini biliyordum. Büyük ihtimalle kendi annesi de o çocukken ona böyle tepkiler veriyordu. Maalesef ki öfke kişinin aileden görerek ve yaşayarak öğrendiği bir davranış biçimi!
Mümkün olduğunca kendinizi anlamaya çalışın! Ya da bu işin ehli bir uzmandan yardım alın. Sonra bunu başardıktan sonra, insanları onları değiştirmeye çalışmadan anlamaya çalışın! Onları eleştirmeyin, anlayarak sevin sadece. Ben bunu öğrendim ve benim için öğrendiğim en yüce bilgi bu. Sevdikleriniz sizi kırsalar bile, sadece zor günlerinde arasalar, bayramda -seyranda bir mesaj yollamasalar bile vazgeçmeyin sevmekten. Tabii ki hissettiklerinizi söylemekten, ya da benim şu an yapıyor olduğum gibi, yazmaktan da çekinmeyin. Çünkü bizim kendimize biçtiğimiz, bizi biz yapan bir değer var ve o yerini bulmazsa küçümsemeye başlıyoruz kendimizi yavaş yavaş. Bunu hak etmediğinizi düşünüyorsanız mutlaka bunu dile getirin!
Ben bütün bunları yazdım ama bilmem sizi birkaç önemli nokta üzerinde düşündürebildim mi? Sizce siz neden böylesiniz? Ya da mümkün olsa kişiliğinizde neyi değiştirmek isterdiniz? Yorumlarınızı bekliyorum…
Sevgilerimle…